Dolarlı Faşizm Yazısı
Devrimci politik aktörlerin, faşizmle mücadeleyi sürdürülebilir bir biçimde öğrendiğini ortaya koyacak bir performansa ihtiyaç var.
Küresel sermayenin baş tacı haline gelen Naci Ağbal, Merkez Bankası Başkanlığı’ndan neden alındı? Görünürde, doları 7’lere doğru çekmeyi başararak ülkeye yabancı sermaye girişinin hızlanmasına yol açan Ağbal, neden görevden alınan MB Başkanları kervanına katıldı?
Faizlerin %17’lere gelmesi -dünyada en yüksek faiz veren 10 ülkeden biri olma şerefini, “faize karşı” siyasal İslam’ın kimselere bırakmamasını not edelim- kredi musluklarının tamamen kurumasına yol açmışken bir de ABD’deki artan uzun vadeli tahvil faizlerinin yarattığı tedirginliğin doları yeniden 7.50’lere getirmesinin iktidar bloğu içerisindeki dengeleri yönetilemez hale getirdiği anlaşıldı.
Konut satışlarının durma noktasına gelmesi Erdoğan’ın sevgili müteahhitlerini fazlasıyla üzmüştü. KÖİ projelerine, köprü ve şehir hastanelerine yapılan döviz cinsi ödemelerinin de TL karşılıklarının azalması yürekleri yaralıyordu. Küresel ekonomideki belirsizliklerin yarattığı türbülans, Türkiye ekonomisi açısından bir fırtınayı tetikledi. İç talep yaratmak için düşük faize muhtaç olma durumu ülke ekonomisini döndürebilmek için ucuz ve bol dış kaynağa ulaşma ihtiyacı arasındaki aşılamayan makas, kurulamayan imkânsız denklem kendi kurbanlarını yaratmaya devam ediyor.
Mart sonu itibariyle kısa çalışma ödeneğinin sona erdirilmesiyle birçok şirketin artık battığı ortaya çıkacak, en az 2 milyon insanın gelirlerinde ciddi bir azalma yaşanacak. İktidarın elindeki tek pansuman malzemesi ise kamu bankalarının faizlerini baskılayarak halka tüketici kredisi dağıtmak olacak. Eğer aşılama meselesindeki pürüzler aşılamaz ve yaz sezonu yaklaşırken turizmi içinden düştüğü yıkımdan çıkaracak bir tablo oluşturulamazsa ekonominin her günü büyük bir olağanüstülük içinde yaşayacağı muhakkak. Bu koşullarda güvence talebinin anlamı çok daha artacak. Mükemmel bir fırtınanın ortasında kalan milyonları bir araya getirebilecek en önemli talep güvence olacak.
İktidarın olağanüstü hale karar veren olduğu cuma gecesi yeniden ortaya çıktı. Ancak direnişin de, fırsat bulduğu her çatlaktan başını çıkarması, iktidarın yaratmak istediği dehşet halinin kanıksanması engelledi. De facto bir iktidara de jure direnilemeyeceğini -“bu adım Anayasaya aykırı”, mahkemeye gidelim tarzı muhalefet- ortaya koyan bir biçimde kadınların ayağa kalkışı, Newrozların inadı ve kitleselliği, Gergerlioğlu’nun sakin ama heybetli duruşu birilerinin elini ayağını birbirine doladı. Halk, bulduğu her fırsatta faşizm karşısında diz çökmeme iradesini ortaya koyuyor.
Burada en önemli sorunumuzun yamacına geliyoruz: Faşizmin devrimci politik aktörü halkın zaviyesine sıkıştırması. Devrimci politik aktörün, halkın eyleminin yol açıcısı değil onun sıradan bir katılımcısı haline gelmesi. Devrimci aktörün halk hareketine moral vermesi gerekirken, yürünecek yol konusunda kılavuzluk edebilmesi gerekirken yaşananın tam tersi olması. Devrimci aktörün halka nefes alma alanları yaratacak hamleleriyle sürecin ilerlemesi yerine halkın kitlesel eylemlerinin devrimcilere moral vermesi. Yani kitleler ile devrimci özne arasındaki diyalektiğin tersine dönmesi. Halkın lokomotif, devrimcilerin vagondaki kompartımanlar haline dönüşmesi.
Toplumsal hareketlerin sadece kitlesel mücadeleler kertesinden beslenmesi gerektiğini düşünen yataycı bakış açıları açısından bu durum büyük sorun teşkil etmeyebilir. Ancak son 15 yıldır yaşanan tüm kabarışların, yokluğu durumunda mutlak geri çekilmelerle takip edileceği etkin bir dikey örgütlenmenin öneminin farkında olanlar açısından bu büyük bir boşluk.
Devrimci politik aktörlerin, faşizmle mücadeleyi sürdürülebilir bir biçimde öğrendiğini ortaya koyacak bir performansa ihtiyaç var. İçinden geçilen dönemin olağanüstülüğünü karşılayacak bir zihinsel dönüşüme ve örgütsel aparata ihtiyacımız var. Faşizme karşı mücadelenin ritminin, mart-mayıs günlerinin ritüel faaliyetlerini aşan bir biçimde güncellenmesine ihtiyaç var. Faşizmle mücadele konusunda kitleselliğin kendi rolünü oynayabildiği momentler önemli ancak devrimci, kararlı, komiteli faaliyetlerin yokluğunda faşizmin aşılması olanaklı değil. Bunu bir saniye bile akıldan çıkarmamak gerekiyor. Kitlesel eylemlerin yarattığı coşkuyu bir rahatlama değil, bu en büyük meselemiz üzerine konsantrasyonumuzu artırmak için değerlendirmek gerekiyor.