Bataklıkta Çırpınışlar – Mehmet Yılmazer
Bütün bu olan bitenler söylenmesi bile yasaklanan ekonomik kriz zemininde gerçekleşiyor. Atılan Libya adımı ve Baltık vetosu ekonomideki durumu çözmeyeceğine göre ancak bir süre üstünü örtecektir. Zaten sorun da buradadır.
Son günlerde Saray iki ilginç dış politika atağı yaptı. Birisi Libya ile yapılan anlaşma, diğeri YPG’ye karşılık NATO’nun Baltık planının Ankara tarafından veto edilmesidir.
Doğu Akdeniz’de yalnız kalan Türkiye, Libya anlaşmasıyla önemli bir hamle yaptığını düşünüyor. Yapılan anlaşmanın uluslararası hukuk açısından durumu üzerine konuşmak anlamsız. Dünyanın çivisi çıktığı için böyle tartışmalar çok anlamlı değil. Olaya güç dengeleri açısından bakıldığında Ankara ile anlaşma imzalayan Trablus hükümeti İngiltere ve İtalya tarafından da destekleniyor. Fransa, Rusya, belli ölçüde ABD ve Arap ülkeleri ise Tobruk hükümetinin yanındadır. Bu güç dengesi tablosundan hemen Ankara’nın Trablus hükümeti ile yaptığı anlaşmanın pamuk ipliğine bağlı olduğu görülebilir. Ayrıca içeride vatandaşının yoksulluktan attığı çığlıklara karşı mermi fiyatıyla cevap veren Cumhur ittifakı, Libya’da önemli bir maddi yükün altındadır. Birkaç ihale ile bu yükün karşılanması imkansızdır.
İkinci ilginç dış politika adımı YPG’nin NATO gündemine taşınmasıdır. Böylece Ankara’nın Kürt sorunuyla Baltık ülkeleri de tanışmış oldular. Saray, Trump’ı son Suriye operasyonuna razı etmenin verdiği hızla konuyu NATO seviyesine taşıma adımını atmıştır. Bu arada Macron’la Erdoğan’ın sert polemikleri de Londra toplantısında havayı daha da ısıtacak mı göreceğiz. Ankara’nın Libya değilse bile Baltık adımı Moskova’nın hoşuna gitmiş olmalıdır. Buna karşılık NATO’nun Baltık savunma planına büyük önem veren Doğu Avrupa ülkelerinin ise Ankara’nın bu hamlesine karşı öfke duyacakları bellidir. Ankara kendini yalnızlaştırma adımlarını atmaya devam ediyor.
Bu dış politika hamlelerinin geri tepme olasılığı fazladır. Ancak Ankara öyle bir bataklığa girmiştir ki, kurtulmak için çırpınmak zorundadır; çırpındıkça da batmak… Son Suriye operasyonundaki zafer tablosu adım adım felakete doğru gidiyor. Buradan iç politikaya pompalanan rüzgar çoktan tükenmiştir. İdlip sorunu da dikkate alındığında Ankara’nın Suriye’deki konumu her geçen gün kötüye gidecektir. Saray kendine öyle bir politika denklemi kurdu ki, denklemi uyguladıkça gittikçe büyüyen sorunlar yumağıyla boğuşmak zorunda kalıyor. Suriye operasyonu yetmedi, üstelik zaman ilerledikçe yıpranma artacaktır. Bunun telafisi için Libya ve Baltık adımları atılıyor. Ancak bu hamleler sorunu çözmek yerine daha da karmaşıklaştırıyor.
Bütün bu olan bitenler söylenmesi bile yasaklanan ekonomik kriz zemininde gerçekleşiyor. Atılan Libya adımı ve Baltık vetosu ekonomideki durumu çözmeyeceğine göre ancak bir süre üstünü örtecektir. Zaten sorun da buradadır. Saray krizi çözecek adımlar atamadığı için onu örtme ve erteleme yollarını izliyor. En son atılan iki adım durumun ne ölçüde vahim olduğu gösteriyor. Yeni vergiler hazinenin bomboş olduğuna işaret ediyor. Ayrıca vergi ödemeleri için sadece kamu bankalarının yetkili kılınması, özel bankaların devre dışı bırakılması da devlet hazinesinin nelere muhtaç olduğunu çok güzel gösteriyor.
Ekonomi kendini döndürecek parayı bulamıyor. Saray’ın ekonomi politikası inşaata ve son yıllarda da silaha dayandırılmıştı. İnşaat çöktü. Silah sanayi ise hem büyük paraları hem de teknik destekleri gerektiriyor. Saray’ın ikide bir vatandaşa mermi hesabı yapması boşuna değildir. İktidar dış piyasalardan yeterince borçlanamadığı için vatandaşa vergi salıyor. Bunun önceki iktidarlar da, Osmanlı da sık sık yapmıştı. Bütün bunlar sadece çöküş zamanını erteliyor. Öte yandan aynı zamanda çöküşün şiddetini artırıyor.
Gittikçe
sosyal bir felakete dönüşen ekonomik krizi Libya anlaşması veya Baltık vetosu
ile örtmek imkansız hale gelmiştir. Saray’ın kurduğu politika denklemi artık
onu soluksuz bırakıyor. Son hamleler bataklıktaki çırpınışlardan öteye bir
anlama sahip değildir.