Yangınla Birlikte Yanan Devlet
Siyasal İslam’ın çok hızlı sermaye biriktirme ve yağmasına dayanan yeni devlet, kazanamadan meşruiyetini yitirmeye başladı. Son bir yıldır hemen her gün bir skandal patlıyor. Öyle hızlı gelişmeler oldu ki, Ankara’nın “narko devlet”ler sınıfına dahil olduğunu bu süreçte öğrendik. Krizlerde yeni siyasal dengeleri inşa edecek bir meşruiyet ve güce sahip olan eski devlet yapısı artık yoktur.
Sosyal medyaya düşen yangın videolarında “Nereye harcadınız vergilerimizi?” çığlıkları yükseliyor. Ülkemizde böyle çığlıklar pek duyulmazdı. Malum devlet, “baba”ydı ve onun “bekası” her şeyden önemliydi. AKP iktidarı devlet ve Saray’ı birleştirerek bu deyişlere bir yenisini ekledi: “İtibardan tasarruf olmaz.” Devletin üzerinde yükseldiği bu ayaklar artık çöküyor.
Bu tabloyu en iyi açıklayan Deniz Baykal olmuş… Cumhuriyet gazetesi ile yaptığı söyleşide: “Yüz yıl önce bütün dünyayı karşımıza alarak kurduk bu devleti. Devletimizi kaybettik. Onu yeniden inşa etmemiz lazım.” Bugün düzen açısından gerçekten en önemli sorun, enflasyon ve faizden daha önemli olan devletin yitirilmesidir. Yine merkez sağ siyasetçilerin devletin kaybından söz ettikleri basında yer alıyor.
Devleti yitirişlerin bazı çarpıcı olaylarla bilinçlere çıktığını vurgulamak gerekiyor. Erdoğan’ın mücadele ettiğini iddia ettiği vesayetçi devletin sembolik çöküşü Mert’in yazısında vurguladığı gibi 1999’daki Körfez depreminde yaşanmıştı. Ecevit’in liderliğindeki üçlü koalisyon yıllarında yaşanan deprem hem siyasi iktidarın aczini ortaya koymuştu; hem de Gölcük deniz üssünde her türlü tedbiri alan deniz kuvvetlerinin kapısının dışındaki muazzam yıkıma hiç müdahale etmeyişi o günlerde büyük tepki çekmiş, bu bencillik vesayetçi devletin sembolik yıkılışı olmuştu.
Ülkenin ciğerleri yanarken Saray devletinin arşa çıkan yolsuzlukları, Erdoğan’ın uçak filosu varken bir yangın söndürme uçağının olmayışı itibardan tasarruf yapamayan Saray devletinin çöküşünün sembolik işareti oldu. Yangın bölgesinde çay atmak gibi absürtlüklerin tekrarlanması, Saray’ın akıl tutulmasına yakalandığının en açık kanıtı olmuştur.
Deniz Baykal’ın “kaybettik” dediği devlete yeniden dönersek; onun askeri vesayetle iç içe, çekirdeğinde ordunun denetimindeki derin devletin olduğu bir yapı olduğu artık iyice biliniyor. Kriz günlerinde siyasal güç dengelerini yeniden kuran, siyasilerin göze alamayacağı acı ekonomik reçeteleri üstlenen ve sonra “kışlasına dönen” hep bu devletti. Bu rol ve mekanizma 1990’ların sonlarına kadar işledi. Düzenin omurga siyaseti olan merkez sağ ile onun kurumsal hali olan vesayetçi devlet yapısı birbiri ardından 2000’lerin başında çözüldü. Bu devlet Cumhuriyet’in kuruluşunun ve onun korunmasının misyonunu taşıdığı için hep bir meşruiyete sahip oldu. Ancak sonsuza kadar bir ömre sahip olamayan bu meşruiyet, 80’li yılların sonlarına doğru kendini tüketti.
Siyasal İslam’ın çok hızlı sermaye biriktirme ve yağmasına dayanan yeni devlet, kazanamadan meşruiyetini yitirmeye başladı. Son bir yıldır hemen her gün bir skandal patlıyor. Öyle hızlı gelişmeler oldu ki, Ankara’nın “narko devlet”ler sınıfına dahil olduğunu bu süreçte öğrendik. Krizlerde yeni siyasal dengeleri inşa edecek bir meşruiyet ve güce sahip olan eski devlet yapısı artık yoktur. Saray’ın her şeye egemenmiş gibi görünmesi yanıltıcı olmasın, bu keyfi ve çürümüş yapısıyla itibardan tasarruf edemeyen sözde devletin yeni siyasal güç dengelerini kuracak bir meşruiyeti ve gücü yoktur.
Buradan çıkacak ilk önemli sonuç, bu tablo her türlü karmaşaya ve kaosa gebedir. Eskinin derin devleti “anarşi” ve kaosun bir kısmını kendi elleriyle yaratırdı. Bu gün çok konuşulan “iç savaş” senaryoları dahil her şeye gebe olan bu ortamı Saray yönetemeyebilir. Gare operasyonundan beri geri tepen devletin bekası için yapılanlar, artık Cumhur İttifakı’na güç katmıyor. Yangından provokasyon üretme çabaları da işlemiyor. Bazı linç provaları çabuk deşifre oldu.
Bu tablodan çıkarılacak ikinci sonuç, yeni siyasal güç dengelerinin inşasında HDP ve demokrasi güçleri, somut ağılıklarından öteye, onu aşan roller oynayabilirler. Geleceği Saray rejiminin zorbalıklarından kurtarmak ve kararsız ve cesaretsiz muhalefetin ellerinden almak gerekiyor.