İyi ki…

Demirtaş’ın AİHM kararı sonrasında serbest bırakılmasını beklemiyoruz. Bu iktidar bloğunun kendi ölüm fermanını kendisinin imzalaması anlamına gelir. Onu ancak bizler özgürleştirebiliriz.

Selahattin Demirtaş, Gezi İsyanı’nın ve Kobane Direnişi’nin birleşik enerjisi üzerinde yükselen halklarımızın ortak kurtuluş imgesini boğmak adına dört yıldır rehin alınmış durumda.

Henüz sadece tutuklu. Yani hakkında kesinleşmiş bir ceza yok.

Tutukluluğunun kaldırılması sonrasında uyduruk bir gerekçeyle salıverilmesinin engellenmesi için Ankara Adliyesi’nde nasıl yoğun bir mesai harcandığı hatırlardadır. Yeniden tutuklanması için tetikçilik yapmayı kabullenen hâkim, bugün apar topar önce Yargıtay’a sonra da Anayasa Mahkemesi’ne atandı.

Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’nde tutulması bile tek başına, büyük harfle devletin doğasını en net biçimde ortaya koyuyor.

AİHM’de dün alınan karar Anayasa’ya göre derhal uygulanmak zorunda. Fakat Anayasa fiilen askıda olduğu için bu kadar açık olan bir yükümlülüğün hayata geçirilip geçirilmeyeceği bile tartışma konusu.

Dün Leyla Güven tutuklandı. Kapısına gelen polislere vakur ve kararlı duruşuyla her ne pahasına olursa olsun, nerede olursa olsun siyaset yapmaya devam edeceğini ısrarla söylemesi milyonlara umut verdi.

Dün Musa Pir, onun tutuklanmasına karşı gerçekleştirilen protesto eyleminde yerlerde sürüklendi. Ama o hala faşizme karşı dimdik ayakta, dostları ve yoldaşlarıyla birlikte.

Serpil Kemalbay’ın Galatasaray Meydanı’nda Hrant Dink’in oğlunun gözaltına alınmasına karşı verdiği mücadelenin çakmak çakmak görüntüsünü hatırlıyorsunuz değil mi?

On binlerce HDP’linin tutuklanmasına rağmen yerlerinin her durumda doldurulduğunu, tutuklanacağını bile bile halkın partilerine sahip çıkmaktan geri durmadıklarının farkındasınız değil mi?

Sebahat Tuncel’in açlık grevinde olduğunu, Figen Yüksekdağ’ın her duruşmada faşizmi yargıladığını, Gülten Kışanak’ın Diyarbakır Zindanları’ndaki geleneğini hala diri tuttuğunu işitiyorsunuz değil mi?

HDP, kararlılığın ve ısrarın siyasette ne büyük bir güç olduğunun tarihini yeniden yazıyor diyebiliriz. Erdoğan’ın Kürt seçmenle yeniden bağ kurabilmek için nasıl çırpındığını, bu çırpınışların faşist iktidar bloğunu ne gibi gerilimlerle yüklediğini görebiliyoruz.

Bu kararlılığın özellikle son bütçe görüşmeleri sürecinde yoksulluğa, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı direnişte sesini yükseltmesi de önemli bir eşiğin aşılması anlamına geliyor. HDP’nin şimdiye kadar en zayıf kaldığı ekonomi alanında kendisini böyle görünür ve sesi duyulur bir noktaya taşıması devrimci bir demokrasi inşası olanağını büyütüyor.

Demirtaş’ın AİHM kararı sonrasında serbest bırakılmasını beklemiyoruz. Bu iktidar bloğunun kendi ölüm fermanını kendisinin imzalaması anlamına gelir.

Onu ancak bizler özgürleştirebiliriz. Onun özgürleşmesinin, zindanlarda direnen herkesin özgürleşmesine açılacak bir kapının anahtarı olacağına hep birlikte ikna olabilirsek bunu başarabiliriz.

İyi ki Demirtaş var…

İyi ki HDP var…

İyi ki faşizme direnen, biat etmeyen milyonlar var…