Marksist teorisyen Dr. Hikmet Kıvılcımlı ölüm yıl dönümünde mezarı başında anıldı
Türkiye sosyalist hareketinin önemli liderlerinden olan Marksist teorisyen, yazar, çevirmen ve doktor olan Hikmet Kıvılcımlı ölümünün 49. yıldönümünde Topkapı’daki mezarı başında anıldı.
Sabah saat 10.30’da Topkapı’da bir araya gelen Sosyalist Dayanışma Platformu(SODAP) üyeleri Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın portresinin olduğu pankartın arkasında kortej oluşturarak mezarı başına yürüdüler.
Mezarı başına gelindiğinde Dr. Hikmet şahsında saygı duruşunda bulunuldu.
Mezar başında SODAP adına eş sözcü Sezgin Kartal konuşma yaptı. Kartal konuşmasında “Doktor Hikmet Kıvılcımlı, yaşamın her alanında üretimde bulunmuş, Türkiye devriminin acil sorunlarını, proleterya sosyalizminin nasıl kurulması gerektiğiyle ilgilenmiştir. Ona 2020’den baktığımızda faşizm koşullarında bize önemli bir ışık olmuştur. Her gün terorisi ve pratiğiyle ondan öğreniyoruz. Faşizmin karşısında bekleyerek, seyrederek, seçimlerden medet umarak onun üstesinden gelmek hayaldir.” dedi.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın anma etkinliği sonrası devrimci sendikal mücadelesini anmak üzere İsmet Demir’in mezarına da bir ziyaret yapıldı.
Hikmet Kıvılcımlı kimdir?
Dr. Hikmet Kıvılcımlı 1902 yılında Osmanlı Mekodanyası’nın Priştine kentinde dünyaya geliyor. Posta müdürü olan babasını, Yemen görevlendirilmesinin ardından küçük yaştan itibaren hiç görmüyor. Balkan Savaşı’nın ön günlerinde karmaşa ortamından kaçarak teyzesi ve eniştesinin yanında Muğla’ya oradan İzmir’e gidiyor. Balkan Savaşı’nın başlamasıyla Selanik’e oradan tekrar İstanbul’a ardından tekrar Muğla’ya gidiyor. Yani tüm çocukluğu ve ilk gençliği yoksulluk ve savaş kıskacında geçiyor. Tüm bu yolculukları boyunca savaşın yarattığı açlığı, yokluğu ve acıları genç yaşta yaşıyor. Bu gördükleri ve yaşadıkları onun ileride sosyalist mücadeleye katılmasında etkili oluyor.
Köyceğiz’de Yörük Ali Efe’nin Kuvayı Milliye çetesine katıldığında henüz çok genç yaşta.
Liseyi İstanbul’da Vefa Lisesi’nde okuyor. Ardından Tıp Fakültesi’ne gidiyor. Burada Aydınlık dergisi üzerinden TKP ile ilişkiye geçiyor. Aydınlık dergisinde takma adlarla yazı yazıyor ve TKP’nin Akaretler Kongresi’de gençlik örgütünün başına getiriliyor.
1925’de çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu’nun ardından TKP’ye yönelik operasyonun sonucu 10 yıl kürek cezası alıyor, bir yıl hapis yattıktan sonra aftan çıkıyor.
1927 sonlarında yapılan operasyonda 3 ay hapis yatıyor.
1929 başlarındaki operasyonla açılan İzmir Davası sonunda 4,5 yıl hapse mahkum ediliyor. Bu mahkumiyeti “4,5 yıl bir komünistin kızıl profesör olması için yeter” iddialı duruşuyla karşılıyor ve gerçekten de Elazığ Cezaevini kendi üniversitesi haline çeviriyor. Burada pek çok eser veriyor. Bunların başında “YOL” etüdü gelir. Bu etütte Kıvılcımlı 10 yıllık parti deneyimini masaya yatırıyor ve devrimin yolunu, stratejisini çiziyor.
Elazığ Cezaevi’nden çıktıktan sonra 1935 yılında Marksizm Bibliyoteğini kuruyor. Daha sonra yayınlar Emekçi Kütüphanesi ve Günün Meseleleri adıyla sürdürülüyor. Bu sayede hem başta Marks, Engels, Lenin’in eserleri olmak üzere pek çok klasiğin Türkçe çevirisini hem de Elazığ Cezaevi’ndeki birikimlerini (Yol etütü hariç, bu eser TKP MK’sına sunulmak üzere yazılmıştı) yayılıyor. 1935-37 arası 20 kadar eser yayılıyor. Bu eserler sosyalist hareketin yeni kadrolarının şekillenmesinde önemli bir hizmet sunuyor. Kıvılcımlı neredeyse bastığı her kitap için mahkemeye veriliyor.
1939’da Donanma Davası’yla tekrar yargılanıyor ve en önemli “delil” Kıvılcımlı’nın kitaplarının erbaşlar tarafından okunmasıdır. Bu davada 15 yıl hapse mahkum ediliyor. Kıvılcımlı’nın bu en uzun hapislik hayatı 1950’ye kadar 12 yıl sürüyor. Bu en uzun hapisliğinde çalışmalarını felsefe ve tarih üzerine yoğunlaştırıyor. En önemli eserlerinden Tarih Tezi’nin ilk çalışmalarını bu sırada yapıyor.
1950’de dışarı çıkıyor. DP iktidarı hızla gerçek yüzünü göstermektedir o yıllarda. 51 operasyonunda Kıvılcımlı, yeni dışarı çıktığı için alınmıyor. Bu operasyonla “Türkiye’de komünistlerin kökünü kazıdığı” böbürlenmesine kalkan ve bu sayede ABD’nin gözüne ve NATO’ya girmeye çalışan DP’nin karşısına Kıvılcımlı, Vatan Partisi ile çıkıyor. Vatan Partisi 29 Ekim 1954’de kuruluyor ve 1957 seçimlerine katılıyor. 10’un üzerinde yerde seçim konuşması yapılıyor. Bunlardan “Eyüp Konuşması” tarihi bir öneme sahiptir. Cuma namazından çıkan cemaate yapılan konuşma, daha sonra açılan Vatan Partisi davası tutanaklarına “din yoluyla komünizm propagandası yapmak” eyleminin delili olarak geçiyor. Banda alınan bütün seçim konuşmaları Menderes-Zorlu-Polatkan üçlüsü tarafından dinleniyor ve partiyi kapatma emri veriliyor. 1957 sonunda Kıvılcımlı ve 38 Vatan Partili tutuklanıyor ve 1959 sonuna kadar içerde kalıyorlar.
1960’dan 65’e kadar Kıvılcımlı daha çok teorik çalışmalara yoğunlaşıyor. İlk olarak Tarih Tezi’nin bel kemiği “Tarih-Devrim-Sosyalizm” çalışmasını ardından 65 yılında “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere” çalışmasını yayınlanıyor. Kıvılcımlı bu dönemde ayrıca Yön, Sosyal Adalet, Eylem ve İmece gibi günlük gazetelerde yazı yazıyor.
1965’de Tarihsel Maddecilik yayınlarını kuruyor. 67 Ocak’ında “Sosyalist” gazetesini çıkarmaya başlıyor. Ayrıca Türk Solu ve Aydınlık dergilerinde yazıyor.
Bu sırada yükselen yeni devrimci dalgayla buluşma çabalarıdır aynı zamanda bu yazılar ve yayınlar. Bu çaba 1967 başlarından itibaren FKF, Dev-Genç ve kimi TİP ilçe örgütlerinde verilen seminer ve konferanslarla devam ediyor. Bu çalışmalar pek çok genç devrimcinin proleterya sosyalizmi ile buluşmasına vesile oluyor. Ancak 68 gençlik hareketi ana hatlarıyla başka mecralarda akıyor.
Kıvılcımlı’nın çevresinde bulunanlar, 1968’de İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği’ni kuruyor ve bu sayede belli bir birikim oluşturuluyor.
Kıvılcımlı’nın çevresindeki gençleri sınıf çalışmasına yönlendirmesi sonucunda 65’de Yapı İşçileri Sendikası kuruluyor. İsmet Demir gibi bir işçi önderinin gayretiyle ciddi grevler örgütleniyor.
Kıvılcımlı ‘71 muhtırasının ön günlerinde kansere yakalanıyor. Hastalığının üstüne hakkında yakalama kararı çıkıyor. Kıvılcımlı, tedavi olmak için, Kıbrıs üzerinden Lübnan’a ardından Suriye’ye çıkıyor. Buradan Sovyetler Birliği’ne geçmek için yaptığı başvuru geri çevriliyor. O da Sofya’ya gidiyor. Doğu Berlin, Batı Berlin, Paris derken nihayet hayata gözlerini yumacağı Belgrat’a geliyor ve burada 11 Ekim 1971’de hayatını kaybediyor.