Pandemide üniversiteler | Akademik tasfiye, otosansür, fişlenme ve taciz
Hafta başında Eğitim Bilişim Ağı(EBA)’nda yaşanan sorunla birlikte eğitim-öğretim yılı başlamış, uzaktan eğitim konusu Türkiye’nin gündemine yeniden girmişti.
Covid-19 pandemisi nedeniyle 2019-2020 Bahar Dönemi’ni uzaktan eğitimle tamamlayan üniversitelerin yeni dönemi, Sağlık Bakanlığı tarafından YÖK’e verilen tavsiye kararı doğrultusunda 1 Ekim 2020 tarihi sonrasında başlayacak şekilde planlandı.
Uzaktan eğitimle ilgili pek çok alt yapı eksiklikleri ve akademik verimsizlik tartışmaları gündemde.
Feminist ve Queer Araştırmacılar Ağı (FQA), pandemi sürecinde yükseköğretim alanında yaşananların değerlendirmesini sunmak üzere bir rapor yayımladı.
Rapor, tartışmaları anlamak için kapsamlı bir çerçeve sunuyor.
Türkiye’de yükseköğretim alanının kısa tarihsel bağlamıyla başlayan rapor, daha sonra pandemi döneminde öne çıkan uzaktan eğitime dair kavramsal kargaşaya değinerek açıklık getiriyor. Yükseköğretim alanında ulusal düzeyde düzenleyici kurum olan YÖK’ün raporlarına ve açıklamalarına, bu süreçte uygulamaya koyulan yasalarla birlikte dikkat çekip son olarak da bu düzenlemelerin pandemi sürecinde akademinin gündeliğine nasıl yansıdığını somut örneklerle ele alıyor.
2018 yılında kurulan Feminist ve Queer Araştırmacılar Ağı’nın Uzaktan Eğitim Çalışma Grubu’nda yer alan Emine Sevim, Elifcan Çelebi, Gülden Özcan ve Simten Coşar tarafından hazırlanan raporun bir amacı da pandemiyle birlikte açılan yeni dönemde üniversitelerde akademisyenlerin karşı karşıya kaldığı zorlukları, sorunları, mevcut ve olası hak ihlallerini listelemek, birebir tanıklıklardan yola çıkarak söz konusu zorluklar karşısında bir arada durabilmenin yollarını aramak için bir adım atma çabası.
Raporda öncelikle Türkiye’deki yükseköğretim sisteminin arka planı sunularak devlet-vakıf, kent-taşra üniversitelerinde akademisyenlerin yaşadığı güvencesiz çalışma koşullarının giderek benzeştiği ve standartlaştığı ifade ediliyor.
Çevrimiçi eğitimin, akademisyenler arasındaki risk grupları ayrışmasını ortadan kaldırma ihtimalinden söz edilse de, çevrimiçi eğitimin çok katmanlı anlamları nedeniyle savunulması ya da savunulmaması konusunda dikkatli olmakta fayda olduğu belirtiliyor.
“Bugün çevrimiçi eğitimin bir şekilde genel geçerleştiği, akademisyenlerin bir yandan sağlık açısından güvencesiz kampüslere çağrılırken diğer yandan çevrimiçi eğitim için gerekli maddi kaynakları, teknik yordamı ve beceriyi kendi kendilerine edinmelerinin beklendiği, özellikle kadın akademisyenlerin bakım sorumluluklarının bu artan ev-dışı iş yüküyle beraber nasıl sürdürülebileceği, sorunun çözümünün yine bireylere bırakıldığı, üniversitelerin kurumsal yapılanması içerisinde ayrımcılıktan halihazırda payını ziyadesiyle alan LGBTİ+ların pandemi döneminde yaşadığı zorlukların görmezden gelinmesi, Türkiye üniversitelerinde neoliberal modelin distopyasına rastlamak mümkün: Akademik işyeriyle ilişkisi halihazırda büyük ölçüde mekanikleşmiş ve/ya da en kötü haliyle ders alanlarına kıstırılmış yükseköğretim işçilerinden salt zamanın yönetiminde değil sürekli değişen mekânsal düzenlemeler ve risk düzeylerine ve durumlarına uyumu sağlayacak ölçüde esneklik sergilemeleri.”
Uzaktan eğitimin kavramsal çerçevesi
Pandemi döneminde 220 milyonun üzerinde yükseköğretim öğrencisinin birçoğunun bir gecede çevrimiçi uzaktan eğitime geçmesiyle ilgili, kavramsal olarak “acil uzaktan eğitim” ya da alternatif eğitim modeli” kavramları tercih ediliyor.
Raporda sunulan kavramsal çerçeve ve kaynaklara göre, 19. yüzyıldan beri farklı biçimlerde kullanılan uzaktan eğitim, yalnızca yüz yüze eğitime erişimi olmayan öğrencilerin varlığı nedeniyle değil devletlerin yetersiz kurumları, fon yetersizliği ve eleman eksikliğinin de bunu cazip kıldığı yönünde.
Giderek gelişen uzaktan eğitim teknolojilerinin eğitime katkıda bulunması için okul idaresinin, öğrencilerin, eğitimcilerin ve velilerin bu değişikliğe açık olması ve benimsemesi gerektiğinin altı çizilen raporda, yeni üretilen teknolojilerin etik ve siyasal olarak tarafsız olmadığı, dolayısıyla var olan eşitsizlikleri yeniden ürettiği de vurgulanıyor.
“Dolayısıyla yeni teknolojilerin kendiliğinden eğitimi daha erişilebilir, daha öğrenci odaklı, daha eleştirel, daha yaratıcı kıldığı yönündeki söyleme şüpheci yaklaşmakta, bütün bunları var olan kesişimsel eşitsizlikler içerisinden ve küresel sermayenin çıkarları açısından düşünmekte fayda var.”
2008 itibariyle seçkin üniversitelerin iş birliğiyle yaygınlaşan Coursera ve EDx tarafından yürütülen kitlesel açık çevrimiçi eğitim modeli (MOOC) incelendiğinde sunulan dersleri alanların büyük çoğunluğunun gelişmiş ülkelerde yaşayan genç, hali hazırda iyi eğitimli ve bir iş sahibi kişilerin aldığı; gelişmekte olan ülkelerde ise dersleri alanların büyük çoğunluğunu erkek öğrencilerin oluşturduğu görülüyor.
Özetle yeni normale evrilen bu sürecin hem eğitimciler hem de öğrenciler açısından doğrudan ve dolaylı hak kayıplarına yol açtığı bilinse de, FQA uzaktan eğitimin kategorik olarak dışlanabileceği, olumsuzlanabileceği ya da neoliberal düzene atfedilebilecek bir eğitim modeli olmadığı görüşünde.
YÖK düzenlemeleri ve açıklamalar
FQA Uzaktan Eğitim Çalışma grubu, rapor kapsamında YÖK’ün mart ayının ikinci haftasından itibaren yaptığı açıklamaları ve raporları incelediğinde örgün eğitimin önemine değinen yalnızca bir metin olduğunu belirtiyor ve soruyor:
“Üniversitelerin mesleki eğitime indirgendiği ve her dönemde daha derinleşen bir biçimde niteliksizleştiği koşullar, göz ardı edilenleri tartışmayı daha önemli hale getirir. Kampüssüz, kütüphanesiz, araştırmalar ve bilimsel sorgulamalar olmadan, eleştirel düşünceye alan tanımayan üniversite olur mu?”
Uzaktan eğitimin gerektirdiği pedagojik yöntemler tartışılmadan, ders notlarının özetlenmiş haliyle e-posta veya sosyal medya aracılığıyla öğrencilere gönderilmesi ve bunların verimsizliğinin sorgulanmamış olması da FQA açısından bir eleştiri konusu.
Ayrıca dijital imkanlarla yapılacak derslerde hangi materyallerin ne şekilde kullanılacağına ilişkin içerik problemi, ölçme ve değerlendirmenin nasıl yapılacağı sorunu, öğrencilerin bu yeni öğretime erişebilmeleri noktasındaki eşitsizlikler de uzaktan eğitimle ilgili aksaklıklara yol açan faktörlerden birkaçı.
“Erişime açılan kitapların yazarlarının telif hakkı gözetiliyor mu?”
Ders içerikleri sorunuyla ilgili YÖK’ün önerdiği YÖK Dersleri Platformu‘nda PDF olarak erişime açılan kitapların yazarlarının telif haklarının gözetilip gözetilmediği önemli bir soru işareti olarak paylaşılıyor.
“Bu eserler erişime açılırken izinler alınmalı ve usuller belirlenmeliydi. Bilginin ve bilimsel çalışmaların kamuya açık ve erişilebilir olması, akademik üretimlerin paylaşılabilir olması elbette önemli ve teşvik edilmesi gereken bir perspektiftir. Ancak YÖK tarafından uygulanan bu proje etrafında ve rektörler başta olmak üzere üniversite idarecilerinin marifetiyle bir dayatma haline dönüşmesi riskini taşıyor. Çünkü günün sonunda emek sömürüsünün bir türüne dönüşen bu uygulama daha şimdiden vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin iş sözleşmelerine bir madde konularak düzenlenmektedir.”
YÖK’ün üniversitelerdeki uzaktan eğitime yönelik değerlendirme raporunda paylaşılan veriler, toplamda 189 üniversitenin rektörlüklerinden gelen yanıtlarla sınırlı olduğundan, uzaktan eğitim süreçlerinin öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından değerlendirilmesini içermiyor. Bu da kısıtlı bir bakış açısı sunuyor.
Dertler bitmiyor: Akademik tasfiye, otosansür, fişlenme ve taciz
Pandemi öncesi başlayan akademik tasfiyeler ve hak gasplarına geniş bir yer ayrılan raporda, pandeminin akademik tasfiyeler için bir fırsat olarak görüldüğü ve yeni bir boyut ve hız kazandığı belirtiliyor.
Feminist Queer Araştırmacılar ağı bünyesinde yapılan “FQA Online Dayanışma Toplantıları”na katılan 50’den fazla akademisyenin paylaştığı deneyimlerde öne çıkan ilk konu akademisyenlerin çevrimiçi eğitimin esas eğitim metodu haline gelmesine hazırlıklı olmadığı ve bu süreçte yeterli desteği alamadıkları oldu.
Çevrimiçi uzaktan eğitim için ders içeriği hazırlamanın, sınıfta yüz yüze ders vermekle karşılaştırıldığında ciddi bir ek iş yükünü de beraberinde getirdiğinin paylaşıldığı raporda, özellikle teknik zorluklar, dersin ön hazırlık süreci, kayıt hazırlamak gibi sebeplerden dolayı akademikler iş yüklerinin arttığını ve ders hazırlama ve verme süreçlerinin zorlaştığını belirtti.
Paylaşılan bir diğer nokta, çevrimiçi derslerin ve seminerlerin kaydedilmesinin ve üniversitenin elinde ders kaydının olmasının, sınıftaki özgürlük ortamına ve akademik özgürlüklere tehdit oluşturabildiği; dersi veren kişi üzerinde otosansür yaratabileceği ve kaydedilen derslerin bir tür soruşturma dosyasına dönüştürülüp disiplin suçlarına bahane edilebileceği kaygısı oldu.
Geçtiğimiz bahar döneminde yaşanan Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı’nın online bir görüşmede “kızların resimlerini görüyoruz böylece, çaktırma” demesi ya da Ramazan ayında uzaktan erişimle düzenlenen bir hizmet içi eğitimde ekran karşısında çay içen bir öğretmenin şikayet edilmesi, bu platformlar vasıtasıyla tacize uğrama ve fişlenme riskinin
artabileceğinin örneklerini sundu.
Pandeminin devam ettiği süreçte atılması gereken ilk adımlara dair önerilerin yer aldığı raporda genel olarak yasal düzenlemeler yapılırken öğrenciler, akademisyenler, idari personel ve işçilerin ihtiyaçlarının gözetilmesi gerektiği vurgusu yapılıyor. Bazı öneriler:
- Online veritabanları açısından ve e-kaynaklar açısından zengin olan üniversitelerin ve kamu kurumlarının bu açıdan dezavantajlı üniversitelerdeki personelin ve öğrencilerin erişimine açılması için düzenlemeler yapılması
- Yasal düzenlemeler yapılırken meslek örgütlerine ve sendikalara danışılması
- Özellikle vakıf üniversitelerinde ücretsiz izne ayırmalar sebebiyle akademik ve idari personelin yaşadığı ücret ve hak kayıplarının ve sosyal güvencesizliğin telafi edilmesi
- Evden çalışan akademisyenlerin ve öğrencilerin teknolojik araçlara ve internete erişiminin kolaylaştırılması için maddi destek sunulması
- Çevrimiçi uzaktan eğitimde, öğrencilerin yaşayabilecekleri erişim zorlukları gerekçe gösterilerek başvurulan ders kayıtlarının üniversite ve/ya da YÖK veri tabanlarında depolanmasının, sınıf içi özgürlük ve çevreleyen akademik özgürlük açısından taşıdığı risklerin önünün alınması