Sorumlu “derin devlet” mi?
Esas olan içinden geçtiğimiz momentin gerçek güç ilişkilerini analiz edebilmek, egemen sınıfın önüne koyduğu seçenekleri okuyabilmek ve bu seçenekler karşısında işçi sınıfının omurgasını oluşturduğu devrimci demokrasi güçlerinin mücadele taktiklerini güncelleyebilmek.
Mafya, devlet ve sermaye aynı gerçeğin farklı tezahürleri olarak görünürlük kazanıyor kimi dönemlerde. Egemen sınıfı bir arada tutan, iç çelişkilerine görünmezlik perdesi ve iktidara doğallık, mutlaklık kazandıran hegemonyanın zayıfladığı dönemler bu görüntüyü berraklaştırıyor. Bu ayrıştırılamayacak kadar iç içe geçme hali, zayıflayan hegemonya ve çatallanan müstakbel güzergâhlar, ayağına basılanların ifşaatlarıyla daha da fark edilir hale geliyor. Çok değil 7 videoyla ülkenin içine yuvarlandığı konjonktür böylesi bir yol ayrımına ulaştığımızın mı işaretidir?
Bu hafta 8. yıldönümünde buluşacağımız Gezi Direnişi’nin ve Kürt halkının özgürlük-eşitlik içinde yaşanacak bir ülke mücadelesinin rezonansa gelmesi olasılığının 2013-2015 yılları arasında güçlü bir halk inisiyatifi ortaya çıkarmasının devlet içindeki bir krizle eş zamanlı yaşanmasına egemen sınıfların yanıtı olarak karşımıza, bugün Cumhur İttifakı adı verilen bu hilkat garibesi çıktı. Son 6 yılda topluma her açıdan büyük bir çöküş yaşatan bu oluşum; MHP’nin 7 Haziran seçimleri gecesi Erdoğan’a sahip çıkmasının, Baykal’ın yine iktidarını aslında kaybetmiş Erdoğan’a el vermesinin, çeşitli derin devlet kalıntılarının müzakere sürecini kesin olarak bitirmek ve tetiklenecek kent savaşları üzerinden oluşacak bir güvenlik paktı ekseninde konsolidasyon yaratma çabasının kurumsal sonucudur. Bugün gelinen nokta ise Cumhur İttifakı adı verilen geminin karaya oturması göz önünde bulundurularak okunmalıdır.
Ne bu karaya oturmanın hikâyesini yeniden anlatmaya ne de ülkedeki kontrgerilla örgütlenmesinin tarihini onlarca yıl geriye giderek teşhir etmeye, bu eksende gelişen polisiye hikâyeleri ballandırarak anlatmaya gerek var. Tarihi hatırlamak ve tarihten öğrenmek normal zamanlarda çok önemli. Ancak böylesi kritik kırılma anlarında politik aktörün ihtiyaç duyduğu netlik, arşiv taramalarının detay yoğunluğunda boğularak ulaşılabilecek bir bilinç durumu değil. Esas olan içinden geçtiğimiz momentin gerçek güç ilişkilerini analiz edebilmek, egemen sınıfın önüne koyduğu seçenekleri okuyabilmek ve bu seçenekler karşısında işçi sınıfının omurgasını oluşturduğu devrimci demokrasi güçlerinin mücadele taktiklerini güncelleyebilmek.
İktidar bloğu içerisinde iki stratejinin giderek olgunlaştığı gözlemlenebiliyor. Cumhur ittifakı gemisinin karaya oturmasından yola çıkan birinci seçenek, BBC Türkçe’de çıkan ve Soylu’nun muhalif gazeteciler soslu TV şovunda ateş püskürdüğü haberde en net ifadesini bulmuş: “Soylu ve Ağar ekibine destek çıkılırsa, AKP’nin puanı en az 5-6 puan eksilir. Ama eğer Cumhurbaşkanı bunu temizlerse AKP kurtulur ve süreçten hasarsız ayrılır”. AKP adlı siyasi partiden geriye kalan kalıntıların bakiyesinin bu fikriyat ekseninde toparlandığı düşünülebilir. Videolarda ilk başta günahın temel kaynağı olarak vurgulanan Pelikan ekibinin giderek ana konu olmaktan çıkması ve onun en büyük rakibi olan isimlerin (Soylu, Ağar ve Yıldırım) hedef tahtasına konması dikkat çekici. Ülkenin, iktidarı bir monoblok olarak algılamaktan, derin devlet çetelerinin kötülüklerin arkasındaki gerçek fail olarak görülmesine zihni olarak bu kadar hızlı hazırlanmasında videoların çok belirleyici bir rol oynadığını görmek gerekiyor. Erdoğan’ın bekleyişi ise bu seçeneğin potansiyelini sergilemesi açısından öğretici.
Cumhur ittifakının devamından yana olan güçler ise masaya bir kez daha Kandil’i koymuş görünüyorlar. Metina bölgesinde yaşanan operasyonun Cumhur ittifakının devamlılığı açısından hayati bir öneme sahip olduğu düşünülebilir. Geçmişte Öcalan ve Karataş suikastları için gizli ödeneklerden edindikleri kaynaklarla alınan silahlarla farklı sermayelere çökme operasyonları yapan ekipler şimdi de bir süredir suç ortaklığı yaptıkları cihatçı paralı askerlerle ses getirecek bir sonuç almak için çırpınıp duruyorlar. Ancak devlet içindeki çatlakların bu sahada da yapılacak hamleleri daha baştan yenilgiye mahkûm etme olasılığa da düşük değil. Gare’de yaşanan fiyaskonun, çaresizlikten girişilen gözü kara bir maceranın doğurduğu fiyaskonun arkasında yatmış olabilecek dinamikler hala etkin görünüyor.
Soylu’nun, Davutoğlu’nun kendisini dinlettiğini söylediği süreçte 7 Haziran sonrasında CHP-AKP koalisyonu oluşumunu engellemek için nasıl çırpındığını anlatmasının da not edilmesi gerekiyor. Soylu ve çevresindeki ekibin tehdit olarak gördüğü seçenek, AKP’nin bir dönemin faturasını kendi üzerlerine yıkarak evlere şenlik bir temiz eller hamlesiyle yüzünü daha önce de Türkiye Koalisyonu diye isimlendirdiği bir yöne çevirmesi. Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a “helalleşelim” çağrısının tonunda buna açık kapı bırakan bir tını mevcut.
Erdoğan ise bu iki seçenek arasında salınım halinde.
Devrimci-demokrasi güçleri, yaşanan politik krizi köklü bir hesaplaşma ve demokratikleşme için bir seçenek haline getirmek istiyorsa böylesi bir büyük koalisyon seçeneği ile arasına çok geniş bir mesafe açarak faşizmi yeneceğiz perspektifine daha sıkı sarılmaya devam etmeli. İktidar bloğunun birkaç kliğinin tasfiyesiyle yeni bir meşruiyet edinmesine dair hamlelerine öngörülü karşı koyuşlar örgütleyebilmeli.
Kimi sosyalist partiler tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada bu konuda ciddi eksiklikler var. Açıklamada bu yaşananların gerçek sorumlusu olan Erdoğan’a tek bir açık referans yok, son cümle ise yukarıda anlatmaya çalıştığımız büyük koalisyon senaryosuna hayırhah bakan bir içerikle oluşturulmuş: “Türkiye halklarına karşı tarihsel sorumluluğumuzla sesleniyor ve kirli ittifaktan (a.b.ç) kurtularak herkesi yaşanabilir bir ülke için seferber olmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz.” Siyasi hedefi Cumhur İttifakı’nın sonlandırılması olarak koyunca yakın vadede yaşanması muhtemel gelişmelerin pasif destekçisi haline dönüşebilmek içten bile değil. Bu perspektifin, önümüzdeki politik krizi bir karşı hegemonyanın oluşumu için sıçrama noktası haline getirebilmesi oldukça zor.
Faşizmi yenme iradesini güçlendirmeliyiz.