Bıktıran Tekrarlar

İktidar bu durumda iken muhalefetten sıçrama bekleyenlerin umutları her seferinde boşa düşüyor. Yaşananlar Türkiye siyasal tarihinde pek benzeri olmayan nitelikte.

Siyasetin özellikle son beş yılı bıktıran tekrarlarla geçiyor. AKP eriyen oyunu toparlamak için Ayasofya benzeri girişimler yapıyor. Doğu Akdeniz kriziyle ilgili Erdoğan yine esip gürlese de dış politikanın tıkandığını görenlerin sayısı artıyor. Üstelik bütün bunlar ekonomik krizin ve pandeminin ortasında yaşanıyor. İktidar bu durumda iken muhalefetten sıçrama bekleyenlerin umutları her seferinde boşa düşüyor. Yaşananlar Türkiye siyasal tarihinde pek benzeri olmayan nitelikte. Bunun nedeni elbette siyaset denkleminin darbelere göre kurulu olduğu dönemin kapanmasından dolayı değildir. CHP’de yıllardır oluşmuş çok koyu bir umutsuzluk var. Toplumun %70’inin “muhafazakâr” olduğunu varsayarak büyümeyi sağa kayarak yapabileceklerine inanıyorlar ancak bu taktik fazla tutmuş görünmüyor. Böyle dönemler oldukça radikal siyasal kırılmalara gebedir ancak ufukta böyle bir bulutlanma görülmüyor.

Siyasal tarihte önemli kırılmaların yaşandığı zamanlar olmuştur. En çarpıcı olanlarını şöyle sıralamak mümkün. İlki, 1946-50 Demokrat Parti çıkışıdır. Diğeri, 12 Mart’tan çıkışta 1974’te CHP’nin Ecevit’le yaptığı çıkıştır. Belki en sarsıcı olan 2001’de AKP’nin seçimi kazanmasıdır. Son olarak yarım bırakılmış bir siyasal kırılmadan söz etmek gerekir. HDP’nin 80 milletvekili çıkarttığı 7 Haziran 2015 seçimleridir.

Bu kırılmaların zemininde bulunan siyasal nitelikler Cumhuriyet tarihinin bir özetidir. İlki tek parti döneminin ve devletçi ekonomi politikaların kapanışına işaret ediyordu. Ecevit’in çıkışı, tıkanan “muhafazakâr” politikalara karşı o dönemde genel olarak yükselen sol dalganın kendini “Demokratik Sol” olarak ortaya koymasıydı. Ecevit, bu “muhafazakâr toplumda” “toprak işleyenin, su kullananın” sloganıyla öne çıkmıştı. 2001’deki siyasal kırılma Cumhuriyet tarihinde çok önemli bir yer tutar. Biri açık, diğeri örtülü iki temel ideolojik zeminin alt üst olmasına denk düşer. Kemalizm ömrünü doldurup yıpranınca yerini siyasal İslam aldı. Bu aynı zamanda dünyada ve bölgede siyasal İslam’ın yükseliş dalgasına denk düşüyordu. Bir tabu yıkılıyordu. Geçici olmadığı, derin ve uzun ömürlü olduğu  yıllar geçtikçe anlaşıldı. Sadece ideolojik ve siyasal bir tabu kırımı değil aynı zamanda yeni bir sermaye birikimini temsil ediyordu.

Son siyasal kırılma Cumhuriyet’in diğer bir tabusu üzerinden yaşandı. Üstü örtülen, inkâr edilen Kürt sorunu üzerindeki tabunun düzenin en meşru alanında, seçimlerde kırılmasıydı. Elbette bu noktaya gelişin ardında on yılları kapsayan bir mücadele birikimi yatıyordu. Ancak düzen bu siyasal kırılmayı taşıyamadı. 7 Haziran sonrası Saray’ın eliyle yaşatılanlar biliniyor.

2019’daki son mahallî seçimlerde yaşananları elbette unutmadık. Ancak olanlar sarsıcı bir siyasal kırılma değildi. Belki yaklaşmakta olanın habercisiydi ancak bunu henüz bilemeyiz. Son süreçte yaşanan bıktırıcı siyasal tekrarlara bakınca önemli bir siyasal kırılmanın biriktiği söylenebilir fakat nasıl çıkıp geleceğini kestirmek zordur.

Tarihe bakınca siyasal kırılmaların düzenin tabularına ve Türkiye’ye özgü vesayete belli ölçüde karşı duruşları içinde taşıdığını görmek mümkündür. Demokrat Parti tek parti vesayetinin sonunu ilan etmiştir. Ecevit, 12 Mart askeri darbesinden çıkarken ona karşı bir duruş sergilemiştir. AKP’nin çıkışında 12 Eylül askeri darbesi sonrası Milli Güvenlik Konseyi politikalarının çemberinde kalan siyasi partiler, 2001 seçimlerinde silinmiştir. Kürt tabusunun yıkılmasıyla bağlantılı olarak ve HDP’nin “Türkiye partisi olma” stratejisi sonucu 7 Haziran siyasal kırılması yaşanmıştır.

Günümüze bakınca askeri vesayet olmasa da, Saray’ın “terör”, “devletin bekası” üzerinden kurduğu vesayet çemberinin içinde hapsolan muhalefet, özellikle CHP, politikalarından bir kırılma çıkması zor görünüyor. Ayrıca neoliberal dünyada ekonomi politikalar küçük nüanslar dışında tekleşti. 2008 krizine rağmen kapitalizm yeni bir yol bulabilmiş değildir. AKP, bir yandan her imkanı kullanarak sermaye biriktirerek öte yandan yoksula sadaka dağıtarak bir ağ oluşturuyor. Muhalefetten bu ekonomi politikanın özüne bir itiraz yükselmiyor, uygulanışına yani “yandaş yaratmaya” itiraz ediliyor. Ortada neoliberal politikalara karşı ileri sürülen bir ekonomi ve sosyal politikalar yoktur.

Bu yoldan gidildiğinde önemli bir siyasal kırılma değil, aynı çamurun içinde kalan yozlaşmış politikaların devamı yaşanabilir. Ya da siyasal kırılmayı çok zor da olsa ancak Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçlerinin ortak davranışı tetikleyebilir.