Politik Durum: “Yoksullara Sabır”

Saray yaklaşan hoşnutsuzluk ve öfkeyi yatıştırmak için bir yandan kolluk güçlerini arttırarak, öte yandan Diyanet ve tarikatlarla sabır telkin ederek bu dönemi aşmaya çalışıyor.

Erdoğan’ın yoksullara sabır dileyen konuşması aslında sistemin iflas ettiğinin açık itirafıydı. Yaptıklarıyla övünen AKP artık “bu dünyada” yoksullar için bir şey yapamayacağını söyleme noktasına geldiyse siyaset bundan sonra nereye gider? Kriz bir avuç zengin dışında hemen herkesi  vururken hala bir kıyamet kopmaması herkesin kafasına takılan soru.

Varlık Fonu’nun borç arayışı, Erdoğan’ın Katar ziyaretleri büyük kara deliği kapatamaz. Son Azerbeycan ve Kıbrıs’ta yaptığı dış politika “atakları”nın iç politikadaki yangını söndüremeyeceği biliniyor. Suriye savaşından beri kullanılan bu araç artık eskidi.

Anketlere göre Cumhur İttifakı eriyor. Son olarak toplam %43’e gerilemişler; ancak CHP’de bir kıpırdanma yok, üstelik %18’e gerilemiş. Bu rakamlardan umutsuz bir tablo çıkıyor. Ancak kararsızların oranının gittikçe yükselmesi derinlerde bir birikimin yaşandığının işaretidir.

Son günlerde Diyanet ve tarikat tartışmaları arttı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi yeniden yükselmiş. Erdoğan’ın yoksula sabır tavsiyesinin yürütücüleri diyanet ve tarikatlardır. Diyanet’ten cami imamlarına, tarikat yapılarına kadar bütün bu mekanizma sabır ve biat üretmek için “çok” çalışıyorlar. Elbette sadece bu yetmez, kolluk kuvvetlerinin bekçiler ve başka kurumlarla büyütülmesi, öbür dünya korkusunun yanına bu dünya korkusunun inşa edilmesi zorunluluğundandır.

Sık sık sorulan soru iktidarın bu ölçüde siyasi ve ekonomik olarak yıkımın eşiğine gelmesine rağmen muhalefet neden güçlenmiyor? Korku duvarlarını aşamadığı ve güven yaratamadığı için! Aslında bir bilmeceye dönen sorunun cevabı oldukça basittir.

Elbette bunun yakın tarihimizden gelen nedenleri vardır. 68 kuşağı ve isyanı “yoksullar” için büyük bir fırsattı. Yaşanan  60-80 arası 20 yıl Cumhuriyet tarihinde istisna dönemlerdendir. 12 Eylül faşist darbesi ve sonrası akan yıllarda düzen, örgütlü mücadeleyi çökertmek için “anarşi”, “terör”, “bölücülük” lanetlemeleriyle güçlü bir yanlış bilinç yarattı. Düzen örgütlü mücadele yürütenleri yaşadıklarına pişman etmeye yemin etmişti. Bu süreç sadece 12 Eylül yıllarında değil, 90’lı yılların sonuna kadar sokak infazları, ceza evi baskınları ve operasyonlarla devam etti. “Örgüt”, “mücadele” düzenin zulmünü üzerine çeken paratöner kavramlar oldu. Özellikle genç kuşaklar bu korkuyla kuşatıldılar.

İkinci önemli neden, 68 kuşağının başlattığı mücadele zayıflarken Kürt özgürlük hareketinin güçlenişi gelecek için yeni bir umut yaratmıştı. Bu kez de düzen Türk ve Kürt halklarının mücadelesinin buluşmasını engellemek için bitmeyen bir zulüm yürüttü. Halkların buluşmasını, yükselttiği şovenist duvarlarla engelledi. Bu duvarlar hala yıkılamamıştır. AKP’nin ilk yıllarında sanki bir şeyler değişecekmiş gibi görünse de, çok geçmeden “devlet aklı” yeniden eskisi gibi işlemeye başladı. Şovenist duvarların yükseltilmesi yetmeyince Kürt illerinde onlarca kent binlerce gençle birlikte yakıldı.

Örgütlü mücadele üzerinde yaratılan korkunun aşılması ve halkların buluşmasının arasındaki şovenist duvarların yıkılması doğrultusunda cesur ve bilinçli adımlar atılamadıkça anketlerdeki alın yazısı değişmeyecektir. Bu yolda atılmış en çarpıcı adım 7 Haziran seçimleridir.

Bu söylenenlerin yoksullukla mücadele ile bağı nedir? Saray’ın aklına uymayan her hareketin “vatana ihanet” ile suçlandığı zamanlardayız. İster bir fabrikada hakkını ara, covid-19 salgını için gerçekleri talep et, hatta son günlerde olduğu gibi meslek odaları olarak kongre yapmak iste, hepsi Cumhur İttifakı’nın aklı için “vatana ihanettir.”

80’li yıllardan beri örgütlü mücadeleye ve halkların buluşmasına karşı yaratılan korku nasıl kırılacaktır? Saray’ın çizdiği politik çemberin içinde kalarak mı? Mücadele ve sokağı birbirinden ayırarak mı? Siyasi ve ekonomik krizin büyüklüğüne güvenerek iktidarın kendiliğinden gitmesini bekleyerek mi?

Saray yaklaşan hoşnutsuzluk ve öfkeyi yatıştırmak için bir yandan kolluk güçlerini arttırarak, öte yandan Diyanet ve tarikatlarla sabır telkin ederek bu dönemi aşmaya çalışıyor.

Taşmak üzere olan sabırları örgütlemek ve harekete geçirmekten başka yol var mı?

Siyasi mücadeleler tarihinde böyle zamanlarda önemli siyasi kopma ve kırılmalar yaşanır. 1970 sonrası Türkiye örnekleri bile yeterince öğreticidir. Ancak yıllardır iktidarın gelecek hikayesi tükendi, yoksullara sabır telkin etme noktasına geldi. Öte yandan muhalefet yıllardır güven ve umut yaratamadı. O nedenle gelecek için ip ucu verebilecek siyasal kırılmalar yaşanamıyor. Politik ortam balçık kaplı; yürüyeni çamurun içine çekiyor. Gidiş çürüme ve toplu çöküşe doğru…

Yakın gelecek hem çok sıkıntılı hem de nasıl ve hangi yöne patlayacağı belli olmayan gerilimlerle yüklü.