Kişisel Veriye Ulaşma Yarışı: Facebook Bizi Bizden İyi Biliyorsa? – M. Özgür
Dijital davranışlarımızın anlık bir biçimde mallara olan talebi doyurma ve talep yaratımı için izlenmesi; Google’da arattığımız kelimenin ardından girdiğimiz sitelerde bile ilgili reklamların çıkması; Facebook’ta profilimize yönelik anlık reklamlar Marx’ın deyişiyle “değerin değer üretme gücünün yarattığı bağımsızlığın” sınır tanımamasının örnekleri.
Google arama motoru her aramada ne aradığımızı kaydediyor, daha sonra herhangi bir siteye bağlandığımızda çıkan reklamlar bu aramalarla ilgili oluyor. Tüm bağlandığımız siteler kişisel profil bilgisi tutmayı istiyorlar. Zira alışkanlıklarımızı ve bu alışkanlıklarımızın oluşturduğu dijital hayatımızı daha çok bilmeleri, ticari olarak hangi içerik ve ürünlerle ilgilenebileceğimize dair çıkarsamalar yapmalarına izin veriyor. Attığımız e-postalar otomatik inceleniyor, bize reklam olarak hangi e-postaların geleceği belirleniyor. Zuboff’un kapsamlı çalışmasındai alıntıladığı gibi; 100 en popüler siteyi gezdiğimizde birgisayarımızda 6000 çerez birikiyor (2015) ve bunların %80’i ziyaret edilen sitenin kendine ait kayıt değil. En çok ziyaretçili 1 milyon sitenin %90’ı temelde 9 farklı yere ticari amaçla kullanmak üzere bilgilerimizi gönderiyor (2015), bu 9 “domain”in önde gelen ilk ikisi beklendiği gibi Google ve Facebook. Cep telefonlarına yüklediğimiz her 300 yazılımın 44 tanesinde izleme yazılımları tespit edilmiş (2017), her 1000 yazılımın 822 tanesi başka yazılımları çalıştırıyor ve çalıştırılan “başka” yazılımların %77’si uzaktan bulut üzerinden güncelleme yani “update” etmesi beklenen bağlantılarla (push services) tetikleniyor (2017). Yani yüklenen bir oyun programı “güncelleme” bilgisini alırken, farklı uygulamaları da çalıştırıyor. Bu liste uzayıp gidiyor.
Kişisel verilerin “hedefe yönelik reklam” açısından kritik olduğu, ilk Google aracılığı ile ortaya çıktı. Google’ın yıllık karının 2016’ya gelindiğinde %89’u bu tip kişisel profil verisine yönelik gönderilebilen özel reklamlardan oluşuyordu. Google’ın 2000’lerin başında girdiği bu süreç büyük bir savaşı başlattı. Kapitalizm açısından da bir ilk yaşanıyordu. Bu tip verileri tutan platformlar hızla büyük tekellerce paylaşıldılar. Facebook’un Whatsapp’ı alması, Microsoft’un Linked-In’i alması, Google’ın 2006 yılında Youtube’u alarak, hem Youtube’un elindeki kişisel veri havuzuna ulaşması hem de aramaları Youtube’a yönlendirmesi bu alandaki insan davranışlarına dair veriye ulaşmanın önemini gösteriyordu. Google Earth, yine Google’ın Keyhole şirketini almasıyla ortaya çıktı. Google, e-posta tarayarak reklam profili belirlemeyle ilgili eleştirileri alınca; Gmail’i kurarak doğrudan e-posta servisini kendi bünyesine almayı başardı. Windows, kişisel veriyi temellük etme yarışının önemini geç fark etse de “Artık biz de kişisel veri pazarlamanın önemini kavradık.” dediği bir dönemde çıkardığı Windows 10 işletim sistemine Cortena gibi “kişisel veri” toplama araçları yerleştirdi. Windows 10, Cortena dışında da sürekli veri topluyor.ii
Marx, üretimin toplumsallaşması ile mülkiyetin bireyselleşmesi arasındaki çelişkiye ve rekabetin yarattığı “temellük” yarışına dikkat çeker. Binlerce insanın fabrika ve şirketlerde üretim için toplanabilmesi, hammaddelerin binlerce kilometreden gelebilmesi, ürünlerin aynı gün binlerce kilometre öteye gidebilmesi ile bu büyük üretim ve pazarlama sistemiyle mülkiyetin bireyselliği arasındaki çelişki dikkat çekici. Günümüzde insanların merkezi olarak veritabanlarına kaydedilebilen dijital bir hayatlarının olması, yani cep telefonu aracılığı ile alışverişten, arkadaşlarıyla sohbete yaptıkları her şeyin kaydedilebilmesi aslında yine mülkiyet kaynaklı başka bir çelişkiyi gösteriyor olabilir. İnsanların ürettikleri verinin mülk edinilmesi şaşırtıcı boyutlara ulaştı. Amazon, Facebook, Google, Apple, Microsoft, Netflix bu dijital bilgi tekelini ellerinde tutan, dolayısıyla buradan değer sağaltımı yapan başlıca şirketler.
Sözü edilen bu çelişkinin birkaç yönü var.
1-Hangi bilgilerim saklandı, nerede bunlar, bu nasıl kullanılıyor?
Bilgisayarla
etkileşim, bu etkileşimlerin kaydedilip iletilmesi ve milyonlarcasının büyük
veri tabanlarında kaydedilmesi, kişilerin tüm alışkanlık ve davranışlarının
kaydedilmesini mümkün kılıyor. Bu bilgilerin çok büyük kısmı, temelde belirli
büyük şirketlerin ellerinde. Bu çelişki bazen, Trump’ın seçildiği son ABD
seçimlerinde olduğu gibi, açıkça, bazen aniden ilgimizi çeken bir konuda
ekranda çıkıveren bir reklam kadar üstü kapalı biçimde de karşımıza
çıkabiliyor. iii
Şirketler bu alandaki her bilinmeyen noktayı, ki onlar kadar uzman bir kuruluş
yok, ve denetim zorluğunu
kullanıyorlar. Bu dev şirketler kendi koydukları kuralları bile, Facebook ile ilgili çok kez ortaya çıktığı gibi, defalarca ihlal ettiler, ediyorlar.iv
Devletlerin şirketlerle yaptıkları anlaşmalar ile bu merkezi veriye ulaşmaları ya da bu az sayıda şirketi denetim ve baskı ile istedikleri yönde davranmaya zorlamaları da görece kolay. Bunu Türkiye’de engelli hesaplardan biliyoruz. İyi bir örnek olarak, ABD’nin kirli operasyonlarını ortaya döken Wikileaks belgeleri sonrası, Paypal, ABD’nin tek bir mektubu ile bağışçıların Wikileaks’e bağışları üzerinden yapmalarını engellemişti.v Google’ın arama motorlarının ve veri işleme sistemlerinin 2003 yılından beri ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) ve CIA işbirliği içinde, bu kurumların başka yazılım ve ağlardaki verileri inceleyen projelerinde kullanıldığı; kamuya açıklanan ortak projelerden biliniyor.
2- Algoritmalar ne? Mesela Twitter’da trendler ya da facebook’ta takip önerileri nasıl belirleniyor? Bu algoritmalar neden açık değil?
Bu çelişkinin bir yönü de büyük iletişim platformlarında trendlerin hangi algoritmayla belirlendiği, takip ve arkadaşlık önerilerinin nasıl ve hangi kriterlerle yapıldığı, profil sınıflamanın neye dayandığı. Türkiye’de basına uygulanan açık baskı koşullarında Twitter çoğu zaman iyi bir haber kaynağı. Peki Twitter’da trend olmak için hangi algoritmalar neye bakıyorlar?
Justin Bieber hayranları her gün benzer şekilde tweet atarak gündem olamayacaklarını gördüklerinde şikayetçi olmuşlar.vi Sonra ortaya çıkmış ki Twitter’in düşmanı “sıkıntı”, hep yenilik istiyor Twitter. Kısa süre önce 50 bin tweet ile trend olmuşsanız, bir dahaki sefer aynısı yetmiyor, ancak daha çok tweet atarak bir konuyu trend yapabilirsiniz. Türkiye’de milyonlarca insan bilgi için Twitter’a güveniyor ancak nasıl trend olunacağı (yani başarılı bir basın açıklaması denebilir buna) dahi algoritmada gizli. Bilmiyoruz. Böyle deneme yanılmalar ile öğreniliyor, sanki doğa olayıymış gibi.
3- Etkileşimle ürettiğim ilişki ağını niye başka yazılım kullanamıyor, niye hepsini aktaramıyorum başka ortama?
Yıllar içinde oluşmuş ve hayat deneyimlerinden çıkan, doğduğumuzdan yana biriktirdiklerimizden çıkan bir iletişim ve etkileşim ağına sahibiz ama buna ancak Facebook’a girince mesaj atabiliyoruz. Mesela Facebook arkadaşlarıma ve Twitter takipçilerime neden başka bir yazılımla ulaşıp topluca mesaj atamıyorum? Zor, çünkü her gün başka yenilikle karşımıza çıkan Facebook ve Twitter büyük bir zorunluluk olmadıkça bu bilgiyi dışa aktarmayı kolaylaştırmayacaklar. Şirketler mümkün olduğunca kapalı ekosistemler yaratmaya (cornering) çalışıyorlar. Facebook’un Whatsapp’ı satın alması bu yönde bir hamleydi, telefon rehberimizdeki ilişkiler Facebook tarafından başka şirkete kaptırılmamış olduğu gibi, Whatsapp yazışmalarından “ham-veriler” elde edilmiş oldu. Facebook, artık sahip olduğu şirket Whatsapp’ın yaptığını yani cep telefonlarımızda yıllarca oluşturduğumuz arkadaş ağına ulaşmayı bu kez başka şirketin yapmasına, yani Facebook arkadaşlarının başka yazılımca kullanılmasına izin vermiyor.
Veri toplama, takip ve el koymanın piri Google; Gmail, Google Drive, Google Maps, Google Earth gibi araçlarla yetinmeyip Android işletim sistemi ile kendi kapalı ekosistemini yaratarak tekel konumunu pekiştirmiş oldu. Daha çok kullanıcının, daha çeşitli davranışına ulaşıyor. Google Glass (Google Gözlüğü) gibi toplumun tepkisini çektiği için tutmayan girişimler ise tüm özel hayatın anlık bilgisine ulaşmayı, bu alandaki veriye el koymayı amaçlıyordu. Google’ın bir tekniği de aranan konuya kendisi bir içerik sunucusu olarak kendi yanıtını vermesi. Bu da benzer bir “cornering” uygulaması, zira Google standart pek çok soruya, aramaya ilk kendi servislerinden yanıt üretiyor.
Hedefli
Reklam ve Tahmin Ürünleri Üretiminde “Hammadde” Üreticisi Olarak Kullanıcı
Sosyal medya kullanarak iki şey yapmış oluyoruz, birincisi verdiğimiz bilgilerle reklam şirketlerinin etkin kullanılabilecek hedefleri oluyoruz. Bu TV izleyicisi, gazete okuyucusu olarak kısmen içinde yer aldığımız bir durumdu ancak yeni bir aşamaya geçti. İkincisi, tüm dijital izlerimiz ile bir veri üretiyoruz. Bu verinin kullanım alanlarının hiçbir sınırı yok. Bu bilgi bir meta olarak araştırma kurumlarına, yatırım danışmanlığı ve pazarlama şirketlerine, politik kampanyalara ve muhtemelen devletlere pazarlanıyor. Bu veriler “tahmin ürünleri”ne dönüştürülüyor. Whatsapp ya da Facebook Messenger yazışmalarımız; ekonominin nasıl gittiğinden, iPhone satışlarının artıp artmayacağına, apartman dairesine olan talebin nasıl değişeceğine kadar tahmin ürünlerine dönüşüyor. Evde kitap yazsak ya da bir arkadaşımıza mektup yazsak telif hakkı olmadan başkası tarafından üzerinden para kazanılamayacak iken, sosyal medyada ürettiğimiz veri, şirketlerce neredeyse hiçbir denetimimiz olmadan kullanıma açık ve yüzyıllarca kullanılabilecek durumda bir cevher.vii
Birikim Genel Mantığı Ve Değerin Değer Üretme Gücünün Çılgınlığı
Dünyadaki kaynakların paylaşımı ve dünyanın emperyalist-kapitalist işleyiş çerçevesinde haritalanmasında olduğu gibi, insanın iletişimin ve toplumsal hayatın haritalanması, sınıflandırılması, profillere dönüştürülmesi ile karşı karşıyayız. Bu durum; kişisel iletişime, sohbete, eğlence zamanına daha yüksek bir çözünürlükle nüfuz edilmesi ile mümkün oldu. Bunun emek gücünün yeniden üretimi üzerindeki bir paylaşım mücadelesi ile ilgili olduğunu söylemek mümkün.Belirli tekeller bu süreçte öne çıktı. İkinci olarak, sermayenin toplam döngüsünü genişleten ve hızlandıran bir yanı var, internet ve sosyal medya kullanımının. Dijital davranışlarımızın anlık bir biçimde mallara olan talebi doyurma ve talep yaratımı için izlenmesi; Google’da arattığımız kelimenin ardından girdiğimiz sitelerde bile ilgili reklamların çıkması; Facebook’ta profilimize yönelik anlık reklamlar Marx’ın deyişiyle “değerin değer üretme gücünün yarattığı bağımsızlığın” sınır tanımamasının örnekleri.
Kısaca toparlarsak, insanlığın şu kısa sosyal medya macerasından çıkardığımız kadarıyla büyük imkanlar kadar büyük sorunlar da birikiyor. Kişisel her bilgiyi mülk edinme, merkezileştirme ve bunu değer paylaşımında kullanma yarışı sınır tanımıyor. Marx’ın altını çizdiği mülkiyet meselesi dönüp dolaşıp yine karşımıza çıkıyor.
Dipnotlar
- i S. Zuboff, Surveillance Capitalism, Profile Books 2019.
- ii S. Zuboff, aynı yayın.
- iii Bilindiği gibi, Trump’ın seçildiği ABD seçimlerinde, insanların facebooktaki davranışlarından, oy verme konusunda kararsız ama cumhuriyetçi seçmen tespit edilmişti. “Sandığa git” diyen doğrudan hedefe yönelik reklamlar bu kitleye ulaştırılmıştı.
- Facebook’un; hesabını kapayanların verilerini hiç bir zaman silmediği ve kullanmaya devam ettiği, kullanıcının özel dediği bilgiyi açan website değişiklikleri yaptığı, üçüncü şirketlerin ve reklam şirketleriin kişisel verilere erişebilmesini mümkün kıldığı web sitelerine konulan Facebook-Like butonları aracılığı ile facebook kullanıcısı olmayanlardan ve bu butonu tıklamayanlardan dahi veri topladığı ortaya çıkmıştı.
- https://www.bbc.com/news/business-11945875
- vi E. Morozov, Save Everything Click Here, Penguin Books, 2013
- S. Zuboff, el koyma yoluyla birikim, ilksel birikim, davranışsal artı değer, mülksüzleştime kavramları üzerinden açıklama yapıyor.