Yakıp Kavuran İşsizlik – M. Sinan Mert
5 yıldır iş arayan bir genç, Eyüp Dal, son olarak başvuru yaptığı Gaziantep Şahinbey Belediyesi’nden de olumsuz yanıt alınca, abisinin verdiği harçlıkla aldığı bir bidon benzinle kendisini yaktı. 4 gün hastanede tedavi gördükten sonra hayatını kaybetti.
Türkiye’de işsizlik oranları tarihi zirvesine ulaşmış durumda. İşsizlik %15’lere dayandı ama bir yandan da işgücüne katılma oranı giderek düşüyor. OECD ülkelerinde ortalama işgücüne katılma oranı %72 iken Ocak 2019 değerlerine göre %52,2, istihdam oranı ise %44,5. Çalışanların neredeyse %60’ı hizmetler sektöründe istihdam ediliyor, inşaatın istihdama katkısı neredeyse sıfırlanmış vaziyette.
Hükümetin işsizlikle mücadele konusunda sermayeye “n’olur üç beş kişi fazladan çalıştırsanız” diye avuç açmaktan başka bir politikası yok. Türkiye’nin kısa yoldan zengin olmanın kitabını yazmış sermayedarları ise istihdama teşvik adı altında sağlanan paketlerle işsizlik sigortası fonunu boşaltmakla meşguller. İşsizlik sigortasının geçtiğimiz yıl sadece %11 değerlenmesi, işçilerin parasının devlet bankaları eliyle sermayeye ucuz kredi olarak akıtılmasının bir sonucu. Türkiye kapitalizmi her açıdan devasa bir başarısızlığın adı. Bunca teşviğe rağmen, ülkede yaşayanların yarısına bile iş sağlayamayan bir düzen bu. Teknoloji üretemeyen, işgücünün verimliliğini her açıdan yetersiz bir eğitimle körelten, kupon arazi üretemediğinde ne yapacağını bilemeyen bir fecaatın kurbanları olarak yaşamaya zorlanıyoruz.
Kapitalizmin genel eğilimi teknolojinin işgücünün daha geniş kesimlerini vasıfsızlaştırması ve ikame etmesi yönünde. Sermayenin işçi sınıfı üzerindeki denetimini arttırmasının en önemli aracı haline dönüşen teknolojik gelişmeler, artık sadece kol emeğini ve mekanik işleri değil yaratıcılık gerektiren kafa emeğini de ikame etmenin peşinde. Doktorların ve avukatların önümüzdeki birkaç sene içerisinde en önemli rakipleri algoritmalar olacak.
Türkiye henüz bu dalganın etkilerini çok da hissetmeden giderek kalıcılaşan bir kronik işsizlik sorunu ile karşı karşıya. Dışarıdan gelen ucuz paranın krediye ve borçluluğa dönüşmesiyle yaratılan iç talebe bağlı sermaye birikim rejimi sürdürülemez halde ancak Saray rejimin ve baş destekçisi sermaye fraksiyonlarının yeni bir birikim rejimi inşa edebilme kapasiteleri son derece sınırlı. Yaşanan politik krizin daha da şiddetlenmesine ve kalıcılaşmasına yol açan durum da bu.
Gelinen bu noktada, sermayenin krizin faturasını halka çıkarma planlarına karşı sosyalistlerin işçilere ve işsizlere ufuk kazandıracak, umut verecek bir mücadele hattı yaratabilmesi çok önemli. Sosyalistler olarak, düzenin politik krizine anti-kapitalist bir programla güçlü bir şekilde yanıt üretebilirsek toplumu konsolidasyon / restorasyon ikileminin ötesinde seçeneklerle karşı karşıya bırakabiliriz.
İşsizliğin böylesi seviyelere çıkması ve kalıcılaşması ise çalışma ile gelir elde etme arasındaki ilişkinin daha güçlü bir biçimde sorgulanabilmesini gerektiriyor. Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen toplumsal ilişkiler olması bunların neredeyse bir doğa kanunu olarak algılanmasını sağlıyor. Oysa ne fabrikadaki üretimin sonuçlarına fabrika sahibinin el koyması ne de işsiz kalan kişinin tüm gelir elde etme olanaklarının ortadan kalkması Allah’ın emri. Bugün kimse kendi ihtiyaçlarını üretmek için çalışmıyor, hepimizi toplum için üreten ve ihtiyaçlarımızı da toplumsal üretimden edindiklerimizle karşılayan insanlarız. Kendi irademiz dışında işsiz kaldığımızda bunun bedelini bireysel olarak ödememiz bir zorunluluk değil. Toplumsal üretim sürecinin özneleri olanların toplumun güvencesi altında olması gerekmez mi? Toplumun kendisi için üretim yapan bir insanı açlığa, muhtaçlığa, yoksulluğa terk etmesi ancak kapitalizm koşullarında mümkündür, kapitalizm aç kalma korkusuyla insanı işçi yapar ve üretme disiplini dayatır. İnsan emek gücünü satarak geçinmek zorundadır, emek gücünü satamazsa ailesiyle birlikte aç kalmayı göze alır. Her alanda üretim patlaması yaşanan, krizlerin kıtlıktan değil bolluktan çıktığı, ileri kapitalist kimi ülkelerde paranın faizler negatif yapacak kadar ucuz olduğu bir dünyada işsizlik, işçiler isterse rahatlıkla ortadan kaldırılabilecek bir beladır.
İnsanın bir meta olmaktan çıkması, emek gücünün yeniden üretimi için gerekli metaların kamusallaşması ile mümkündür. Toplum bunu gerçekleştirebilecek kaynaklara fazlasıyla sahiptir. Dolar milyarderlerinin kasalarından fışkıran paralar insanca bir dünyanın inşa edilebilmesi adına kamulaştırılmayı bekliyorlar.
Türkiye’nin sosyoekonomik ve politik sistemi gibi küresel kapitalizm de sosyalizmin eşitlik ve özgürlük projesi olmadan giderek yönetilmesi çok büyük bir yıkım gerektiren problemlerle yüz yüze. Sosyalistler sahip oldukları program ve birikimin ne kadar kıymetli olduğunu fark ettiklerinde sömürülenlerin önüne çok daha ciddi seçenekler koymayı başaracaklardır.
Gencecik insanların işsizlikten yanıp kavrulmadığı bir düzeni kuracağız.