Kurucu bir öfkenin izinde

Ezikliğin ve yenilgici ruh halinin derinin içine işlemesi, iktidar olanla köklü bir biçimde hesaplaşmayı değil en fazla iktidardan nemalanabilecek bir konum elde etmeyi önceleme sonucunu doğuruyor.

Tarihte eşi benzeri az görülecek bir çürüme ve çözülme sahnesinin tam ortasındayız.

İktidar içinde yaşanan çatlakların yol verdiği ifşaatlar yağmuruyla, iktidarı gasp eden mafyatik ve oligarşik kliğin ülkeyi ve insanımızı nasıl talan ettiğine dair hikayelerin içerisinde boğuluyoruz. İktidarı ve muhalefetiyle, bürokrasisi ve sermayesiyle birlikte içinde yaşadıkları lağım çukurunda kanımızı emerek, toprağımızı kurutarak, geleceğimizi karatarak uğulduyorlar vıgıl vıgıl…

İçine düşürüldüğümüz tablo gerçek bir utanç tablosu. Her şeyin bu kadar açıklıkla ortalığa saçılmasının çok büyük bir öfke patlamasıyla yanıtlanamadığı oranda yaşanacak çok daha büyük kötülükleri meşrulaştırmak dışında bir rol oynayamayacağı eşikteyiz. Bu fırsatı değerlendirememenin bir yıkım ve özgüven kaybı yaratacağı gerçeği açıkça önümüzde duruyor.

Akıllara hitap etmenin son derece yetersiz kaldığı bir noktaya eriştik. Yaşananların karşısında durmamanın bilinç durumuyla açıklanabilir hiçbir boyutu yok. Dolayısıyla bilinçlendirmenin yaratacağı bir uyanış hali beklentisi gerçekçi değil.

Frantz Fanon, Siyah’ın Beyaz karşısındaki güçsüzlüğünü anlamlandırmaya çalışırken kullandığı bir kavram derinin içine işleme [epidermalization]. Buna göre siyah insan Beyaz’la karşılaştığında bir hassaslaşma [sensitization] yaşar, normal koşullarda verdiği tepkilerin dışında tepkiler vermeye başlar, egosu çöker, kendisine olan güvenini kaybeder, kendi iradesiyle hareket edebilme yetisini kaybeder. Bu karşılaşma esnasında Beyaz tarafından kabul edilebilir sınırlar içinde kalmaya kendisini ikna eden görüşler her zaman ağır basar. Karşıtından kabul görmek için ona benzemeye çalışır, onun onayını bir yaşama olanağı olarak görmeye başlar. 

Ezikliğin ve yenilgici ruh halinin derinin içine işlemesi, iktidar olanla köklü bir biçimde hesaplaşmayı değil en fazla iktidardan nemalanabilecek bir konum elde etmeyi önceleme sonucunu doğuruyor. Toplumsal ilişkilerde baskınlık kazanan tahakküm ilişkilerinin tamamında bu ezilenin zihinsel tabiiyeti durumunu gözlemleyebilmek mümkün.

Bu zihinsel tabiiyet ve özgüven eksikliği noktasından çıkabilmek için ise kurucu bir öfkeye ihtiyacımız var. Böylesi bir öfkenin toplumsal boyutlar kazanabileceği bir geçiş momentindeyiz. Üst üste yaşanan krizler, zincirleme ifşaatlar, yaşamın her alanına damga vuran haksızlıklar bu kurucu öfkenin zeminini güçlendiriyor. İktidarın gündelik baskı mekanizmalarıyla bu kurucu öfkenin momentum kazanmasını engelleme çabaları şimdilik belli oranda başarılı oldu ancak son 6 yılın ağırlığını karşılayacak bir hesaplaşmanın kaçınılmazlığı önümüzde duruyor.

Orta sınıf aklıysa her şeyin alt üst olacağından duyduğu korkuyla yaklaşan hesaplaşmanın şiddetinden tedirginlik duyuyor sadece. Gerçek hayatın içindeki şiddetten uzakta yaşamayı becerebildiği ve bu ayrıcalığını korumayı her şeyden çok istediği için sürekli sabır ve sükûnet telkin etmeyi birinci görevi sayıyor.

Erol Katırcıoğlu’nun yaptığı son “AKP’yle tekrar uzlaşırız” açıklaması da bu orta sınıf ruh halinin feveranı olarak okunmalı. Müzakerenin kendisini onun yürütülüş biçiminden bağımsız olarak bir uzlaşma olarak nitelemek her açıdan oldukça sorunlu. Yaşananlar tüm açıklığıyla ortadayken faşizmin odak noktasını yeniden bir kurtarıcı olarak lanse edebilmek politik bir fiyasko.  Ancak böylesi bir saçmalamadan yola çıkarak kendi ataletlerini ve faşist rejime verdikleri üstü örtük desteği ( “hükümete değil devlete sahip çıkıyoruz” diyerek meşrulaştırmaya çalıştıkları bu suçu) temize çekmeye çalışanların tuzu kuru orta sınıf tutumlarının da görmezden gelinmemesi gerektiğinin altını bir kez daha çizelim. Metropoller 7 Haziran-1 Kasım döneminde barış talebine karşılık verebilseydi Katırcıoğlu’nun uzlaşma hayalleri gördüğü Saray rejiminin yerinde şu anda yeller esiyor olacaktı.

“Nefret yaratılıştan getirilen bir şey değildir. Az çok farkında olunan bir suçluluk kompleksiyle çatışma içindeki ruhta daima beslenip büyütülmesi, varlık düzleminde ortaya konması gereken bir duygudur, nefret. Nefret eden kişinin, bunu uygun tavır ve davranışlarıyla göstermesi, hatta deyim yerindeyse, tüm varlığıyla bizzat nefret kesilmesi gerekir.” (F. Fanon, “Siyah Deri Beyaz Maskeler”)

Kurucu ve giderek şiddetlenen bir öfkenin büyütülmesi için çalışalım.