Bizi Değil İş Cinayetlerini Durdursunlar

Ve bazen, Cengiz Fedakar’ın ölümünde olduğu gibi tüm deliller patronun suçlu olduğunu gösterse bile kendi ölümünden sorumlu tutulan yine işçi oluyor.

“Hakkını arayana hakkı verilmezse, aynısını evladında görür. Evladında görmezse torununda yine görür kızım. Ne demişler, dedesi koruk yemiş de torununun dişi kamaşmış. Yani bunlar hiçbir zaman unutulmayacak.” Bu sözler 15 Eylül 2018’de iş cinayetinde yaşamını yitiren Cengiz Fedakar’ın en büyük ablası Müslüme Çakar’a ait. Soruşturma dosyasına “gerçeğe aykırı rapor veren” bilirkişi hakkında suç duyurusunda  bulunulacağı gün, dertlerini anlatmak için ailecek bir minibüse atlayıp gelmişler. Adalet Sarayı’na giderken hikayesini yolda öğrenebildiğimiz Cengiz Fedakar’ın ailesinin ve avukatlarının anlattıkları, iş ‘kazaları’nın hem öncesi hem sonrasında, işçinin sorumlu tutulması konusundaki ‘ezberlerimizi’ pekiştirdi. Meseleyi politik kavramayan, iş cinayeti kavramına bile aşina olmayan dolayısıyla böyle bir mücadele içerisinde olmamış ve yalnızca bir evrak dosyası olarak bakan savcılar var. Bilinçli bir yönelim olarak iş güvenliği politikası işyerlerinde yok. Türkiye’de işçiler örgütlü değil. Bunlar tüm süreçlerde olduğu gibi soruşturma makamına da yansıyor. Araştırılması gereken hususlarla yeterince ilgilenilmiyor. Ve bazen, Cengiz Fedakar’ın ölümünde olduğu gibi tüm deliller patronun suçlu olduğunu gösterse bile kendi ölümünden sorumlu tutulan yine işçi oluyor.

Cengiz Fedakar, Çorlu’da bulunan Boyko Tekstil’de yıllardır çalışan 20 yıllık deneyime sahip bir elektrik ustası. Ana binaya ek olarak yapılan kaçak binanın çatısına kamera tamir etmek üzere çıkarıldığı sırada elektrik akımına kapılarak yaşamını yitiren bir işçi. ‘Kazanın’ oluşu, işverenlerin iddiasına göre şöyle -çünkü ne tanık ne de kamera görüntüleri var- :  Cengiz binanın çatısına kopan kamera kablolarını onarmaya gidiyor. “Kamera kablosunu bulunduğu alanın karşısına götürmek yerine atarak, orta gerilim hattına kapılmıştır ve yaşamını yitirmiştir.” Ancak Cengiz’in üyesi olduğu Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası(BATİS)’nın avukatı Sevgi Evren, işverenin iddialarını çürütecek nitelikte verilere sahip olduklarını söylüyor. Öncelikle bahsi geçen kamera kablosunun metal aksamlarının açık olmadığı, PVC ile kaplı olduğu dolayısıyla yalıtkan bir maddenin elektrik geçirmeyeceğini aktaran Evren, Cengiz’in bu şekilde yaşamını yitiremeyeceğini söyledi. Esas dikkat çekilmesi gereken konu ise çok tehlikeli olan bu onarım sırasında hiçbir iş güvenliği tedbirinin alınmamış olması. Cengiz’in kamera kablosunu onarımı için çalıştığı alan orta gerilim hattı ile yüksek gerilim hattı arasında bir yer. 36.000 kw olan orta gerilim hattı ile 164.000 kw olan yüksek gerilim hattının tam ortasında çalışan bir işçi için hiçbir güvenlik önlemi alınmamış. O gün çatıya tek başına ve hiçbir koruma olmaksızın çıkarılmış. Avukat Evren, alınması gereken önlemleri “Çok tehlikeli bir akım olan orta gerilim hattı bile insanların doğrudan temasının engelleneceği korumaya sahip olmalı. Orta gerilim hattındaki elektrik enerjisinin kesilmesi lazım. Kesilmiyorsa bile çevresinde koruma tedbiri olması ve oraya yaklaşılmaması lazım. Ya da işçinin üzerinde iletkenliği engelleyecek, eldiven ve ayakkabıların standartlarına uygun yalıtkan bir şeyler olmalı ki o elektrik vücuda geçmesin.” şeklinde sıralıyor. Ayrıca orta gerilim hattında bulunan elektrik akımının dehşetinden bahsetmek için şu örneği de bizimle paylaşıyor: “Puslu havalarda orta gerilim hattının çevresinde oluşan manyetik alana kuşlar çarparsa çekiyormuş. İletkenleştiği için kuşlar ölüyor. Arkadaşımız ve sendika üyemiz Cengiz işte böyle dokunduğu an öldürecek bir akımın içerisinde hiçbir güvenlik önlemi alınmadan çalıştırıldı.”

Bu sırada Boyko Tekstil Şirketi, Cengiz Fedakar’ın ölümündeki sorumluluğu başından savmak için TREDAŞ(Trakya Elektrik Dağıtım A.Ş)’ın sorumlu olduğunu iddia ediyor. TREDAŞ bu iddia karşısında bir inceleme başlatıyor ve Cengiz’in yaşamını yitirdiği ek binanın kaçak olduğunu ve bağlanan elektrik hattının onaylanmamış olduğu tespitini yapıyor. Normalde orta gerilim hattının, yüksek gerilim hattını kurmakla yükümlü olan TREDAŞ’a başvurulup denetlenip onaylandıktan sonra kurulması gerekiyormuş. Ancak yapılan incelemede böyle bir başvurunun olmadığı ve Boyko Tekstil’in kendi kafasına göre orta gerilim hattını çektiği anlaşılıyor. Evren, “Ne Organize Sanayi Bölgesi’nde kaydı var ne TREDAŞ’ta kaydı var. Bu kaçak işletmenin kaçak bölümünde arkadaşımız yaşamını yitirdi.” diyerek, konuyu iki gün önceki (14 Şubat 2019) basın açıklamasının nedenine getiriyor. “Soruşturmayla ilgili rapor hazırlayan; kaçak bina var, kaçak elektrik tesisi var, orta gerilimde koruma yok, tek başına çıkarılıyor, alanda kamera yok diyen bilirkişi yine de Cengiz’in ölümü konusunda Cengiz’i suçlu buluyor. Aynı bilirkişi, işyerinde “yüksekte çalışma tehlike ve risklerinin değerlendirilmediğine” dair kendi tespitleri olan bilirkişi. Risk değerlendirmesi raporu alınmadan işbaşı verilmez. Risk değerlendirmesi yapılmış ama yüksekte çalışma ilke ve kuralları tespit edilip risk değerlendirmesi yapılmamış. Bunu bilirkişi kendisi tespit ediyor, sonra Cengiz’in kusurlu olduğunu, işverenin kabahatli olmadığını söylüyor. Böyle bir gerçeklik yok, çocuk kandıramazlar. Böyle bir usulsüzlük yok. Suç işlemiş durumdadır bilirkişi. Bilirkişiler gerçeğe aykırı davranamazlar. Ailesi bugün bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunacak. Buna karşı da mücadele etmek zorundayız. Tarafsız olmak zorundalar, gerçeği ortaya koymak zorundalar. Bunun yeminini ediyorlar mesleğe başlarken. Aykırı olanların da cezalandırılması gerekiyor.”

Bu rapor karşısında Cengiz Fedakar’ın eşi Fatma Fedakar da “soruşturma makamını etkilemeye yönelik gerçeğe aykırı bir nitelik taşıdığı” gerekçesiyle Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunmak istedi. Şikayetini bildireceği gün aynı zamanda iş cinayetleri ve iş güvenliği önlemleriyle ilgili kamuoyu oluşturmak için de bir basın açıklaması gerçekleştirmek istediler. Ancak Cengiz Fedakar’ın eşi, annesi, iki ablası, abisi, yengesi, bacanağı, BATİS’ten arkadaşları ve avukatları yapmak istedikleri basın açıklamasıyla ilgili polis engeliyle karşılaştılar. Yürümekte zorlanan anneleri için yavaş adımlarla Çorlu Adalet Sarayı avlusuna giren aile “Kaza değil cinayet, kader değil katliam. Gerçek sorumlular yargılansın” pankartı açtı. “Çalışırken ölmek istemiyoruz” yazılı dövizlerini de açmaya hazırlanan ailesi ve arkadaşlarının yanına hemen polisler gelerek burada ne yapmaya çalıştıklarını sordu. Henüz basın açıklamasına geçilmemişti ki etraf onlarca polis ve güvenlik görevlisiyle doldu ve basın açıklamasına izin vermeyeceklerini söylediler.

Ailesi ve arkadaşlarını dışarıya çıkarmaya çalışırken pankartı da ellerinden almaya çalıştılar. Ancak Avukat Evren’in ısrarlarıyla Adalet Sarayı’nın avlusu dışında açıklamaya izin vereceğini söyleyen polisler bu kez de kaldırım yolunu işgal ettiği gerekçesiyle engellemeye çalıştılar. Açıklama için gösterdikleri yer ise Adalet Sarayı’nın karşısındaki betonlardan, birkaç salıncak ve kaydıraktan başka bir hiçbir şey ve hiç kimsenin olmadığı park oldu. Bu noktada, ailenin haklı öfkesiyle karşılaştılar. “Derdimizi kuşa, ağaca, toprağa mı anlatalım? Adalet istiyoruz, bu isteğimizi de Adalet Sarayı önünde yapmamızı istemekten daha doğal ne olabilir?” tepkisi Cengiz Fedakar’ın yengesinden geldi. Cengiz’in büyük ablası ise ağlamaya başlayan annesini göstererek “Bu 80 yaşındaki kadına yazık değil mi? Bizim canımız yanıyor. Adalet istiyoruz. Bizi oradan oraya sürüklüyorsunuz” dedi. Ailesi, avukatları ve arkadaşları bir kez daha başka yere gitmeyeceklerini belirttiler ve BATİS üyesi Hakan Gürses basın metnini okumaya başladı. Basın metninin ardından Cengiz’in eşi Fatma Fedakar ve avukatı Sevgi Evren şikayetlerini savcılığa sunmak için içeri girerken, bu engelleme karşısında sinirleri bozulan aile üyeleri hala bütün bu haksızlıklar karşısındaki şaşkınlıklarını gizleyemediklerini söylüyorlardı.

Eşi Fatma Fedakar “Eşimin ölümünden önce de adalet yoktu ki ölümünden sonra olsun. O kadar yoğun çalıştırıyorlardı ki! Bazen işten eve daha yeni gelmişken, yemeğe oturmamışken, duş almamışken çağırıyorlardı. Telefonu kapalı olunca gelip evden alıyorlardı. Çok çalışıyordu.” derken Cengiz’in bacanağı ise “36 saat aralıksız fabrikada kalıyordu bazen, 36 saat ne demek” diyerek işçilerin sömürülmesinden bahsetti. Abisi “Önlemler alınsaydı benim kardeşim yaşayacaktı. İş güvenliği önlemlerini almayarak, sırf üç lira gitmesin diye işçilerin canına kıyıyorlar. Bir can bu kadar ucuz olmamalı.” dedikten sonra Boyko Tekstil’den ailenin yanına anlaşma yapmak için geldiklerini öğreniyoruz. Cengiz’in küçük ablası “Kardeşimizi parayla satmamız isteniyor. Ne yapmaya çalışıyorlar? Diyorlar ki Müslüman bir ülkeyiz. Hani o zaman nerede adalet” dedi. Cengiz’in eşi Fatma Fedakar, kendisiyle anlaşmak için Cengiz’i işçi olarak göstermeye ve maaş vermeye devam edeceklerini söyleyen işverene “Siz benim eşimi saatlerce çatıda unutmuşsunuz. Özür dilemek yerine anlaşma peşindesiniz” diyerek tepkini göstermiş. Bilirkişi raporunun haksızlığından bahsederken “Daha önceki iş kazalarından belli. Üstünü örteceklerini tahmin ediyorduk ama Cengiz’i bu kadar suçlayacaklarını beklemiyorduk. Cengiz’in yaşam hakkını bile bile elinden aldıklarını ispat etmek için buradayız. Suç duyurusunda bulunduk.” diyerek sözlerini tamamladı. Son olarak BATİS’te sendikal faaliyet yürüten Cengiz’in yakın arkadaşı Yahya ise “Birlikten kuvvet doğar diyerek emeğimizin hakkını savunmamız lazım. Hakkımızı bizden başka savunacak kimse yok. Her alanda örgütlenmemiz ve sendikalaşmamız lazım. Bu kazaların önüne geçmek için başka çaremiz yok.” dedi.

Cengiz Fedakar’ın hikayesi… Türkiye’nin üçüncü büyük organize sanayi bölgesi olan Tekirdağ’da önemli markalara üretim yapan böyle büyük fabrikalarda ve işyerlerinde hala böyle iş cinayetlerinin yaşanıyor olması; hazırlanan raporlarda tüm deliller ortadayken ve bunlar kabul edilmişken hala işçilerin sorumlu tutulması; küçük bir şehrin bir ilçesinde yapılacak iki dakikalık bir basın açıklamasını engellemeye çalışan polisten tutalım da hakkını arayan işçileri, hepsini verdik bizden bir şey beklemeyin, diye azarlayan cumhurbaşkanına kadar emek politikasının umursamazlık, vahşet ve sömürü temelinde inşa edildiğinin kaç yüz bininci göstergesi! Ne demişti Müslüme Teyze, “Yani bunlar hiç unutulmayacak!”