Tek gündem Sedat Peker mi?

Değiştirilmesi kaçınılmaz görülen mafya düzenine karşı örgütlenmek zorunluluk haline gelmiştir. Bu kadar çürüme ancak değiştirme iradesi geliştirerek giderilir. Toplumsal değişim süreçleri sınıfların çatışması sonucu yeni bir toplumsal düzenin inşası ile sonuçlanarak bu noktaya kadar geldi.

Önümüzdeki günlerin, AKP’nin canını sıkacak bolca gündemlerle dolu olduğunu söylemek yanıltıcı olmaz. İç ve dış politikada sıkışan iktidar bir türlü yolunu açamıyor. Açması da kolay olmayacak.

Türkiye’nin yaşamış olduğu siyasi ve ekonomik krizin gidişatı 14 Haziran sonrasında daha net görünecek. Biden, Putin ve mafya lideri-eski ortak Sedat Peker’in yapacağı açıklamalar Erdoğan açısından önemli olacaktır. Brüksel’de yapılacak olan NATO toplantısı öncesi sermayeye pazar açma niyetiyle çeşitli toplantılar olsa da, henüz tarafların anlaştığını ya da gerilimin düştüğünü söyleyemeyiz. ABD, Türkiye’yi kendi politikaları ekseninde yürümesi noktasında zorlamaya devam edecektir. Burada gerilimleri fazlasıyla yükselten; Rusya’yla S-400 hava savunma sistemi ile ilgili yapılan anlaşma ve Ortadoğu politikası olacaktır. Rusya da bu konuda çok net olarak gardını almış durumda. Uygulayacağı taktik ve politikalar 14 Haziran sonrasına bağlıdır. Türkiye’nin can damarı olan turizm ve benzer pazar alanları ile ilgili Rusya’nın nasıl adımlar atacağını hep birlikte göreceğiz. Erdoğan’ın, 20 yıllık iktidarı boyunca en zorlu süreçlerinden birini yaşadığını söyleyebiliriz.

Erdoğan, sıkıştıkça Kürtlere saldırmaktan geri durmuyor. Mahmur vb. bölgelere yapmış olduğu saldırılar gündemi değiştirme niyetini taşımakta. Savaşı derinleştirerek uzatmalara oynuyor. Katılmış olduğu TV programında “Türkiye artık çok partili sistemde huzur bulamıyor” diyerek tek parti ve tek adam iktidarı hevesini açık bir şekilde gösterdi. Yine bir cami açılışında müjde vereceğini söyleyen Erdoğan, beklenti yaratarak dikkatleri üç günlüğüne üzerine çekse de açıkladığı müjde kitleler gözünde alay konusu oldu. Karnı aç bir toplumun doğalgaz müjdesine ihtiyacı yoktur herhalde. Dikkat çekici olan bir diğer nokta ise tek adam konuştukça doların yükselmesi oldu.

Devlet kurumlarının çürümüşlüğü tümüyle gözler önüne serilmiş, yolsuzluk bizzat tek adam tarafından meşrulaştırılır hale gelmiştir.”128 milyar dolar nerede diye sorulur mu?” diyen tek adam aslında doğru söylüyor. Hırsıza “Çaldığınız para nerede?” diye sorarsanız alacağınız cevap bu olur. Daha yeni Çamlıca Kulesi’ndeki 360 Kule Kafe-Restoran’ın işletmesi ihalesiz bir şekilde mafyatik Hasan Yeşildağ’a verildi. Açık ki, iktidarlarının geleceği söz konusu olduğunda ilke tanımıyorlar. Çalma, çırpma, katliam, talan ve yağma kendileri açısından mübahtır.

Bildiğimiz gerçekleri mafyanın başı anlatınca haber değeri kazandı

Düne kadar analiz ettiğimiz, yorumladığımız şeyler tasfiye edilen Peker tarafından dokuzuncu video ile ifşa edilmeye devam edildi. Çürümede sınır tanımayan iktidar, çeteci yöntemlerle halkın parası olan 750 milyon doları kendisine yakın olan sermaye grubunun hizmetine sunmuş. AKP’ye yakın sivil görünümlü derneklerin, vekillerin, mafya lideri tarafından finanse edilmesi kirli ilişkilerin ne kadar iç içe girdiğinin göstergesidir. Gerçekten Sedat Peker kızmasın da kim kızsın? Kahvesini al seçim mitinglerinde dağıt, sonra işin bitince tasfiye et.

Dokuzuncu videoda Tayyip abisine hafiften de olsa dokunmuş oldu. Süleyman Soylu yolsuzlukla anılan-aranan Sezgin Baran Korkmaz ile görüşüp, 45 milyon dolar ve sonrasında otel karşılığında yurt dışına çıkışını sağlıyor. Bundan da Tayyip abisinin haberi varmış. İktidar aksini söylüyorsa kanıtlamak zorunda. Mafya-devlet ilişkisi hep var olan bir gerçeklikti. Fakat AKP’nin neoliberal politikalara hız vermesi ile birlikte mafyanın konum değiştirmesini sağladı. Artık devletleşen mafya, mafyalaşan devlet ile karşı karşıyayız.  

Talana karşı savunma

Tüm dünyada neoliberalizm, serbest piyasacı ve talancı politikaları ile ekolojik dengeyi bozarak büyük bir yıkıma yol açtı. Bizde 20 yıllık AKP iktidarında derinleştirilen bu piyasacı anlayış, Marmara Denizi’nde yaşamı yok etme noktasına getirdi. Mavi denizin rengi griye dönüşüp oksijensiz kalarak, fabrikaların zehrini kusarak nefes alamayacak noktaya geldi. Yıllardır sermayenin fütursuzluğuna göz yuman AKP; “benden sonrası tufan” anlayışı ile fabrikaların zehrini Marmara Denizi’ne boşaltmasını görmezden geldi. Bugün ise siyasi bir araç olarak, karşıt hegemonya geliştirerek, yaratmış olduğu bataklığa suçlu arama avına çıktı. Toplumun itirazlarını dikkate almayarak tıpkı Gezi Parkı’nda yapmış olduğu gibi kendisini dayatan tek adam, Kanal İstanbul Projesi’nin temelini haziran ayında atacak. Bilim insanları bunun bir faciaya yol açacağını söylese de, toplumsal bir direniş olmadığı sürece kararından vazgeçmeyecek gibi görünüyor. “Çılgın proje”nin, aslında büyük bir yıkıma yol açacak felaket projesi olduğunun kavranması, karşı koyuş geliştirilmesi ve mücadele edilmesi önemli bir gündem olarak önümüzde durmakta.

Geleceğimiz için bir şey yapmalı

Büyük depremin kapıda olduğu bölgede; farklı canlı türlerinin, doğanın ve yaşamın yok oluşu sermayenin kârına kurban edilecek. Erdoğan, katılmış olduğu TV programında türcü yaklaşımlarıyla da dikkatleri üzerine çekti. Gazeteci Hasan Öztürk’le girdiği diyalogda doğada yaşayan diğer canlıları ne kadar düşündüğünü görmüş olduk.

Örgütlenme, varlığımızı sürdürmemiz açısından geçmişten günümüze çok önemli bir savunma aracıdır. İnsanlar doğada ayakta kalma başarısını örgütlü bir şekilde yaşayarak gerçekleştirmiştir. Doğanın dengesinde yaşanacak tehlikelere karşı tüm canlıların savunma araçları mevcuttur. Doğanın kazandırdığı bu özellik, canlıların kendisini geleceğe taşıması açısından çok önemli bir meziyettir. Tıpkı bir kirpinin kendisini dikenleri ile savunması gibi, bütün canlı türleri kendilerini doğanın kazandırdığı savunma araçları ile savunur. İnsanlar da iletişim ve örgütlenme sayesinde acımasız, dikenlerle dolu doğada ayakta kalmayı başarmıştır.

Değiştirilmesi kaçınılmaz görülen mafya düzenine karşı örgütlenmek zorunluluk haline gelmiştir. Bu kadar çürüme ancak değiştirme iradesi geliştirerek giderilir. Toplumsal değişim süreçleri sınıfların çatışması sonucu yeni bir toplumsal düzenin inşası ile sonuçlanarak bu noktaya kadar geldi.

Kapitalizm ilk toplum biçimi olmadığı gibi son da değil. Artık net bir şekilde görülen gerçeklik; yaşamı yok eden, gelecek vaat edemeyen, patinaj yapan, miladını dolduran, yıkılmaya mahkûm olan bu kapitalist sistemi yıkmak zorunluluktur.

Aksi takdirde doğanın intikamı acımasız olacaktır.