Kemalbay: Lütuf değil hakkımızı istiyoruz

HDP Milletvekilleri mecliste Temel Gelir Güvencesi Platformu’nun “Temel gelir destekli tam kapanma istiyoruz” talebine ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Açıklamayı yapan HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, kod 29’la kalıcı işsizliğin derinleştiğini, acil iş veya gelir güvencesinin sağlanması gerektiğini ifade etti.

Temel Gelir Güvencesi Platformu’nun bildirisini okuyan Kemalbay, toplumun en geniş kesimlerinin pandemiyle kendilerinin baş etmek zorunda  kalmasının, iktidarın sorumsuz politikalarının, kalabalık kongrelerin, yeterli sayıda aşılamanın olmamasının ve çarkların dönmesini esas alan yaklaşımın virüs yayılımını artırdığının altını çizdi.

Gelir destekli tam kapanma

Salgının kontrol altına alınabilmesinin koşulunu tam kapanmaya bağlayan Kemalbay herkese sağlanacak gelir güvencesinin toplam maliyetini 12 milyar TL olarak açıkladı.

Talan Rejimine Son Verilmeli

Bir avuç sermayedarı zengin etmek için türlü yollara başvurulduğu belirtilen açıklamada rant alanlarının önlenmesine dikkat çekildi. Kemalbay “Toplumsal zenginliğimizin insanca yaşanacak bir ülke inşa etmek yerine bir avuç sermayedarı zengin etmek için kullanılmasına dayalı talan rejimine son verilmeden bu kısır döngüden çıkılamaz. Devasa bir kara delik haline dönüşen Kamu-Özel İş birliği projelerine sağlanan güvenceler el altından artırılır ve döviz cinsinden ödemeler bir gün aksatılmazken, Kanal İstanbul gibi çılgınca rant ve beton projelerinde ısrar edilirken geniş emekçi yığınların, küçük esnafın yıkıma sürüklenmesi kabul edilemez. Alt sınıflardan sızdırılan toplumsal zenginliğin yeni zengin yaratma projelerinde heba edilmesine işsizlik intiharları alıp başını giderken müsaade etmeyeceğiz.” dedi.

Serpil Kemalbay’ın okuduğu Temel Gelir Güvencesi Platformu’nun açıklamasının tam metni şöyle:

TEMEL GELİR DESTEKLİ TAM KAPANMA İSTİYORUZ!

Tek çözüm: gelir güvencesiyle desteklenen en az 21 günlük bir tam kapanma

Pandeminin yükselen yeni dalgası karşısında toplumun geniş kesimleri bir kez daha kendi kaderi ile baş başa bırakılıyor. Çok daha hızlı yayılan ve öldürücü olabilen mutant virüsler, iktidarın sorumsuz politikaları, kalabalık kongreler fiyaskosu, yeterli sayıda aşılama sağlanamaması ve en önemlisi de toplum sağlığını değil “çarkların dönmesini” esas alan yaklaşım koşullarında yıkıcı bir tablo ortaya çıkarıyor. Bu koşullarda gelir güvencesiyle desteklenen en az 21 günlük bir tam kapanma dışında bir çözüm ufukta görünmüyor. Salgını kontrol altına alabilecek gelir güvenceli bir tam kapanmanın maliyeti yaklaşık 12 milyar TL ve bu kaynak bütçede mevcut. Bu yalın gerçeğin es geçilmesi bugünün değil yakın geleceğin de kaybedilmesi anlamına gelecek.

Temel gelir güvencesi sağlansın, Kod-29 (25/2) askıya alınsın!

Gelir güvencesi sağlanması karantinanın çok önemli bir koşuluyken, Saray rejimi salgının yeniden yükselişini, en az 2 milyon işçinin yararlandığı kısa çalışma ödeneğinin Mart sonunda kaldırılması ile karşıladı. Kâğıt üstünde uygulanmakta olan işten çıkarma yasağının Kod-29 aracılığıyla devre dışı bırakılmasına açıkça göz yumuluyor. SGK’nin verilerine göre 2020 yılında 176 bin 662 işçinin iş sözleşmesi “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” (İş Kanunu Madde 25/2- Kod 29) gerekçesiyle iptal edildi, kıdem ve ihbar tazminatları hakları gasp edildi, işsizlik ödeneğinden yararlanma hakları ellerinden alındı.  Her toplumsal hareketi polisiye önlemlerle ezmeye çalışan Saray rejimi, milli gelirin sadece %1,1’ini doğrudan gelir desteği olarak aktardı, bu oran dünya ortalamasının çok gerisinde (Zengin ülkelerde %12,5, yoksul ülkelerde %4,5).

“Kur mu faiz mi?” tahterevallisinde iktidarın her yalpalaması topluma ağır bir bedel ödetmeye devam ediyor.

Kasım ayında göreve gelen Merkez Bankası Başkanı’nın apar topar görevden alınması ekonominin tümü üzerindeki baskıyı büyüttü. İnşaat şirketlerinin baskısı altında girişilen faiz düşürme macerası daha ilk adımda çamura battı. İktidarın yalpalamaları sonrasında kurun Kasım’daki seviyesine dönüldü, ancak artık faiz o günlerin neredeyse iki katı seviyesinde! Kamunun borç yükü giderek artıyor. Bütçeden faiz ödemelerine ayrılan pay 2018’de 74 milyar TL iken 2021 yılı itibariyle 180 milyar TL’ye ulaştı. Dış borcun milli gelire oranında %62,8 ile Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılıyor. Kişi başına düşen gelirde 1,5 milyar nüfusa sahip Çin’in gerisine düşüldü. Dünyada en yüksek enflasyon ve faiz oranı sıralamasında ilk 10’daki yer kıskançça korunuyor. %40’lara düşen istihdam, yaklaşık 10 milyon işsiz, %17’lere yaklaşan enflasyonun çığırından çıkardığı yaşam pahalılığı emekçilerin hayatını uçurumun kıyısına taşıyan bir tablo yarattı. Tek adam rejimi kumandasındaki yerli-milli kapitalizm İşsizlik, yaşam pahalılığı, güvencesizlik cenderesindeki toplumu nefes alamaz hale getirdi.

Bu tablo kader değildir ve doğal sebeplerden ziyade politik tercihlerin sonucudur.

Toplumsal zenginliğimizin insanca yaşanacak bir ülke inşa etmek yerine bir avuç sermayedarı zengin etmek için kullanılmasına dayalı talan rejimine son verilmeden bu kısır döngüden çıkılamaz. Devasa bir kara delik haline dönüşen Kamu-Özel İş birliği projelerine sağlanan güvenceler el altından artırılır ve döviz cinsinden ödemeler bir gün aksatılmazken, Kanal İstanbul gibi çılgınca rant ve beton projelerinde ısrar edilirken geniş emekçi yığınların, küçük esnafın yıkıma sürüklenmesi kabul edilemez. Alt sınıflardan sızdırılan toplumsal zenginliğin yeni zengin yaratma projelerinde heba edilmesine işsizlik intiharları alıp başını giderken müsaade etmeyeceğiz.

Toplumsal kaynakların adil dağılımının sağlanması ancak bunu talep eden güçlü bir toplumsal hareketin varlığıyla mümkündür.

Yoksulluk, işsizlik ve açlıkla mücadelenin özde bir sistem sorunu olduğunu unutmaksızın, hemen acilen bir Temel Gelir Güvencesi ile yoksulluk ve açlığın pençesindeki insanlarımızın rahatlatılması gerektiğini savunuyoruz.

Bugün gelinen koşullarda gelir güvencesi temini halkımızın en öncelikli talebi haline gelmiştir. Gelir güvencesi, bütçe olanaklarıyla sağlanabilir. Kapitalistlerin değil halkın çıkarlarını önceleyen, yandaşları zengin etmeyi değil toplumun geleceğini güvence altına almayı esas, savaşı değil barışı, öldürmeyi değil yaşatmayı temel alan bir politik tercih temel geliri bütçe olanaklarından rahatlıkla destekleyebilir. Artık acil ve yaşamsal bir talep haline gelen temel gelir güvencesi, ancak güçlü bir halk hareketi ile desteklendiği oranda uygulamaya geçebilir. Bu konuda emekçi sınıfları temsil eden bütün sendikalara, partilere, meslek odalarına büyük görevler düşmektedir. Halkın yaşamsal sorunlarından yola çıkarak güçlü bir halk muhalefeti inşa etmek için dayanışmayı büyüttüğümüz oranda emekçi halkımızın en geniş desteğini kazanacak bir demokrasi ve eşitlik mücadelesi gerçek anlamda etkinlik kazanacaktır.

Pandemi koşullarında işsizlik sigortası yağmalanarak değil halkın bütçesinin kaynaklarından yararlanarak tam kapanmayı destekleyecek bir temel gelir güvencesi politikasının hayata geçirilmesi için mücadeleyi büyüteceğiz.

Yalnızken çaresiz, örgütlüyken güçlüyüz.

Otoriterizm ve faşizm önce halkın ekmeğini küçültür.

Lütuf değil hakkımızı istiyoruz.

Temel Gelir Güvencesi haktır.

Temel Gelir Güvencesi yaşatır