Ezber Bozmak
Yaşanan politik krizi bir demokratik cumhuriyet inşasına payanda yapmak isteyen aktörlerin, bir taraftan restorasyon cephesini erken seçim talebini etkin ve kararlı bir biçimde sahiplenmeye teşvik ederken diğer yandan da yoksullaşmanın, işsizliğin ve güvencesizliğin yıkıma uğrattığı emekçileri sürecin etkin aktörleri haline getirebilecek örgütleyici birliktelikleri geliştirmesi gerekiyor.
Son HDP operasyonu sonrasında oluşan bilinç ve ruh halinin en önemli kazanımı, toplumsal muhalefeti, beklemek yerine harekete geçmeye davet eden bir yaklaşım ve söylemin giderek hegemonik hale gelmesi. Yerel seçimlerdeki başarıdan çıkarılan yanlış sonuçlar, ölü taklidi yapılarak faşizmin yenilebileceğine dair bir bakış açısına güç kazandırmıştı. Neyse ki bu günlerde içinde bulunulan anın olağanüstü belirleyiciliği, giderek daha fazla aktör tarafından bilince çıkarılıyor.
İktidarın yurt dışı maceralarda birçok noktada duvara toslaması ve ekonomide işlerin kopma noktasına gelmesi, pandeminin hesaplanan vadeden çok daha uzun erimli etkiler yaratmasıyla birleşince muhalefetin seçim yoluyla iktidarı değiştirebilme olanaklarını bütünüyle ortadan kaldırmayı hedefleyen hamleler ardı ardına gelmeye başladı. HDP’nin kapatılmasına dönük düğmeye fiilen basıldı. Tüm MYK’yı hedefleyen bir operasyonun aşama aşama bu noktaya vardırılması kaçınılmaz gözüküyor. Üyeleri hızla değişemediği için yargı içinde bir belirsizlik kaynağı olarak görülen Anayasa Mahkemesi de hedef tahtasında. Soylu’nun ilk başta kısmen yalnız kalarak başlattığı Anayasa Mahkemesi tartışmasının giderek bir biçimde siyasetin merkezine yerleşmesi aslında iktidar koalisyonunda Soylu’nun temsil ettiği eski rejim kalıntılarının, yeni rejimde kazandıkları etkinliğin bir işareti olarak görülmeli.
İktidar bloğu içerisinde ABD iç siyasetinde tek ata oynamış olmanın getirdiği bir tedirginlik de gelişiyor. Saray rejimine verdiği desteğin arkasında kimi mali bağlantıların bulunduğuna dair haberlerin sık sık ABD basınına yansıdığı Trump’ın teker teker bütün incir çuvallarını berbat etmesi ve Biden ile arasındaki oy farkının açılması Ankara açısından bir tansiyon kaynağı. O yüzden ABD’deki olası iktidar değişimine kadar kimi hedeflere aceleyle ulaşılmaya çalışılması beklenebilir. Soylu’nun Erdoğan’la küs ve damat Berat ile kanlı bıçaklı olmasının arkasında iktidarın şu anda iki büyük ortağının arasındaki olası farklılaşmaların bir izi olabilir mi? Erdoğan, Saray rejiminin oy makinesinin başında, diğer kanat ise herhangi bir seçimde anlamlı bir karşılık bulma şansına sahip değil. Bu objektif farklılığın kısa ve orta vadeli hedeflerde ne tür çatallanmalara yol açabileceğini dikkatle izlemek gerekiyor.
Kamusal kaynakların hortumlar aracılığıyla emekleme aşamasındaki devlet kapitalizminin çevresinde kümelenmiş 8-10 şirkete aktarılmasına, daha sonra da bu kaynakların arka kapılardan siyasetin farklı noktalarına geri servis edilmesine dayalı bu rejimin ayakta kalmak için kuraldışı darbeler vurabilmeyi bir kural haline getirmek dışında bir seçeneği yok. Küresel kapitalizmin içinde bulunduğu krizde neredeyse dünyanın her yer yerinde iktidar değişim süreçlerinin yargı faaliyetiyle bir biçimde iç içe geçerek tartışılması tesadüf değil. ABD’de Trump’ın Yüksek Mahkeme üyeliğine aday gösterdiği Amy Coney Barrett’in seçimlerin kaderini etkileme potansiyelinin tartışılması, Bolivya’da hafta sonu yapılacak seçimlerde MAS adayı Luis Arce’nin Yüksek Mahkeme’ce defalarca ertelenen seçimleri kazanma ihtimalinin darbeci hükümet tarafından “hukuki” yollarla engellenmek istenmesi bu benzerliklere örnek gösterilebilir.
Her şeyin kontrolden çıktığı duygusunun giderek güçlendiği bir aşamada “bu kısır döngüden çıkmak için iktidarın baskı politikasını bitirmesini beklemenin dışında açılımlara, aktif siyasete, ezber bozacak adımlara ihtiyaç var” (Ayhan Bilgen). Yaşanan politik krizi bir demokratik cumhuriyet inşasına payanda yapmak isteyen aktörlerin, bir taraftan restorasyon cephesini erken seçim talebini etkin ve kararlı bir biçimde sahiplenmeye teşvik ederken diğer yandan da yoksullaşmanın, işsizliğin ve güvencesizliğin yıkıma uğrattığı emekçileri sürecin etkin aktörleri haline getirebilecek örgütleyici birliktelikleri geliştirmesi gerekiyor. Sınıfın güncel taleplerini örgütleme iddiasındaki sosyalistlerin böylesi bir dönemde dahi birbirleri ile rekabeti ortak mücadele karşısında öne çıkarması önemli bir zafiyet kaynağına işaret ediyor.
Son derece yerinde değerlendirmeleri anlamsız polemiklere kurban edilmemesi gereken Ayhan Bilgen’in belirttiği gibi “ezber bozacak adımlara ihtiyaç var”. Hep yapageldiklerimizi tekrar ederek farklı sonuç almayı beklemek en kibar tabirle hiç gerçekçi değil.