1 Mayıs Ve Demokratik Devrim Cephesi – M. Sinan Mert

Ancak yaşanan krizin sadece Saray’ın irtifa kaybından kaynaklanan bir politik sarsıntı olmayıp aynı zamanda bir siyasi sistem olarak Cumhuriyet’in ve bir iktisadi model olarak dış kaynak girişine dayalı iç talep eksenli büyüme ve birikim döngüsünün eş zamanlı tıkanmasından kaynaklı olduğu düşünülürse hem konsolidasyon hem de restorasyon cephelerinin kolay çıkış yollarının olmadığı da görülecektir.

Türkiye toplumunun sistematik ve tutarlı düşünce üretme konusundaki eksikliği, olgulardan aşırı sonuçlar çıkarma eğilimini güçlendiriyor. 31 Mart seçimleri sonrasında, genel olarak son derece umutsuz ve karamsar değerlendirmelerin hâkim olduğu çevrelerde şimdi de aşırı iyimser düşünceler ön plana çıkıyor. Bu tarz yorumlara göre AKP bitti, Erdoğan gidiyor, bu durumu terse çevirmek için CHP ile anlaşacaklar, normalleşmenin eli kulağında, MHP’nin ittifaktan çekilmesi ise an meselesi.

İktidar cephesindeki dağılma havasının elle tutulacak kadar somutlaşması bu iyimser varsayımları güçlendiriyor. Ancak daha henüz yeni başlayan bir değişim sürecini, sonlanmış ve olgunlaşmış bir biçimde algılamak oldukça yanlış. Önümüzde hala gerçek anlamda üç seçenek var: iktidarın konsolidasyonu, restorasyon ve demokratik devrim. Saray rejiminin, yaşadığı tüm zorlanma ve krizlere rağmen yenildiğine ikna olmamız için çok erken. Bundan sonraki sürecin tonu ile ilgili en güçlü işaretleri YSK’nin neredeyse aylarca süren Hindistan’daki muadillerine benzettiği 31 Mart yerel seçimin sonuçlarının açıklanması ile anlayabileceğiz. 7 Haziran sonrasındaki iç ve dış konjonktürü yeniden yaratmak iktidar açısından ne kadar zor olsa da niyetin yeni bir püskürtme harekâtı olduğu çok açık. Ancak ekonomik tablo ile ABD-Rusya arasında sıkışma hali bu niyetin kuvveden fiile geçmesini son derece güçleştiriyor. Putin’i Suriye konusunda yanında tutabilmek için S-400’ler konusunda kesenin ağzını açan Türkiye bu hamlesiyle en çok silah ithal eden 15 ülke arasında harcamaları en hızlı artan ülke unvanını kazanıyor. Ekonomide ise işler giderek çığırından çıkıyor. Devlet bankalarını fonlayarak iç piyasayı canlandırma hamlesi uluslararası sermayenin öfkesini çektiği için dolar bir kez daha yönünü yukarı çevirdi. Bu kıskaçlar, Saray’ın aşırı fevri hamlelerini frenlemekte ancak yenilginin geri döndürülebileceği düşüncesini de tam olarak ortadan kaldırmaya yetmiyor.  

Restorasyon cephesinde ise Türkiye ittifakı söyleminin bir yankı bulduğu gözleniyor. Böylesi bir yaklaşım esas olarak politik krizi, ekonomik kriz konusunda sermayenin tüm kesimlerini yekvücut hale getirmek için bir araç olarak kullanmak isteyen finans kapitalin, TÜSİAD’ın niyet beyanı olarak da okunabilir. AKP’ye yakın Anadolu sermayesi ise krizin zorlu günlerinde bütünüyle ayrıcalıklı ve avantajlı konumundan uzaklaşmak istemediği için de seçimlerin yenilenmesi ve tansiyonun yükseltilmesi yönünde bir yöneliş sergiliyor. “Kızgın demiri daha da kızdırma” tutumunun devrimci sonuçlara gebe bir yaklaşım olduğunun altını çizmek gerekiyor. Sürekli olarak irtifa kaybeden bir iktidarın tabanını genişletmekten ziyade dar tabanına sarılması onu mecburen daha da saldırgan ve kırılgan hale getiriyor. Saray genel olarak düzene istikrar kazandıran ancak kendisini iktidar paylaşmak zorunda bırakan bir çareyi şu aşamada kabul etmemek için tüm olanakları zorlayacaktır.

Demokratik devrim cephesi ise şu aşamada büyük ölçüde restorasyon cephesine yedeklenmiş durumda ve kendisine ait bir seçenek ortaya koymuş değil. Ancak yaşanan krizin sadece Saray’ın irtifa kaybından kaynaklanan bir politik sarsıntı olmayıp aynı zamanda bir siyasi sistem olarak Cumhuriyet’in ve bir iktisadi model olarak dış kaynak girişine dayalı iç talep eksenli büyüme ve birikim döngüsünün eş zamanlı tıkanmasından kaynaklı olduğu düşünülürse hem konsolidasyon hem de restorasyon cephelerinin kolay çıkış yollarının olmadığı da görülecektir. Dış siyasetteki tıkanmayı öncelikle Kürt Sorunu’nun barış içinde çözümünü esas alarak aşmayı hedefleyecek, ekonomik krizin faturasının emekçilere çıkarılma çabalarına karşı etkin bir politika uygulayacak, emeği bir meta olmaktan çıkaracak şekilde güvencesizliğe karşı toplumsal dayanışmayı merkeze alacak, işçi ailelerinin yarına güven içinde bakabilmesini temel pusula haline getirecek, çok yönlü bir eşit yurttaşlık programını hayata geçirebilecek bir politik odak potansiyel olarak mevcuttur. Yaşanan krizin çok yönlülüğü demokratik devrim cephesini hayatın ön saflarına itiyor ancak bu cephenin asal aktörleri bu ölçüde kapsamlı bir rolü kendilerine atfedemiyor, kendilerini restorasyon cephesi içinde belirginleştirecek hamleler yapamıyorlar. Demokratik devrim cephesi kendisini inşa edebilmek için hem faşizme karşı en geniş birlikteliğin savunucusu olup hem de bu cephenin finans kapital tarafından çizilen sınırlarını özellikle emekçi sınıflar nezdinde teşhir edecek bir politik hattı da görünür kılabilmek durumundadır. Bu görevin ikinci boyutunu unutarak ilkine sıkışmak demokratik devrim cephesini atalete sürükler.

1 Mayıs 2019 demokratik devrim cephesinin kendisini inşa etmesi noktasında oynayabildiği rol oranında anlam kazanacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları