Covid-19 ve Politika – M. Sinan Mert
Gerçekler açık gözler için çok anlam içerse de bu trendin sosyalist hegemonyanın gelişmesine doğrudan hizmet edeceğini beklemek hiçbir açıdan anlamlı değil.
Yol Dergisi’nin son sayısının kapağında “her imkânsızın mümkün olduğu çağ” vurgusu yapmıştık. Her açıdan gerçek bir kriz sekansına dönen yaşamlarımız bu duygumuzu güçlendirmeye devam ediyor.
Covid-19 salgınının kısa süre içerisinde kendisinden başka hiçbir şeyi konuşulamaz hale getireceği, İtalya’da yaşananlar sonrasında anlaşılmıştı. Ancak devletin ekseninde kamusal alanı parsellemeye çalışan düzenin ideolojik bekçileri, toplumu gerçek anlamda krize hazırlama olanaklarını kötürümleştiren tartışmalarla çok değerli zamanları tükettiler. Milli Tarih ve Milli Coğrafya tedrisatına alıştırılmış nesiller, Türk Geni adı verilen olmayan varlığın kendilerine sağlayacağını umdukları koruma duygusunu çok çabuk “satın aldılar”. Ancak geçtiğimiz haftaya kadar şişirilen İMKB balonu gibi bu hurafelerin de sönüşü çok hızlı oldu. İslamcı-ulusalcı aşı karşıtlarının yarattığı alacakaranlık da bulaşı oranlarının maalesef artacak olmasıyla tamamen dağılacaktır.
Covid-19’un kimin kime karşı biyolojik savaşının sonucu olduğunun şu anda herhangi bir ehemmiyeti var mı? 1918 İspanyol gribi aralarında RSDİP’in en değerli kadrolarından Sverdlov’un da olduğu (16 Mart 1919) yaklaşık 50 milyon kişiyi öldürmüştü. İspanyol conquistadores Güney Amerika’ya taşıdıkları mikroplarla kıta nüfusunun büyük kısmını katlettiler. Kara Veba benzer biçimde Avrupa Ortaçağ’ının bütün siyasi güç mimarisini alt üst etti, yaşlı kıta nüfusunun yarısını kaybetti. Böylesi salgınlar ilk kez gerçekleşmiyor. Ancak kapitalizmin dünyamızı yüz yüze getirdiği ekolojik felaket, hayvanlardan insanlara virüs geçiş hızını arttırıcı etkilerde bulunuyor. Dolayısıyla bütün bu yaşananlara bir sorumlu aranacaksa bu fatura her yönüyle sermaye diktatörlüğüne kesilmelidir.
Piyasa mantığının yaşamın her alanını fethetmesinin canlı hayatın tüm boyutlarının bir numaralı düşmanı olduğunu hep söyledik ancak şimdi bunu çok daha fazla sayıda insana anlatma şansımız var. İstanbul’da kimi özel hastanelerin ateşli hastaları kabul etmek istemedikleri söyleniyor. Toplumun sağlık hizmetine en çok ihtiyaç duyduğu anda kar edemeyecek duruma düşme korkusuyla verilen bu tepki genel olarak sermayenin kar etme koşullarıyla toplumsal çıkarların nasıl da uyumsuz olduğunu açıkça sergilemiyor mu? İngiltere’nin, toplumun yaşlı kesimlerini açıkça ölüme terk edecek bir hamleyle “sürü bağışıklığı” geliştirmeye çalışması ile Auschwitz faşizmi arasındaki akrabalık açık değil mi? Toplumun gözden çıkarılan, yararsız görülen, yük olarak addedilen kesimlerinin kitlesel temizliği ve bunlardan geriye kalanların yağmalanması sermaye döngüsünün beslendiği temel mekanizma değil mi? Kamusal olanın özel olana önceliğinin hatırlanması bir zorunluluk bu dönemde. Gerçekler açık gözler için çok anlam içerse de bu trendin sosyalist hegemonyanın gelişmesine doğrudan hizmet edeceğini beklemek hiçbir açıdan anlamlı değil.
Bu açıdan solun bu krize tepkisi ne olmalı sorusu büyük önem kazanıyor? “Toplum kurucu” bir aktör olarak solun, birey ile toplum arasındaki ilişkiyi bireyi güvence altına alacak ve toplumsal olanı önceleyecek bir biçimde harekete geçebilmesi bu kırılma anından bir demokratikleşme çıkarabilmenin yegâne yoldur. Devletlerin olağanüstü önlemlerle sahne almayı rahatlıkla meşrulaştırabileceği (bkz. Macron ve Fransa), toplumun ise bir zorunluluk olarak ortaya çıkan “sosyal mesafelenme” yüzünden giderek atomize olabileceği bir evreden bir demokratikleşme olanağı ortaya çıkabilir mi? Bu soruya evet cevabı verenlerin bunun nasıl yapılabileceği konusunda ortak bir platform inşa etmeye çalışmasından daha öncelikli bir hedef olabilir mi? Ortaya çıkan bu küresel kriz, yine her bir ulusal devletin sınırları içerisindeki devlet-toplum ilişkisinin içinden geçtiği özel momentin koşulları tarafından belirlenen sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Böylesi olağanüstü koşullar zihinlerde çok hızlı dönüşümlere kapı aralayabilir fakat bu bilinç dönüşümü rahatlıkla krizle daha iyi baş edebilecek bir güçlü devletin albenisine de kapılabilir. Yaşam kaygısı ve güvenlik talebinin en üstü düzeye çıktığı koşullarda toplumu ezilenlerin hüviyetinde gerçek bir politik aktör haline getirebilecek olan sadece soldur. Koşullar örneğin evrensel temel gelirin, temel tüketim maddelerinin güvenceli bir biçimde kamusal fonlarca finanse edilerek sağlanmasının, işsizlik ödeneğinin tüm işsizlere verilmesinin, kapatılan işletmelerin kira ödemelerinin askıya alınmasının, sağlık hizmetlerini geliştirmek için her türlü kamulaştırmanın ve servet vergisi uygulamasının tartışılmasının önünü daha da açacaktır. Bu tartışmayı başlatan ve sürükleyen bir solun varlığı ile bunların kısmen yukarıdan durumu idare ederek verilmesi için geçici olarak sağlanması arasında çok önemli politik sonuçlar olacaktır.
“Reformist olmayan reform” taleplerimizi bugün dövüştüremeyeceksek bunun vebali hepimizin, bu ülkenin tüm sosyalistlerinin omuzlarında kalacaktır.
Acil talepler:
Solunum cihazları (ventilatör), donanımlı yoğun bakım ünite sayısı süratle binlerce hastaya hizmet verecek şekilde artırılmalı.
Her ilde yoğun bakım ünitelerinin sayıları süratle artırılmalı.
Karantina merkezleri insana yakışır şekilde düzenlenmeli. Devlet kurumlarının, belediyelerin elindeki donanımlı sosyal tesisler karantina merkezleri için değerlendirilmeli.
Yaygın test uygulamasına geçilmeli. Öncelikle olası vakalardan başlayarak talep edecek herkese ücretsiz test sağlanmalı.
İhtiyacı bildiren herkese sosyal yardım yapılmalı, gıda kuponları ve hijyen malzemesi sağlanmalı.
Sözleşmeli çalışan tüm çalışanların ücretleri ödenmeli.
İş yerlerinde çalışma koşulları salgın koşullarına uyarlanmalı, toplu taşıma, toplu çalışmaya son verilmeli.
Kapatılan iş yerlerinin kiraları ödenmeli.
İllerde boşaltılan eski hastaneler hızla koronavirüs tedavi hizmeti verecek şekilde dönüştürülmeli.
Binlerce covid-19 hastasına hizmet verecek yoğun bakım üniteleri bu hastanelerde donatılmalı.
Her eve 5 ton su,
Asgari doğalgaz,
Her eve 5 birim kilovat enerji parasız sağlanmalı.
Kamusal duyuruların paylaşımını mümkün kılmak açısından internet belli oranda ücretsiz olmalı.
“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” demenin tam zamanı!