Demokrasi için Birlik: “Yoksulların çocuklarına ne Anayasa var ne eğitim ne de yaşama hakkı”

Farklı çevrelerden gelen isimlerin oluşturduğu bağımsız demokrasi platformu Demokrasi için Birlik, koronavirüs pandemisi nedeniyle alınan uzaktan eğitim kararlarıyla ilgili yayımladığı açıklamada, eğitimde fırsat eşitsizliğine dikkat çekti.

Fotoğraf: Aaron Burden

Uzaktan eğitimden milyonlarca çocuğun yararlanamadığının belirtildiği açıklamada “Uzaktan eğitim planlaması ise tüm öğrencilerin bilgisayarı, interneti, televizyonu varmış gibi yapılıyor. Geçen öğretim döneminde göçmen ve tarım işçisi çocuklar uzaktan eğitime ulaşamadı. Kırsal kesimde yaşayan ailelerin çocukları EBA TV aracılığıyla yayınlanan dersleri izleyemedi. Anadili Türkçe olmayan çocuklar uzaktan eğitimde yok sayıldı.” ifadeleri yer aldı.

21 Eylül’de yüz yüze eğitimin başlamasıyla ilgili Türk Tabipler Birliği’nin uyarılarını da hatırlatan Demokrasi için Birlik, “Yüz yüze eğitim süreci daha başlamadan virüs, eğitim emekçilerinin seminerleriyle okullara girdi, çok sayıda öğretmen salgına yakalandı. Eğitime yatırım yapılmadığı için sınıflar aşırı kalabalık. Devlet okullarında temizlik masrafları veliler tarafından karşılanıyor.” ifadelerini kullanarak uzaktan eğitimin nasıl uygulanacağı, içeriği, bu eğitime ulaşamayan öğrenciler için ne tür önlemlerin alınacağına dair belirsizlik olduğunu söyledi.

Salgın döneminde eğitim emekçileri ve öğrenciler açısından sermayeden yana politikaların artarak sürdüğünü belirten Demokrasi için Birlik, öğretmenlerin ücretsiz izin veya kısa çalışma ödeneğine mahkum edildiğini belirtti:

“Salgın, kamusal hizmetlerin sermayeye teslim edilmesinin, kamusal eğitimin çöküşünün milyonlarca çocuğun eğitim ve yaşam hakkını yok ettiğini açık şekilde ortaya koyuyor. Bu koşullarda yaşam ve eğitim hakkını savunmak, halkın talep ve itirazlarını örgütlü bir şekilde ortaya koyabilmesi, bu talepler arkasında toplumsal güç oluşturmasıyla mümkün.”

Açıklamanın tamamı:

Yoksulların çocuklarına ne Anayasa var ne eğitim ne de yaşama hakkı

Salgın yükselirken yüz yüze eğitim riskli. Uzaktan eğitimden ise milyonlarca çocuk yararlanamıyor. 

Toplumun büyük çoğunluğunu ilgilendiren eğitimi, bilim insanlarının uyarılarına göre değil, özel okul sermayesinin çıkarlarını gözeterek planlayan iktidar milyonlarca çocuğun eğitim ve yaşam hakkını çiğniyor. 

Türk Tabipler Birliği (TTB) okullarda 21 Eylül’de yüz yüze eğitimin başlamasının çok feci sonuçlar doğurabileceğini açıklıyor. Yüz yüze eğitim süreci daha başlamadan virüs, eğitim emekçilerinin seminerleriyle okullara girdi, çok sayıda öğretmen salgına yakalandı. Eğitime yatırım yapılmadığı için sınıflar aşırı kalabalık. Devlet okullarında temizlik masrafları veliler tarafından karşılanıyor. 

Uzaktan eğitimin nasıl uygulanacağı, içeriği, bu eğitime ulaşamayan öğrenciler için ne tür önlemler alınacağı bilinmiyor. 21 Eylül’de başlaması planlanan yüz yüze eğitimde salgına karşı ne tür önlemlerin alındığı meçhul. 

Milyonlarca öğrencinin eğitim hakkından sağlıklı bir biçimde yararlanmasını sağlayacak düzenlemelerin derhal yapılması gerekirken, yaşanan belirsizlik toplumdaki tedirginliği artırıyor. Kamusal eğitimin adım adım çökertilmesiyle palazlanan, yoksulların erişemediği özel okulların beş altı kişilik sınıflar ve hijyen reklamı yapması, özel okullar ve dershanelerin yüz yüze eğitime başlaması, çocuklarını bu okullara gönderemeyen ailelerin çaresizliğini ve eğitimde eşitsizliği büyütüyor.

Uzaktan eğitim yoksulları göz ardı etti

Milyonlarca çocuk yoksulluk ya da açlık sınırında yaşıyor. Çalışmak zorunda. Barınma beslenme ve ısınma gibi temel ihtiyaçlardan yoksun. 

Uzaktan eğitim planlaması ise tüm öğrencilerin bilgisayarı, interneti, televizyonu varmış gibi yapılıyor. Geçen öğretim döneminde göçmen ve tarım işçisi çocuklar uzaktan eğitime ulaşamadı. Kırsal kesimde yaşayan ailelerin çocukları EBA TV aracılığıyla yayınlanan dersleri izleyemedi. Anadili Türkçe olmayan çocuklar uzaktan eğitimde yok sayıldı.

Salgın döneminde sermayeden yana politikalar artarak sürdü

Eğitimde milliyetçi, cinsiyetçi, dinci söylemleri öne çıkaran laik, bilimsel, özgür eğitimden adım adım uzaklaşan iktidar, tarikatları okullara soktu, okul yönetimlerince dinci yapılarla anlaşmalar yapıldı, eğitim dinselleştirdi. İmam Hatip Liseleri yoksul kesimlerin çocukları için adeta tek seçenek haline getirildi. Eğitimde özelleştirme uygulamalarına hız verildi. Temel kamusal bir hizmet olması gereken eğitim sermayeye teslim edildi. 

Salgın döneminde de eğitim emekçileri ve öğrenciler açısından sermayeden yana politikalar artarak sürdü. Hem kamuda hem özel sektörde, güvencesiz çalıştırılan eğitim emekçileri ücretsiz izne zorlandı, kısa çalışma ödeneğine mahkûm edildi. Ataması yapılan 20 bin öğretmen hiçbir hukuki dayanak olmadan göreve başlatılmadı. Özel okullarda çalışan eğitim emekçileri düşük ücretlerle, esnek çalışma koşullarında çalıştırıldı. Özel okul patronlarının talepleri doğrultusunda özel okullardan kamu okullarına nakil durduruldu. Bakanlık, velilerin okullar kapalı olduğu dönemde özel okullara ödedikleri  ücretlerin geri ödenmeyeceğini açıkladı.

Kamusal eğitim yük olarak görülüyor

Anayasanın 42. maddesinde “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz, temel ve orta eğitim devlet okullarında parasızdır” yazıyor.

Savaşa ve savunma harcamalarına, Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Cumhurbaşkanının hesap vermeden tek başına kullandığı ödeneklere bütçeden devasa rakamlar ayrılırken, 1 milyonun üzerinde eğitim emekçisinin bağlı olduğu, 18 milyona yakın öğrenciye hizmet veren MEB bütçesinin milli gelire oranı yüzde 2,57. 

Milli Eğitim Bütçesi geçen yıl, bir önceki yıla göre %8 artmışken bu yıl %4 civarında bir artış oldu. 2019’da Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 4,88 iken, 2020’de bu oran yüzde 4,65’e indi.

MEB bütçesi ancak öğretmen maaşlarına yetiyor, okullara yatırım yapılmıyor, derslikler aşırı kalabalık, okulların ısınma, temizlik, bakım gibi temel ihtiyaçları velilere yükleniyor. Bu koşullarda devlet okullarında salgın yönetimi imkânsız olduğu gibi toplumun büyük çoğunluğu çocuğunun eğitim alamaması ve salgına yakalanması gerçeğiyle yüz yüze.

Eşit, nitelikli, parasız eğitim haktır

  • Eğitim nitelikli, parasız, eşit, herkesin ulaşabildiği bir kamusal hizmet haline gelmeli. 
  • Bilimsel, laik, özgür bir yaygın eğitim programı hayata geçirilmeli.
  • Uzaktan eğitim altyapısı herkesin eşit olarak yararlanabileceği niteliğe ulaştırılmalı.
  • Eğitim alan herkes için internet ücretsiz olmalı.
  • Anadilinde eğitim sağlanmalı.
  • Eğitim emekçileri insan onuruna yakışır yaşam standartlarına kavuşturulmalı, güvencesiz eğitim emekçisi kalmamalı.
  • Eğitimde milliyetçi, cinsiyetçi söylemlere son verilmeli. 
  • Eğitimde dinselleştirme uygulamalarına son verilmeli, dinci vakıf ve tarikatlar okullardan el çekmeli.

Salgın, kamusal hizmetlerin sermayeye teslim edilmesinin, kamusal eğitimin çöküşünün milyonlarca çocuğun eğitim ve yaşam hakkını yok ettiğini açık şekilde ortaya koyuyor. Bu koşullarda yaşam ve eğitim hakkını savunmak, halkın talep ve itirazlarını örgütlü bir şekilde ortaya koyabilmesi, bu talepler arkasında toplumsal güç oluşturmasıyla mümkün.

Laik, özgür, bilimsel, eşit ve nitelikli eğitim hakkı, iktidarını sürdürmek için dindar, kindar nesiller ve ucuz işgücü yetiştirmeyi amaçlayan, çarklar dönsün diye toplumu “normalleşme” adı altında adı konulmamış bir kitle bağışıklığı uygulamasına teslim eden tek adam rejimine  karşı verilecek demokrasi mücadelesinden ayrı düşünülemez. 

Milyonlarca çocuğun eğitim ve yaşam hakkı bu mücadeleye bağlı.