Hapır Hupur Devlet Malın Yiyene, Ol Müslümanlık Zırhın Giyene, Ne Mutlu Türk’üm Diyene – Hıfzı Süha Ölçer

Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!

Memleketin millî ve manevi değerlerine bağlı, hepten göbeği yağlı, sakallı ve dahi yeşil sarıklı, bir karıncayı bile ezmez, incitmez; lakin kendinden olmayanı asıp kesmekte gözünü bile kırpmaz çarıklı erkân-ı harbin varlık sebebi, Cenâb-ı Mevlâ’nın yeryüzündeki uzun gölgesi, ahir zaman halifesine buğz içindeki hain kullar, gün gelecek nihayet muradına erecekler. Hafazanallah, her bahar sağ kulağının üzerine yatar da, olan biteni, sarayın bahçesine kadar uzanan her bir dikeni görmezden gelir ve dahi vakit bu vakittir diyerek, arlanıp utanmaz, her türlü hile hurda ile donanmaz, kılıcı kuşanmaz isek vay halimize, a cancağızlarım!

Yenilgi yenilgi büyüyen, büyüdükçe de memleketi yekten yutan, baştan başa kurutan ve dahi maziye rahmet okutan her bir zaferin ardından velev ki kaderde yenilmek de var ise, göklerden gelecek kararı bile takmaksızın arkamıza mukayyet olmak iktiza eder.

Saltanat elden gidende, ümmetin başı gözden düşende, hilafetin yerinde yeller estiğinde, eski defterler bir bir önümüze serildiğinde; çiçekler açtığında, kuşlar öttüğünde, yaz gelip güneşli günler tekrar görüldüğünde, nice olur halimiz, ahvalimiz, ey ihvanlar!

Sulh ile serbestlikte inatlaşıp cümle yaratılmışları kendi gibi bilen bazı zekâ sahipleri, beka mevzuunda hep yan çizerek, cihanda bir tek böceği bile düşman ilan etmekten geri durmayan Uzun Sultan hazretlerini zıvanadan çıkarmakta ve dahi yer yer zırvalamakta adeta tarih yazdırmaktalar.

Yekpare memleket sevdası ile tek çarenin kılıç ve dahi sopa zoru olduğunu müdrik hünkârımız ile sadık kullarına karşı ayrı ayrı fırkalar halinde ittifak eylemekten bile çekinmeyen bazı yüzsüzler, tarihe adını kanlı fetihlerle, fitne fesatla, nice dul ve yetimin ahını almakla yazdıran mübarek ecdadımızın tohumlarını atıverdiği asırlık çınarı yerinden sökerek, türlü türlü ağaç fidanı ve dahi envai çeşit çiçek fidesini dört bir yana dikmekle meşguller. İşbu utanmazlar, her önüne gelen bağa, bostana ve de bizatihi devletin bahçesine girerek ileride rengârenk, boy boy mahsuller verecek tohumları serpiştirmekten de geri durmuyorlar.

Binâenaleyh, dağı, taşı ve dahi her suyun başını mesken tutan; nice şahlara sultanlara, ağalara hanlara pabuç bırakmayıp burunlarından fitil fitil getiren eşkıya namzetleri, âlemlere posta koymak üzere gönderilen devlet-i aliyye-i kibriya efendimiz, gönüllerin sultanı Receb-ül Tayyip hazretlerinin sünnetine aykırı hareket etmekle kalmayıp, idare-i hilafet ve dahi hukuk-u şeriata karşı ahaliyi kışkırtarak akıllarını başlarına almaya ve de hür iradelerine sahip çıkmaya teşvik ediyorlar.

Din-devlet, ezan-bayrak, elma yanak-badem bıyık düşmanı teni yanık işbu alıklar, bütün kasaba, köy, bucak, vilayetlerde tozu dumana katarak; hiçbir faniyi ötekileştirmemiş, komşunun tavuğuna kışt dememiş, herkesi düşman bellememiş, vicdanı körelmemiş, hak bildiği yoldan zerre dönmemiş kafadarlarla yekvücut olup, emeli çok uzun, lakin akıl sermayesi pek kısa Beştepe fatihi zatın saltanatına gölge düşürmekteler.

Mamafih, saraya varan köprülerin altından çok sular geçtiğinin pek farkında olmayan ve hâlâ çokluk, yokluk derdindeki işbu hain kullar, gayelerine erişmek içün her türlü yol ve yordama başvuruyorlar. Bozuk olunca iman, ne cin tanır ne şeytan, ne saltanat tanır ne de sultan, ey ümmet-i Muhammed!

Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya nimetlerine dadanıp, ötekinin berikinin kanı, canı, malı ve dahi namusuna göz diken; yarın ölecekmiş gibi beş vakit namazında niyazında ahretine yatırım yapan muhterem mü’min kullarının her daim teveccüh ve dahi itimadına nail olmuş Uzun Sultan hazretlerinin kıymetini bilmeyen işbu dinsizlerin kısmetine düşen bolca eziyet ve cefa, mahrumiyet ve ezadır. Vur vur cümle imansızlar inlesin, ezanlar susmasın, bayrak inmesin, mehterimiz gümbürdesin, Haçlı artıkları dinlesin, gayri!

Sultan-ı şahanemiz, velinimetimiz Tayyibullah efendimizden gayri muzaffer yoktur; saltanat pek hoştur, yolu yokuştur, elden giden geri gelmiyor, bu ne bela çetin bir iştir diyerek şafak vakti işe koyulan, gözünü kan, yüreğini kin bürümüş yerli ve millî vatan evlatları ile Harunlarla birlikte yola revan olup, bilahare Karunlaşan mümtaz yol arkadaşları var olduğu müddetçe boyun bükmek yok bize.

Zafer İslam’ın; bu han-ı yağma, azgın iştiha, taşınır taşınmaz bunca mal mülk, devasa servet Müslüman’ın hakkıdır. Konu komşusu aç ve açıkta iken, yalılarda saraylarda sefa süren tokların halinden rahatsızlık duyup, fitne ve kargaşaya sebep olan haddini bilmezler bizden değildir. Bir eli yağda bir eli balda hapır hupur devlet malın yiyene, ol Müslümanlık zırhın giyene, ne mutlu Türk’üm diyene!