İkra (Oku) – M. Sinan Mert
Önce en yakınımızdaki dostlarımız her sabah Mahallenin sokaklarında bir dolaşmazsa, gelip selamımızı sabahımızı almazsa, “okumayı bir direnişe dönüştürmezse” bu büyük yolculukta hepimiz biraz daha güdük ve yalnız kalırız.
Kuran’ın ilk ayetinin “ikra” olmasının anlamı nedir? Yukarı Barbarlık aşamasına ulaşmış ve kenti kurmuş olan Arapların plebyen (sonradan gelen, ticaretle zenginleşen ama iktidarda olmayan) unsurları, kent içindeki güç dengelerini dönüştürmek için kendi dışlarındaki kitlelerin de desteğini kazanmaya ve ideolojik hegemonyaya ihtiyaç duymuşlardı. İhsan Eliaçık’ın “komünist ayetler” dediği Mekke’de gelen ilk on ayet en temelde sınıfsal adaletsizliklere ve yeniden paylaşıma dayanıyordu. İslam; bütün dinler gibi, öncelikle sınıfsal temelli bir söylem altında çok geniş ezilen yığınlarını birleştirerek Arap yığınlarını dünya tarihinin ana aktörlerinden birisi haline getirdi. Bir ideoloji olarak dinin gücü, milyonları ortak hareket ettirebilen bir kapasite yaratması tarihsel olarak devasa bir rol oynadı. İlk ayetin “oku” diye başlaması da yaratılan kolektif aksiyon yeteneğinin kaynağını göstermekteydi: Ezilenler, ezilmişliklerini bir inanç sistemi içinde anlamlandırabildikleri zaman ancak tarihsel bir güç haline gelebilirler. Ortada böylesi bir inanç sistemi yoksa kurtuluş için mücadele de yoktur. İdeolojik hegemonya yoksa siyasi hegemonya da yoktur.
Sapiens kitabının yazarı Harari de en çok bunun altını çiziyor. Homo Sapiens’in dünyayı yöneten tür haline gelmesi ideolojilere inanabilmesinden ve bu inançla kendi içinde koordine olabilme yeteneğinden kaynaklanıyor. Doğal halindeki insan için bir arada bulunmak maddi bir zorunluluktu ve ideolojinin rolünü klanın, kabilenin hayatta kalabilmek için gerekli olan asgari zemin olması sağlıyordu. Klanın dışında kalmak zaten ölmek anlamına geldiği için ideolojinin etkinliği totem ve tabu seviyesini aşabilmiş değildi. Ancak üretici güçlerin gelişmesiyle yaşam koşullarının bireysel olarak temini de mümkün hale geldikçe ideoloji giderek sofistike bir biçim kazandı ve normal şartlarda atomize olabilecek insan topluluklarını bir arada tutabilecek temel güç haline geldi. Mitolojinin ve felsefenin gelişmesi de bu yetkinleşmenin ihtiyaçlarını karşıladı.
Marksizmin de sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan işçi yığınlarını gerçek bir maddi güç haline getiren tarihsel rolü en az tek tanrılı dinlerinki kadar büyüktür. Normal şartlarda kendi yaşamsal dertleri ile meşgul, özgüvensiz, kendilerini sömürenlerden ziyade birbirleri ile rekabet halindeki işçiler Marksizmin sömürüyü ve sınıflı toplumu çözümlemesinin gücüyle 20. yüzyılın kısa tarihinin en etkin yazıcısı haline gelmişlerdi.
Kapitalizmin 20. yüzyılın sonlarında gelen ve bugün ne kadar da kısa vadeli olduğu anlaşılan zaferinin postmodernizmin büyük anlatılara düşmanlığının popülaritesinin zirvesinde olduğu dönemle çakışması rastlantı değildi. Bugün bu sözde zaferin yaldızları dünyanın dört bir tarafında sapır sapır dökülüyor. Mavi gezegenin istisnasız her noktasında giderek şiddetlenen bir kaos hakim. Egemen sınıflar bu kaosa şimdilik hakim olabilmek için kasaba siyasetçisi kılıklı popülist-neofaşist laf tellallarının gölgesine sığınarak duruma idare etmeye çalışıyorlar ve ancak bunun sadece günü kurtarmak anlamına geldiğinin onlar da farkındalar.
Tarihin zembereği yıkıcı gücünü biriktirmeye devam ediyor. Kapitalizmin yarattığı bu büyük vahşeti düzeltecek, arazları ortadan kaldıracak bir düzeltme hareketi yolda. Ezilenleri birbirleri ile düşmanlık yapmaktan çıkaracak ve büyük bir öfkeyle, yıkıcı bir güçle çağın Ebu Süfyanlarının üzerine salacak mahşerin dört atlısına çevirecek ideoloji mayalanmakta. 21. yüzyıl sosyalizmi emekleme aşamasını Latin Amerika’da yaşadı ve bugün kendi krizini deneyimlemekte. Ancak küresel krizin ulaştığı boyut onun çok daha sağlam bir zeminde inşasını insanlığın büyük bir yıkımdan kurtuluşunun yegâne olanağı haline getiriyor.
Karşı Mahalle, işte bu yüzden bir kez daha “ikra(oku)” çağrısının ezilenlerin yeniden tarihin kurucu bir aktörü haline gelebilmesinin anahtarı olduğu inancıyla yayın faaliyetini sürdürmeye çalışıyor. Bir büyük mayalanmanın kendi has tadı olan bir zerresi olarak kendisini inşa etmeye çalışıyor. Karşı Mahalle, öfkelerimizle, ezilmişliğimizle ve umutlarımızla yeniden bir araya gelebileceğimiz, bunu nasıl yapacağımızı hiç durmadan ve heyecanla tartıştığımız, harekete geçme planları yaptığımız, diğer ezilen kardeşlerimizle aynı dalga boyuna geçmeye çalıştığımız bir mekân. Okumayı, paylaşmayı bir direniş haline getirdiğimiz bir kurtarılmış bölge. Birbirimizden öğrendiğimiz, birbirimize dokunduğumuz bir sohbet masası. Faşizmden kurtardığımız, rahat nefes alabildiğimiz, karabasana karşı yeniden ayaklanmanın yollarını aradığımız bir dört yol ağzı.
Ancak bu mahalleyi yeşertmenin yolu sahip çıkılmasından, paylaşılmasından ve birlikte büyütülmesinden geçiyor. Bir avuç dolar milyarderine, devletin zorbalığını kendi gücü sanan beyinsiz faşist kabadayıya, erkek zorbalığına karşı mayalanan bir büyük gücün damlası olmanın onurunu paylaşmak için Mahallemize daha çok sahip çıkmak gerekiyor. Önce en yakınımızdaki dostlarımız her sabah Mahallenin sokaklarında bir dolaşmazsa, gelip selamımızı sabahımızı almazsa, “okumayı bir direnişe dönüştürmezse” bu büyük yolculukta hepimiz biraz daha güdük ve yalnız kalırız.
Sömürü ve zulüm ise ezilenin yalnızlığından mürekkeptir.