Putin Show – M. Sinan Mert
Trump’ın Suriye’den apar topar çekilmesi Ortadoğu’da bir post-ABD döneminin başlangıcı olarak okunabilir mi?
Jim Carrey’nin başrolünde olduğu Truman Show filmini hatırlarsınız. Bir senaryonun parçası olduğunu fark etmeden, kendi kararlarını kendi iradesiyle aldığını sanan bir kahramanın son anda geçekliğin farkına varınca yaşadığı şok üzerine kurulu film, Türkiye’nin son operasyon macerasına bakınca hızla akla geliveriyor.
Son 10 günde yaşananlara bakınca Putin ve Rus devleti tarafından çizilen bir senaryonun Türkiye’nin tetiklemesiyle bir domino oyunu misali sonuca doğru yol aldığını görüyoruz. ABD ile yürütülen müzakerelerde SDF tarafından sınıra kurulan mevzilerin kaldırılmasını ve sınır ötesinde yaptığı saha tespitinin sonuçlarını hızlıca değerlendirmek isteyen Türkiye’nin büyük bir iştahla giriştiği operasyon Rojava’nın denetiminin büyük oranda Suriye’ye devredilmesine yol açtı. Putin böylece Suriye’deki baş aktörünün ülkenin en önemli zenginlik kaynaklarına sahip bölgesini mermi atmadan ve hiçbir taahhütte bulunmadan ele geçirmesini sağladı. Türkiye’nin bu acele ileri atılışında Rusya’nın Erdoğan’a verdiği desteğin etkisinin umulanın daha da ötesinde olduğu düşünülebilir. Putin, Türkiye ile ABD’yi çatıştırmayı başaramadı. Trump’ın ülkedeki askerlerini apar topar çekmesi de büyük oranda bu riski ortadan kaldırmaya dönük bir hamle olarak okunabilir. İç siyasette sıkışan, Suriye’nin de YPG’yi terörist ilan etmesinden yüz bulan, Putin’in sırtını sıvazlamasıyla kapasitesini abartan Saray böylece 8 yıldır yıkmak için uğraştığı Suriye’ye en kolay zaferini kazandırdı. Dün akşam saatleri itibariyle Kobani’ye de Suriye ordusu girdi. Türkiye’nin Menbiç ile ilgili yaptığı girişimler başarısızlığa uğradı, yenilgi “zaten kendi toprakları” biçiminde bir mantıkla şimdilik görünmez kılınmaya çalışıldı. Bu operasyonun ilk amacı içerideki politik dengeleri değiştirmekti ancak görünen o ki savaşın tırmandırılamayacak bir kilitlenmeye doğru gitmesi, operasyonun çok da uzak olmayan bir vadede Saray rejiminin tarihi başarısızlıklarından biri olarak okunmasına dönüşeceğini gösteriyor.
Trump’ın Suriye’den apar topar çekilmesi Ortadoğu’da bir post-ABD döneminin başlangıcı olarak okunabilir mi? Putin’in geçtiğimiz hafta içinde Suudi Arabistan sarayında gördüğü ilgi ve alaka böylesi bir değerlendirmenin inandırıcılığını güçlendiriyor. ABD’nin güçsüzleşme görüntüsü İran’a karşı yalnız kalmak istemeyen petrol zengini Körfez ülkeleri için Rusya’yı bir kurtarıcı haline getiriyor. İran tarafından göstere göstere gerçekleştirilen Aramco saldırısı sonrasında ABD’nin durumu görmezden gelmeye yönelmesi ve dolaylı biçimde “bana askeri olarak çok da güvenmeyin” mesajı vermesi tablonun genel gidişatı ile de uyumlu. Son derece sınırlı ekonomik imkânlara sahip Rusya’nın bu koşullarda AB ve ABD karşısında Ortadoğu’yu neredeyse arka bahçesine çevirebilmesi önemli bir politik başarı kendileri açısından. Ancak bölgede ABD emperyalizminin zayıflamasının halkların özgürlük mücadelesine ivme kazandıracağını düşünebilmek için henüz erken.
SDF, Suriye devleti ile hızla anlaşarak sürecin kaderine önemli bir etki yaptı. Türkiye’nin hızla geniş bir bölgeyi tutma eğiliminde olduğunu göstermesi Suriye’nin de SDF’nin çok ezilmesini beklemeden anlaşma yapmasını hızlandırdı. Türkiye stratejik bir akılla hareket edemediği ve askeri gücüne fazla misyon biçtiği için karşısında çok hızlı bir konsolidasyon yarattı. Kısa vadede elde edilen “Kürtler anasını görmesin” politikasının bir başarısı olarak görünebilir ancak yaşananların Kürt sorununun boyutlarını Türkiye’yi oldukça aşan boyutlara taşıyacağının altı çizilmeli.
Türkiyeli sosyalistler olarak bu süreçte yeterli bir politik etki ortaya koyabildiğimiz söylenemez. HDP’nin çok yoğun bir baskı altına alınmış olması bu durumun yaratılmasında önemli bir etken belki ama savaşa karşı bir sözün görünür biçimde kurulamaması ne olursa olsun büyük bir eksiklik. Kriz koşullarında işçilerin toplumsal taleplerini politikleştirme başarısı sergileyemediğimiz için bu dönemde de böylesi bir seyirciliğin ve etkisizliğin sınırlarını aşamadık. Sosyalistler süreçle ilgili çeşitli aktörlerin başarı ve başarısızlıkları üzerine kapsamlı değerlendirmeler yaparken kendi vaziyetlerini de gerçekçi bir analizden geçirmek zorundadırlar.