İngiltere Seçimleri Ve Dünyanın Gidişi – Mehmet Yılmazer
Johnson, İşçi Partisi’nin kalelerini düşürerek Trump’la aynı yoldan yürüdüğünü bir kez daha göstermiş oldu.
B. Johnson’un tartışmasız zaferi ve Corbyn’in yenilgisi üzerine yeterince değerlendirme yapıldı. Bu sonuca bir de dünya dengeleri açısından bakmak yersiz olmaz. Muhafazakarlar gerçekten bir sıçrama yaptı. Corbyn’in yenilgisi birkaç nedene dayanıyor.
Gençler, İşçi Partisi’ne oy verirken yaşlı kuşak muhafazakarlara kaydı. Öte yandan Kızıl Duvar denen, sürekli İşçi Partisi’ne oy veren Kuzey ve Orta İngiltere’de parti büyük kayba uğradı. İşçi sınıfı Corbyn’nin “sosyal” programından çok AB’den bir an önce kurtulmak için oy verdi. Bu aynı zamanda neoliberalizmin kendi ana vatanında yenilgisinin tescilidir. Thatcher neoliberalizmi İngiltere’ye ve hatta dünyaya dayatırken aynı bölgeler büyük direniş göstermişti. Şimdi B. Johnson’a oy vermeleri yadırganabilir ancak işin altında neoliberalizmin yarattığı yıkım yatıyor. İngiliz işçi sınıfı bu yıkımın nedenini AB’de görüyor.
Bu sonuç Trump’ın zaferine çok benziyor. Trump da yıkıma uğrayan oto sanayinin bulunduğu “pas kuşağı”nından büyük oy almıştı. Johnson, İşçi Partisi’nin kalelerini düşürerek Trump’la aynı yoldan yürüdüğünü bir kez daha göstermiş oldu.
İki Dünya Savaşı’nın yarattığı muazzam yıkım ve siyasal dersler üzerine kurulan AB, yarım yüzyıl sonra güçlü darbeler altındadır. Dünya çok ilginç yollardan gidiyor. Berlin Duvarı yıkılınca AB, Almanya’nın liderliğinde “doğuya” büyük bir açılım yapmıştı. AB, büyük bir uygarlık projesi olarak tarihi bir adım atıyordu. Ancak bu parıltılı adım çok uzun soluklu olmadı. Günümüzde AB’nin geleceği tartışılıyor. AB hem batısında hem de doğusunda oldukça sıkıntılı.
Sadece bu da değil, birkaç hafta önce yapılan NATO toplantısı öncesi de bu kurumun geleceği ile ilgili tartışmalar yaşandı. Macron’un “beyin ölümü” nitelemesi aslında bir gerçekliği anlatıyordu. Toplantıda bu konuya değinilmedi, bildik sonuç bildirisi yayınlansa da NATO da uzun süredir varlık nedenini sorguluyor. Hatta Trump iktidara geldiği günlerde bu konuda oldukça pervasız açıklamalar yapmıştı ancak Çin ve Rusya yükselmeye başlayınca işin rengi biraz değişti.
Dünyada güçler savaşı derinleştikçe bugüne kadar gelen kurumların çoğu işlevsiz hale geliyor. Buna en son Dünya Ticaret Örgütü’nü de ekleyebiliriz. ABD, örgütün işleyişini kilitlediği için şu anda atıl duruyor.
AB’nin sıkıntıları ve Brexit, Amerika’nın keyfini bozan değil arttıran bir gelişmedir. Uzak Doğu’da Çin’in yükselişi devam ederken AB’nin hırpalanması Washington için güç dengelerinin gidişinde bir avantajdır. Bu gelişmeden Moskova da hoşnut olmalıdır. Avrupa’nın tümüyle değilse bile bazı ülkeleriyle işbirliği Rusya için büyük bir nimet olur.
Sonuç olarak, dünya güç dengelerindeki değişim değerlendirilirken genellikle Ortadoğu konuşulur. Ancak yakın gelecekte güç dengelerindeki değişimin ortaya çıkardığı gerilim ve basınç Avrupa üzerinde de daha görünür hale gelecektir. Dünya her geçen gün I. Dünya Savaşı öncesi günlere daha fazla benziyor. İngiltere seçim sonuçları bu gidişi hızlandırmıştır.
Washington ve Londra dünya finans merkezleridir. Neoliberalizm yıllarında keyifleri yerindeydi. Emeklilik ve sigorta fonlarının da finans piyasalarına akması ile para içinde yüzdüler. Ancak “yağlı yıllar geride kaldı”. Şimdi kapitalist merkezlerde artık paradan para kazanmanın yolu tıkanmış görünüyor, faizler sıfır ya da ekside…Dünyanın üretim merkezi Çin’e kaydı. Silah ve ham madde açısından zengin ülkeler arasında ise Rusya da var.
Gerilim Avrupa kıtasına hangi yollardan gelecek, yakın zamanda görülecektir. Birkaç hafta önce Almanya, Fransa ve Rusya; Ukrayna konusunu kısmen çözüme bağladılar. Ancak NATO Baltık ülkelerini bir savunma sistemi içine alarak Rusya’nın sinirlerini test ediyor. Güç dengelerinin değişim sancısı artık Avrupa kıtasına da taşınıyor. İngiltere yakın zamanda Johnson’a oy verdiğine pişman olabilir.