Siyasal İslam’ın Otuz Yılı

İki büyük ideolojik zemin, Kemalizm ve siyasal İslam çökünce yerini ne alacaktır?

Fotoğraf: Bülent Kılıç, AFP

Siyaset arenasındaki son gelişmelere damgasını vuran hızlanan siyasal çatallanmalardır. AKP iki parti doğurdu. Sıra CHP’ye mi geldi? Muharrem İnce yola çıktı. Ancak çok bulanık ve nereye gideceği belli olmayan bu çıkış üzerine yorumlar ortalığı kapladı. Bu yetmedi, araya Mustafa Sarıgül girdi ve parti kuracağını açıkladı. Davutoğlu ve Babacan gittikçe daha fazla göz doldurmaya başladılar. Cumhur İttifakı kesin bir şekilde erimeye devam ediyor; bunun üzerine Bahçeli, Akşener’e “Eve dön” çağrısı yaptı.

Öte yandan, iktidarın yayın organlarından Yeni Şafak’ta AKP kitlesinin, özellikle gençlerin İslam’la bağlarının zayıfladığı konusunda yazılar çıkmaya başladı. Son günlerde AKP’nin içini karıştıran İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları, partinin kadınlarla ilişkilerinde yaralar açmaya aday görünüyor. Netice olarak, siyaset arenasındaki güç dengeleri çok kaypak hale geldi; olayların akışı siyasette önemli değişimlerin olabileceğinin işaretlerini veriyor. Mevcut siyasal yapılar ve dengeler aşırı yağmur yemiş toprak gibi erozyona uğruyor.

Çok öncelere gitmeye gerek yok, bugünler 90’lı yılların sonlarını hatırlatıyor. Siyasi partilerde öngörülemez parçalanmalar ve yeni arayışlar günlük olaylar haline gelmişti. O günlerle bugünlerin bazı benzerlikleri vardır. Bu benzerlikleri üç noktada toplamak yerinde olur. Siyasi partilerin durumu, düzenin ideolojik zeminindeki değişimler ve ekonominin gidişi.

90’lı yılların ortasında Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisi %21.4 ile birinci parti oldu. 12 Eylül darbesinin yarattığı ANAP, Demirel’in partisi DYP erimeye başlamıştı. Bu yıllarda önemli olan gelişme Refah Partisi’nin kapatılmasıdır. Fazilet Partisi olarak yoluna devam eden Erbakan’ın yolu 28 Şubat ile kesilmiştir.

Bu yıllarda diğer önemli gelişme Şubat 1999’da Öcalan’ın yakalanışıdır. Bu sırada Ecevit’in azınlık hükümeti vardır. Ancak Nisan 1999 yılında, Öcalan’ın yakalanmasından sonra, yapılan genel seçimlerde Ecevit’in DSP’si %14’den %20’ye, MHP %8’den %17’ye sıçramıştır. Bu seçim sonuçlarıyla birlikte bir döneminin kapanışını yapacak olan DSP, MHP ve ANAP koalisyonu kurulmuştur. Öcalan’ın yakalanışıyla şovenizm coşmuş, DSP ve MHP’nin yelkenleri şişmiştir. Ancak bu yelkenleri 2001 krizi indirmiş, bir dönem kapanmış, bütün bir 12 Eylül sürecini götüren partiler, 2002 seçimlerinde Meclis’e bile girememiştir. Sadece Fazilet Partisi’nden doğma AKP %34 ve CHP %19 oy ile parlementoya girmiştir. 12 Eylül darbesinden beri MGK’nın çizdiği çerçevede politika yapan siyasi partiler silinmiştir.

Bugün cumhuriyet hem siyasi hem de ekonomik olarak tarihinin en derin krizini yaşıyor. Siyasi yapılar paralize oluyor. Ancak önceki dönemden en önemli farkı bu büyük bunalımdan çıkış için umut yaratan bir siyasi yapı ya da yapılar henüz yoktur. AKP, Cemil Bayık’ın vurulması üzerinden bir hava yaratmaya niyetlendi. Ancak iki Iraklı üst düzey subay vurulunca bu oyun sarpa sardı. Uzun süredir Saray’ı güçlendiren muhalefeti kilitleyen “beka sorunu” artık  politik olarak işlemiyor. Üstelik iktidar üç cephede savaş yürüterek beka sorununu felakete dönüştürebilecek potansiyeli biriktiriyor. Bu gelişmelerin yanına korona salgını da eklenince toplumda öfke ve bıkkınlık yan yana gidiyor. Bu zemin siyasi yapıların tümünü erozyona uğratan bir sonuç yaratıyor. Bugünün dünden en önemli farkı budur. 90’lı yılların sonunda çöken siyasal yapı içinden AKP bir umut yaratarak ortaya çıkmıştı. Bugün böyle bir doğuşun henüz işaretleri yoktur.

90’lar ve 2000’lerin ilk çeyreğinin diğer benzerliği düzenin ideolojik zeminindeki bozulmadır. 90’ların sonuna gelindiğinde cumhuriyetin ideolojik zemini Kemalizm, büyük ölçüde yıpranmış ve bozulmuştu. Yerini Batı değerlerine el sallayan bir siyasal İslam almaya çalışıyordu. Cemaatle güç kavgası, Kürt sorununda devletin klasik kodlarına geri dönüş, “ileri demokrasi” balonları havaya uçurulduktan sonra Türk usulü başkanlık sistemi ile faşizmin yolunu tutmak, Ayasofya’da kılıçla hutbe okumakla İslami devlet yapısına doğru adımlar atmak bugünün ideolojik tablosunun görünüşü olsa da aslında 90’ların ortalarından ele alırsak 25 yıldır yükselen siyasal İslam’ın artık yozlaştığı, bizzat kendi kitlesinden kopmaya başladığı bir sürecin yaşandığının göstergeleri. Bugün cumhuriyetin bir ideolojik çimentosu artık yoktur. Siyasal İslam cemaatlerin güç savaşlarıyla, rantla ve yolsuzluklarla Kemalizm’den daha hızlı yıpranmıştır.

Cumhuriyetin en büyük açmazı budur. İki büyük ideolojik zemin, Kemalizm ve siyasal İslam çökünce yerini ne alacaktır? 90’ların sonunda cumhuriyetin geleneksel ideolojisi Kemalizm çökerken yerini Batı’ya göz kırpan siyasal İslam almaya çalışmıştı. Bugün siyasal İslam da tükenmektedir. Daha doğrusu Kemalizm ile siyasal İslam’ın eklektik birleşiminden bir faşizm yükseliyor. Faşizm bir toplum için gelecek değil, yıkım demektir. Bu gerçek tarihte onlarca kez kanıtlanmıştır. Elbette her kanıt büyük kayıplar pahasına gerçekleşmiştir. 90’ların sonunda yaşandığı gibi bugün de cumhuriyet bir ideolojik zemin değişiminin büyük sancılarını yaşıyor. Bir yanda siyasal İslam’a bulanmış faşizm; öte yanda oldukça cılız da olsa demokrasi arayışları vardır.

Son olarak, bugün de 90’ların sonunda olduğu gibi büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. Burada bir benzerlik vardır. Ancak krizi tanımlama ve çıkış için büyük farklılıklar vardır. 90’ların sonunda uluslararası sermayenin öneri ve yönetimiyle krizden çıkış yaşandı. Böylece AKP iktidarı büyük bir sermaye akışıyla adeta sarhoş oldu.

Bugün kriz “dış mihrakların oyunu” olarak görülüyor. Dolayısıyla ondan bir çıkış planı yerine “bağımsızlık mücadelesi” gevelemeleri yapılıyor. Evet, bir “bağımsızlık” arayışı vardır. Ancak bu, Saray’ın yarattığı sermayenin korunması kaygısıdır. Bu inat ve bilek güreşinin sonuna gelindi. Ancak gidiş büyük belirsizliklerle yüklü. Uluslararası sermaye, krizin yönetiminde kendi güvendiği mekanizmalara sahip olmak ister. 90’ların sonunda Kemal Derviş’le bu işi yapmıştı. Şimdi her gün ne söyleyeceği ve yapacağı belli olmayan damatla krizinin yönetimine uluslararası sermaye şüpheyle bakmaktadır. Dışarıya sürekli sermaye çıkışı var ve üstelik Merkez Bankası doları sabitleme ve faiz inadından vazgeçiyor. Bu krizde KOBİ’ler büyük bir kırıma uğradılar. Öte yandan büyük projelerle Saray hazineyi büyük borç baskısı altına soktuğu için, Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye günlerine doğru gidiliyor.

90’ların sonundaki krizden çıkışın yükünü üçlü koalisyon -Ecevit, Bahçeli, M.Yılmaz- taşımış ve ağır bedeller ödemişti. Bugünkü krizin bedelini Cumhur İttifakı’nın ödeyeceği kesindir. Ancak bu bedeli Cumhur İttifakı muhalif siyasal yapılara da taşıtma güç ve potansiyeline hala sahiptir. Bu çok önemli bir farktır.

Böyle bir olasılık olmasına rağmen 90’ların ortasında yükselişe geçen siyasal İslam’ın artık düşüş ve hatta yıkılışa gittiği açıktır. 90’ların sonundan 2000’lere geçişin şok ve sancılarıyla kıyaslandığında, yaşanan siyasal ve ekonomik krizden çıkışın sancılarının çok daha şiddetli olması beklenmelidir. Kemalizm’in çöküşünden sonra siyasal İslam’ın bozuluşu ve yozlaşmasının bedellerinin çok daha ağrı olması kaçınılmazdır.