Ya Suriyeliler yarın sabah ortadan kaybolursa? Örnek bir il olarak Hatay

Aşırı çocuk doğurma da dâhil, ekonomik krizlerin nedenini Suriyelilere yüklemek, bize bize Nazilerin toplu katliamlara dönüşen üstün ırk propagandasını hatırlatıyor. Almanlar krizin ırklardan değil, kapitalizmden kaynaklandığını geç keşfettiler.

Haziran’ın 20’si uluslararası mülteciler günüydü. Suriyeli mülteciler ve mülteciler Türkiye’de oldukça ciddi bir rakamı oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriyelilerin Türkiye’den aniden kaybolması hipotezinin etkisini mantıklı ve doğru bir şekilde tasavvur edebilmeniz için Hatay vilayetini örnek alarak birkaç yaklaşım sunacağım.

Politik Ekonomi yönünden yaklaşım

“Ulusların Zenginliği” kitabının yazarı Adam Smith’ten, Karl Marx’ın Kapital kitabından ve modern iktisadın teorisyenlerine kadar politik ekonomi teorisyenleri; ulusların zenginliğinin emek, yani işçiler tarafından oluşturulduğunu ifade etmiştir. Bunun nedeni, insan emeği ile hammaddenin mamüle dönmemesi halinde hiçbir değerinin olmamasıdır. Ancak hammaddeyi ticarete konu bir metaya dönüştüren insan, metanın gerçek değerini yaratır. Metanın gerçek değeri, genel olarak hammaddenin çıkarılmasından pazara ulaşana kadar üretimde yer alan tüm işçilerin çalışma saatlerinin sayısı ile hesaplanır. İmalat sürecinde kullanılan makinelerin imalatında harcanan çalışma saatleri dahil olmak üzere özetlemek gerekirse, malların (servet) değeri işçiler tarafından harcanan emekle var edilir. Kapitalist sistemde işveren (fabrika, toprak, atölye sahibi…) işçilere sadece yaşaması için yeterli olanı verir, geri kalanına el koyar ve buna kâr der.

Nüfus sosyolojisi veya demografik sosyoloji yönünden yaklaşım

Nüfus bilimcileri, zulme maruz kalan ve soykırıma tabi tutulan halkların üremeyi abartma eğiliminde olduklarını ifade ediyorlar.  Halklar kendilerini savunmak için silah ve ağır teçhizata sahip olmadığı için hayatta kalanların kendilerini savunmak için psikolojik bir mekanizma olarak üremeye başvurdukları belirtiliyor. Tarihte Arap egemenliği altındaki Endülüs İspanya’sını buna örnek verebiliriz. İspanyollar, İber Yarımadası’nı geri alana kadar fazlaca üremeye devam ettiler. Siyonist işgal karşısında Filistin halkının yanı sıra, ülkedeki savaş nedeniyle hayatta kalma yeteneklerinin zayıflayacağını düşünen Suriyeliler; gereğinden fazla üremeye yöneldi.

Hukuki yönden yaklaşım

Türkiye; Avrupa Birliği ülkeleri için geçiş bölgesi olarak kullanan dünyanın diğer bölgelerinden gelen göçmenlere iltica hakkını saklı tutarken; mültecilik, Türk yasalarına göre sadece Avrupa Birliği’nden gelenlere verilen bir statüdür. Öte yandan Türk yasaları göçmenleri, uluslararası koruma hukuku kapsamında kabul etmektedir. Bu durumda, ülkesindeki kriz çözülene veya üçüncü bir ülkede mülteci olarak kabul edilene kadar Türkiye’de kalma hakkı olan bir göçmen konumundadırlar. Suriyeliler geçici koruma altına alınmak için bu maddeden muaf tutulmaktadır. Suriyeliler, yabancılarla ilgili tüm yasaların geçerli olduğu, özel ve geçici bir izinle Türkiye topraklarında geçici olarak ikamet eden yabancılar statüsündedir.

Türk iş hukukuna göre yaklaşım

İş Kanunu, yabancıların özel sektörde çalıştırılmasını yasaklar, özel durumlarda işçi sayısının %10’undan fazla olmamak üzere çalıştırılabilirler. Türk vatandaşlığına sahip her on kişiye karşılık bir kişi olmak üzere çalıştırılabilecekleri, bunun dışında Suriyelilerin kanuna göre çalışma hakları olmadığı anlamına gelmektedir.

İnsani yardım yönünden yaklaşım

Türk hükümeti Suriyelilere herhangi bir özel yardım sağlamıyor. Suriyelilere yardım için Avrupa Birliği’nden fon alan Kızılay, bir aileye ortalama 150 TL civarında yardım ediyor. Bu yardımlardan tüm Suriyeliler yararlanamamaktadır. Daha ziyade çocuk, dul, boşanmış çocuklu kadınlar, çalışamayan engelliler ve geçimini saylayan kimsesi olmayan aileler faydalanmaktadır. Bu yardımlar, Batılı kapitalist ülkelerin “mültecilerin geçici ikamet yerlerinde desteklenmesi” olarak adlandırılan program çerçevesinde yapılmaktadır. Yardımları, mültecilere veya insani değerlere olan sevgilerinden değil göçmenlerin Avrupa’ya geçmesini engellemek için yapmaktadırlar. Bu program, aynı zamanda Suriyeli göçmenlere ilaç dağıtmak için Avrupa Birliği’nden Türk hükümetine bir hibe kapsamında gerekli (ve sadece gerekli) ilaçların masraflarını karşılamayı içermektedir.

Ya Suriyeliler ortadan kaybolursa?

Resmi istatistiklere göre Türkiye’de ikamet eden Suriyelilerin sayısı 3.672.646 olup, bunların çoğu %3,26 oran ve 435, 699 ile sayısı Hatay’da, % 3,21 oranıyla Gaziantep’te ve %2,74 oranıyla Kilis şehirlerinde yoğunlaşmıştır.

Şimdi, sanki yarın etrafımızda hiçbir Suriyeli olmadığı bir sabaha uyanalım. Suriyelilerin Hatay vilayetinden aniden kaybolması senaryosunu birlikte hayal edelim. Suriyeli göçmenler, Hatay nüfusun yüzde 26,3’ünü oluşturuyorlar ve resmi rakamların dışında kayıt dışı olarak da var olan bir nüfus olduğunu düşünürsek, sayı daha yüksek olmayı hak ediyor. Kayıt dışı doğumlar, kaydedilmeyen nüfusun yaklaşık üçte birini oluşturuyor. İstatistikler, Türkiye genelinde 10 yaş altı çocuklardan oluşan Suriyelilerin oranının  % 4, gençlerin %20 ve kayıtlı olanların yaş ortalamasının 22,4 olduğunu gösteriyor.

Emlak krizi

Suriyeli bir ailenin ortalama fert sayısı 5’tir. Yani Hatay vilayetinde yaklaşık 87.000 evi kiralamış durumdalar. Kiracıların çoğunluğu aylık ortalama 100 dolar ev kirası ödemektedir. Böylece Hatay ahalisi, her ay kiralarından elde edeceği yaklaşık 8 milyon 7 yüz bin dolardan yani 76 milyon liradan mahrum kalacaktır. Hatay ilinde eskiden 100 TL’den 400 TL’ye kadar olan ev kiralarının bugün 500 ile 1500 arasında değiştiği, Suriyelilerin yoğun mevcudiyetinin net bir şekilde kiraları yükselttiği doğru. Ama dolar üzerinden hesapladığımızda ortalama fiyatların değişmediğini yani aylık 150 dolar civarında olduğunu göreceğiz. Yani 2013 ve 2021 arasındaki dönemde konut talebindeki artış, inşaat sektörünü yatırım yapmaya sevk etti. Bu süreçte konut arzındaki artış, talebi fazlasıyla dengelemiştir. Fiyatların artmasının sebebi ekonomik krizdir.

Nakit sıkışıklığı

Bir ailenin aylık harcaması ortalama 3000 TL civarındadır. Yani Suriyeliler marketlere, ayda yaklaşık 261 milyon TL likidite sağıyor. Bu meblağ, Hatay halkının genel servetinden yok olacaktır. Nüfus yoğunluğundaki artışın genel olarak su, enerji, iletişim ve hizmetler sektörlerinde çalışan sayısının artmasını gerektirdiği söylenebilecekse, Suriyelilerin bedava yaşamadıklarını hatırlamakta fayda var. Sunulan hizmetlere karşılık faturalarını ödemektedirler. Böylece tüketim pazarı genişlemekte ve dolayısıyla çalışanların maaşları, Suriyelilerin muaf tutulmadığı vergilerden ve aylık fatura gelirlerinden ödenmektedir. Sonuç olarak, üretken nüfusun artması tüketimi artırdı ve daha fazla çalışana ve dolayısıyla daha fazla iş olanağına ihtiyaç duydu. Dolayısıyla Suriyelilerin ortadan kalkması, yerel ekonomiyi çalıştıran ve ona hayat veren büyük miktardaki nakitin de ortadan kalkması anlamına geliyor.

Yerel iş gücü piyasası krizi

Şimdi ilde harcanan bu büyük para aslında nereden geliyor? Ekonomik yönden yaklaşımda işçinin gerçek servet üreticisi olduğu ve Suriyelilerin Türk hükümetinden veya Batı Avrupa tarafından çok az yardım aldığını belirtmiştik. Suriyelilerin en büyük kesimi işçilerdir. Üniversite mezunları ve lisansüstünü bitirenler diplomalarına kolayca “denklik” alamamaktadırlar. Böylece Suriyeli işçiler yerel işçilerle birlikte emek pazarına giriyorlar. Suriyeli gençlerin yüzde 20’ye tekabül eden çalışanlara, uluslararası yasalarla yasaklanmasına rağmen ailesi tarafında çalışmaya zorlanan çocuk işçiler de eklenmelidir. Kırk yaşını geçenlerin çalışmalarını da düşünürsek, Suriyelilerin işgücünün oranı en az %35’tir. Yani siz bu yazıyı okurken Hatay’da yaklaşık 200.000 Suriyeli işçi, kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak için mücadele ediyor.

Sonuç olarak

Şimdi sadece kârı düşünen kapitalist hesapların bizi içine çektiği iğrenç rakamlar dilini bir kenara bırakalım. Zaman zaman tekrarlanan ve Suriyelilere ekonomik ve siyasi krizlerin yükünü taşıyan nefret söylemi sadece yanlış olmakla kalmayıp, marjinal akımların şovenist gündemlerini de kamuoyuna taşımaktadır. Nüfus sosyolojisi yönünden yaklaşım bölümünde dikkat çekilen Suriyelilerin fazla üreme sorunu, nefret söylemi ile değil, bir arada yaşama söyleminin genelleştirilmesi ve göçmenlerin kendilerini güvende hissetmelerinin sağlanmasıyla çözülebilecektir. Aşırı çocuk doğurma da dâhil, ekonomik krizlerin nedenini Suriyelilere yüklemek, bize Nazilerin toplu katliamlara dönüşen üstün ırk propagandasını hatırlatıyor. Almanlar krizin ırklardan değil, kapitalizmden kaynaklandığını geç keşfettiler.

Çözüm, göçmen işçiye bir yabancı olarak değil, yerel işçi ile aynı haklara sahip yasal bir vatandaş olarak davranılması ve böylece işverenlerin göçmenleri yerlilere tercih etmesinin önüne geçilmesidir. Göçmen işçilerin haklarına yönelik ırkçı eğilime gelince, işverenlerin istediği tam olarak budur. Böylece göçmen işçiler sigortasız ve insanca bir ücretten mahrum olarak yasa dışı yaşamaya mahkûm edilmektedir.  Kısacası çözüm; barış,  karşılıklı güven ve halklar arasında dayanışmadadır.

YouTube player