Erdoğan gerçekten ‘güçlü’ mü?

Erdoğan 24 gün sonra konuştu: “Asıl hedef güçlü Türkiye!” Gerçekten de kendisini güçlü hissetseydi, böyle riskli bir karar alır mıydı?

Erdoğan, Sedat Peker’in ortaya atmış olduğu iddialardan 24 gün -yavru ortağın da açıklamasından- sonra konuştu. Anlaşılıyor ki Erdoğan Soylu’dan vazgeçecek kadar kendisini güçlü hissetmiyor. Diğer yandan muhalif kesimleri hedef alarak, tehdit ederek kendi duruşunu tüm topluma bir kez daha göstermiş oldu.

Ortaya saçılan bunca iddiadan sonra toplumu tatmin edecek bir açıklama veya gelişme olmadı. Anlaşıldığı kadarıyla da olmayacak. Erdoğan’la birlikte Türkiye bu şekilde yürüyemez. Bu çürümeye karşı halklarımız gereken cevabı verecektir.

Erdoğan yapmış olduğu bu açıklamayla Türkiye’yi çok farklı bir siyasi iklime sokmuştur. Önümüzdeki süreçte açık ki daha çok sertleşecek, saldırganlaşacak, faşizmi kurumsallaştırma konusunda kural tanımaz adımları hızlandıracak.

Soylu, çeşitli eski AKP’lileri hedef alarak kendisinden önceki İçişleri Bakanı’nın oğlunun evinde para makinesi olduğunu söyledi. Doğru! Ayakkabı kutularını da, para makinelerini de unutmadık. Anlaşıldığı kadarıyla Soylu hala Erdoğan için vazgeçilmez. Erdoğan’ın açıklamasıyla birlikte net bir şekilde gördük ki devlet ve mafya artık iç içe girmiş durumda. Erdoğan siyasi geleceğini bu ekiple sürdürme kararı aldı. Türkiye siyaseti artık daha fazla gerilimli, çelişkili ve çatışmalı olacaktır.

Mafyalaşan devlet, devletleşen mafya

Yapılan bir ankete göre, çete lideri Sedat Peker’e inananların oranı %52,6. Burada aynı zamanda iktidarın inandırıcılığını yitirdiğini de görüyoruz.

Erdoğan 24 gün sonra konuştu: “Asıl hedef güçlü Türkiye!”. Gerçekten de kendini güçlü hissettiğinde böyle riskli bir karar alır mıydı?

Tabii ki hayır. Bu alınan karar, tamamen çaresizlikten.

HaberTürk’e çıkan Soylu, toplumda büyük bir merak uyandırdı. “Acaba ne diyecek?” diye herkes televizyona kilitlendi, tatmin edici bir açıklama bekledi. Bakalım tatmin edici açıklamalardan birine.

İsmail Saymaz soruyor: “Kolombiya’dan geçen yıl 4.9 milyon ton kokain yakalandı. Aynı zamanda Panama’dan da geçen hafta yine 600 paket…”

Soylu: “Bir dakika siz bana hep şey yaptınız, şu adamı bir anlatmam lazım, Ali Tarakçı’nın gazetesini bi anlatmam lazım.”

Gerçekten bu kadarı çok fazla trajikomik, insanın aklı almıyor. Bu kadarına da pes!

Soylu çok iyi bir mafya lideri. Devletin de kalbinde yer alıyor. Devletin de Soylu’dan vazgeçemeyecek kadar mafyalaştığını görüyoruz.

Nasıl mı?

Kürtler özgürlük ister, başına gelmeyen kalmaz; bombalanır, katledilir, yaşam alanları yok edilir. Seçilmişler tutuklanır, vekillerin vekilliği düşürülür, kazanılmış belediyeler gasp edilir. Kadınlar yaşamları için direnir, özgürlük ister. “Siz misiniz özgürlük isteyen? Alın size!” diye başlarına gelmedik bırakılmaz.

Tabii Soma’da acılı ailelere mafya devletin attığı tekmeyi de yumruğu da unutmadık.

Mersin’de bir çiftçi “Öldük bittik” dediğinde Erdoğan: “Lan artistlik yapma, terbiyesizlik yapma ananı da al git buradan!” diye cevap veriyor. Sözüm ona İçişleri Bakanı, Peker’e “Karısının iç çamaşırının ardına saklanmış” diye sesleniyor. İşte iktidarın gerçekliği, seviyesi bu. Kahvehanelerde böyle argo konuşmalara rastlanmaz desek yeridir.

Gözü dönmüş bir mafya devleti! Kendisine muhalif olan herkese yapılacak saldırıları meşrulaştıracak açıklamalarda bulunarak toplumu kutuplaştırıyor, faşizmi körüklüyor.

Kapitalizm kara kara düşünüyor, çıkmaz sokakta yol arayışında!

1970’lerden günümüze kadar süren neoliberal politikalar tıkandı. Sovyetlerin çöküşü ile sosyalizmin tarihi sonunun geldiğine güvenerek daha da pervasızlaşan kapitalizm, gölgesi olmayan ağacı gerçekten gözünün yaşına bakmadan kesti. Sermaye sahipleri doymak bilmez birer oburdur. Kamusal alanlar, işletmeler, yaşam alanları, eğitim, sağlık vs. sermayeye peşkeş çekildi. ABD gibi ülkelerde pandemiden kaynaklı ölümlerin fazla yaşanması ancak parası olanın sağlık hizmetine ulaşıyor olmasından kaynaklıdır. Türkiye’de de AKP ile birlikte neoliberal politikalar hız kazandı. Piyasacı anlayış ile yağma, talan, çürüme siyaseti derinleşti. Bugün genel olarak altı boş reform paketlerinden bahseden AKP demagoji yapmaktan başka bir şey yapmıyor. Biden’la birlikte yeni reformlar olacak diyen Erdoğan’a soruyoruz: “Bizden çaldıklarınızla elde ettiğiniz servetten işsize iş vereceğiz, iş yoksa gelir güvencesi sağlayacağız diyor musunuz?” Elbette hayır! O açıdan sizin paketleriniz patlayacak birer balon.

Sınıflar savaşı yeni bir eşiğe dayanmış durumda

Talana, yağmaya, güvencesizliğe karşı özgürlük düşleriyle hayatımızda önemli izler bırakan Gezi Direnişi ve Gezi Şehitleri’ni unutmadık. Geziciler bugünleri öngörmüştü. Mafya devletine karşı doğaya, yaşamlarımıza, haklarımıza sahip çıktık. Milyonlar olduk, sel gibi aktık. Tüm Türkiye’de her yer Taksim her yer direniş oldu.

Değişim sürecinin sancılarını yaşıyoruz. Erdoğan normal yollarla gitmeyecek. Bu durum yapmış olduğu son açıklamayla kendisini gösterdi. Kendiliğinden hareketlerin açığa çıkma, öfkenin sokağa taşma ihtimali var. Böyle bir süreç yaşanırsa, sınıflar savaşında süreci yönetmeye hazır mıyız? Gezi’ye deneyim için bir daha göz atalım.

Gezi’de geniş bir kitle, örgütsüz sol…

Üç ağaçla başlayan gezi isyanı tüm toplumsal kesimleri harekete geçirdi. Muazzam bir direniş, barikatlar adım adım ilerliyor. Hedef Taksim Meydanı! Taksimi zapt edeceğiz duygusu güçlü ve yaygındı. Öyle de oldu. Taksim kazanıldı. Yaşamı kolektif planladık. Çadırlar, standlar, halaylar, şarkılar, etkinlikler kuruldu. Tabii ki devrim kantini de kuruldu. Ara ara meydanda küçük çaplı çatışmalar olsa da Gezi kazanılmıştı.

Genelde işler Taksim Dayanışması üzerinden gidiyordu. Ayrıca devrimci örgütlerin çağrısıyla bir araya geldik. Toplantının gündemi “Bundan sonra ne yapacağız?”

Toplantı sonrası?

Aklımda kalan üç öneri var. İlki; geçici hükümet kuralım. Bildirgesini hazırlayıp yayınlayalım. Diğeri; cephe kuvvetlerini kuralım. Biz de şaşkınlıkla dinledik. Arkadaşlar hangi dünyada yaşıyor diye düşünmedik değil.

Bizim de önerimiz olan öneri; bağlarımızı forumlar üzerinden güçlendirmek, talepleri anlayıp birlikte görünürlüğünü sağlamak, bu şekilde politik bağı güçlendirerek Gezi kitlesinde örgütlülüğü sağlamaktı.

Gerçekten de uzun yıllar sonra bir halk hareketi idi ve bilmediğimiz bir kitle profili.

Bugün gelişebilecek isyanları önceki isyanlardan çıkarılan derslerle başarabiliriz. Aksi takdirde yenilgiyle sonuçlanan isyanın bedeli çok ağır ve acımasız oluyor.

Biz devrimciler, faşizmin baskılarına aldırış etmeden üzerine yürüyenler olarak geleceğe dair umudu örgütlü gücümüzle sağlayacağız.

Direnişler yayılıyor, kapitalizm çatırdıyor, büyük sarsıntılar yaşanıyor. Görkemli deprem çok yakında.

Mafya düzenini yıkalım! Bizden çaldıklarını alalım!