“Boğaziçi, akademi olmanın özgürlüklere sahip çıkma ve dayanışmayı yükseltmekten geçtiğini gösterdi”
Protestoların ilk haftasından beri kamuoyunda geniş yer alan Boğaziçi eylemleri, akademisyenler, siyasetçiler ve gazeteciler tarafından tartışılmaya devam ediyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde direniş 36. haftasında, 247. gününde sürüyor. Cumhurbaşkanlığı kararıyla Rektörlük’e atanarak Melih Bulu’dan makamı devralan Naci İnci’yi akademisyenler protestoya devam ediyor. Üniversitenin akademisyenleri bugün de ”KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz” yazan dövizlerle Rektörlük binasına sırtlarını dönerek Rektörlük önündeki oturma eylemlerine devam etti.
Protestoların ilk haftasından beri kamuoyunda geniş yer alan Boğaziçi eylemleri, akademisyenler, siyasetçiler ve gazeteciler tarafından tartışılmaya devam ediyor.
Artı Gerçek’ten Esra Çiftçi, Boğaziçi Direniyor haber dosyası kapsamında birçok isimle Boğaziçi sürecini nasıl değerlendirdikleriyle ilgili röportajlar yaptı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Türkiye’deki sistemin YÖK’ün kurulduğu tarihten bu yana hep merkeziyetçi bir sistem olduğunu hatırlatarak başkanlık sistemine geçildikten sonra üniversitelerin siyasal iktidara bağımlılığının daha da arttığını, bunun da üniversiteleri geriye götürdüğünü aktardı.
“Boğaziçi Üniversitesi’ne dayatılan rektörler ve fakülteler ile yanlış üniversite politikası zirveye ulaşmıştır. Yapılan çok büyük bir hatadır. Boğaziçi’ni geriye götüreceği gibi tüm üniversitelerde motivasyon, umut, inanç kaybına yol açmaktadır.” diyen Şenatalar, çıkış yolunun ancak başkanlık sisteminden kurtulmakla açılabileceğini söyledi.
Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Profesörü Ersin Kalaycıoğlu, Anayasa’nın rektör atamasını düzenleyen 130. Maddesinin birinci paragrafının kamu niteliği olan üniversitelerin özelliklerini tanımladığını hatırlatarak bu maddenin özellikle bilimsel özerkliğe vurgu yaptığını belirtiyor. Kalaycıoğlu “2016’dan beri atamalarda bu duyarlılığın kalmaması akademisyenler ve öğrenciler arasında kırgınlığa sebep oluyor.” dedi.
“Boğaziçi, üniversitenin diploma dağıtma merkezleri olmanın ötesinde işlevlere sahip olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koydu”
Karşı Mahalle programcısı, Barış Akademisyeni Dr. Mert Büyükkarabacak, Boğaziçi direnişinin hem özyönetim, hem kendi kendini yönetme anlamında demokrasinin ve hem de akademinin savunulması kapsamında büyük bir iş başardığını söylüyor. Büyükkarabacak, Boğaziçi’nin tüm bileşenleriyle birlikte ilk günlerde yükselen ölçüsüz ve sinik “elitizm” eleştirilerine de kulaklarını tıkayarak bir çokluk halinde ve bu çokluğun ortaklaşma noktasını hep güçlü tutarak direnmeyi sürdürebildiğini ifade ediyor.
Büyükkarabacak, Boğaziçi eylemlerinin şok edici saldırılar karşısında ayakta kalmayı ve karşı hamleler üretebilmeyi bildiğini, sokağa çıkamaz hale getirilen Bulu’nun görevden alınması sonrasında yaşananlardan bağımsız olarak demokrasi güçlerinin son yıllarda elde ettiği en moral verici ve güven tazeleyen başarılardan birine imza attığını da ekliyor. Büyükkarabacak’ın sözleri şöyle:
“İhraçlar sonrasında yaşanan genel sessizlik Türkiye’de akademinin varlığını sorgulanır hale getirmişti. Boğaziçi bu anlamda akademi olmanın kendi özgürlüklerine sahip çıkma, dayanışmayı yükseltme ve özerkliğini savunmadan bağımsız ele alınamayacağını sergileyerek ne anlama geldiğini de hatırlattı. Üniversitenin diploma dağıtma merkezleri olmanın ötesinde işlevlere sahip olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koydu”
“Faşizm koşullarında demokrasi mücadelesinin de farklılıkları kabullenerek ancak ortaklaşma noktalarını ayrışma yaratan faktörlere göre daha da belirginleştirerek başarılabileceğine dair ümitleri de besledi. Boğaziçi’nin tarihinde de böylesi uzun erimli direnişlerin bulunması, zorluklara rağmen ayakta kalabilmeyi başaran bir geleneğin varlığının da işareti olarak okunabilir. Özgürlüğü ve özerkliği savunabilmek için önce ona gerçekten sahip olmanız gerekiyor galiba. Bir Boğaziçi mezunu olarak hem bu direnişle gurur duyuyorum hem de ondan her gün biraz daha fazlasını öğrenmeye devam diyorum”
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji öğrencisi İsmail Gürler, sürecin en başında, Boğaziçi’ndeki başkaldırıyı bu denli görünür kılan faktörün, görünüşte öğrencilerin, hiç de öğrenci sorunlarıyla kendini kısıtlamadan merkezi siyasetin sorunlarından dem vuran bir çizgi tutturması olduğunu söylüyor.
Siyasi partiler ne diyor?
HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, Naci İnci’nin de aynı Bulu gibi Boğaziçi’nde direnen üniversitelilerin önüne polisi dizmekten, akademisyenlerin işine son vermekten geri durmadığını söylüyor. Ersoy, Melih Bulu’nun görevden alınmasında da görüldüğü gibi, Boğaziçi’nde aylardır kayyım rektöre karşı mücadele verenlerin onurlu mücadelesinin kazandığını ve kazanacağını ifade ediyor.
CHP Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, demokrasiyi ve özgür üniversiteyi savunanlar olarak rektörlük seçimlerinin geri getirilmesini ve bu seçimlerde üniversitenin tüm bileşenlerinin temsil edilmesini istediklerini söylüyor. Bunu yalnızca Boğaziçi gibi köklü bir üniversite için değil, tüm üniversitelerin kendi ekolünü, kendi kültürünü oluşturup dünyada tanınır hale gelebilmesi için, bütün üniversiteler için istediklerini belirtiyor.
DEVA partisi GMYK Üyesi ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olan Baran Deniz Bağatur, yükseköğretimde merkeziyetçi bir yapıyı ve siyasi iktidarın tahakkümünü kabul etmediklerini söylüyor.