Gençlik ve Devrim – Eren Devran

Bugün bizim kuşağımız yeniyi kurma görevini ve önderleşmeyi, arasındaki müthiş farklara ve değişimlere rağmen önceki kuşaktan beklemektedir. Faşizmin de yarın devrilecekmişçesine saldırması politik seviyesi zaten düşük olan devrimci gençliğin önderleşmesini geciktirmektedir.

Son dönemlerde konuşulan önemli konulardan biri devrimci hareketin durumu. Peki öğrenci gençlik hareketi ne durumda? Biz de içinde bulunduğumuz gençlik hareketine bir bakalım istedik. Öncelikle birkaç cümle ile bugünkü kuşaktan bahsedelim, ardından devrimci gençlik hareketinin durumunu analize girişelim.

Gençlik yapıcıdır, dinamiktir ve gelecektir. Yani becerileri doğrultusunda kurucu olma misyonuna sahip; atak, hareketli ve militandır. Her dönemin gençliği, geçmiş kuşaklardan aktarılan ya da aktarılamayan -kuşağın kendi oluşturduğu, deneyimlediği- şeylerle şekillenir ve o dönemin kuşağı oluşur. Peki gençliğe biçilen en önemli özellik ya da gençliğin doğalında da gösterdiği en önemli özelliği ne diye soracak olursak, o da geleceği kurmadaki edindiği öncülüktür. Peki kuşağımız bugün bu öncülüğü ne kadar gösteriyor?

Bugünkü kuşağı ‘Z Kuşağı’ ya da politik ifade ile ‘Gezi Kuşağı’ diye isimlendiriyoruz. Teknolojiyle arası iyi olan, kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıkmaya çalışan ve geçtiğimiz senelerde bunun için kuşağa da politik ismini veren büyük bir direniş gerçekleştirmiş bir nesil. Bu hak ve özgürlükleri için mücadele etmenin yanı sıra gelecek için kendine misyon biçmiş bir kuşak olduğunu da söyleyebilir miyiz? Yani açarsak kendi ya da toplumun geleceğini düşünen, tasarlayan ve bu gelecek için mücadele eden bir kuşak olduğunu söyleyebilir miyiz diyoruz. Bugün için bunu söylemek biraz güç. Gençliğin yarın için tam bir tahayyülü yoktur. Burada bir parantez açmak yerinde olur. Bugün sistemle gençlik arasında uzlaşmaz bağlar vardır. Gençlik yaşadığı düzenden memnun değildir. Buradaki eksik nokta ise bu memnuniyetsizliğin tam olarak devrimci kanala akamamasıdır. Bu kötü özelliğin devrimci gençliğe de sirayet ettiğini görüyoruz.

Daha da açarsak; Sovyetlerin dağılışıyla beraber yaşanan sosyalizme küskünlük, beraberinde sosyalizmi yakın bir hedef olarak görmeyip ‘ütopyalaştırma’ oldukça yaygın bir şekilde görülmüştür. Burada postmodernizmin önemli bir etkisinden de bahsedebiliriz. Bu etki geçmişe ve geleceğe olan umursamazlık ve bugüne yani ana verdiği önem -ki bu ‘carpe diem’[ ismine çevremizde çokça rast geliyoruz- bu gençliğe boylu boyunca sirayet etmiştir. Burada bizim gözümüze çarpan en önemli şey bu gibi düşüncelerin etkisiyle gençliğe bulaşan politik yetersizliğin verdiği savrulma.

Ne demek istiyoruz?

Temelsiz fikirlerin, ideolojik saçmalıkların havada uçuştuğu bir ortamda devrimcilerin en büyük silahının ideoloji olduğunu söylüyoruz. Birçok ideoloji ve o ideolojilerin getirdiklerine karşı (postmodernizm, post-Marksizm vb.) sağlam bir Marksist ideolojik birikimle cevap verilmezse düşünceler de bu ortamda savrulur gider. Evet, tabi tek başına ideoloji de yetersizdir. Onu bir zırh bilip kuşanıp bunun da pratikte karşılığını vermek gerekir. Bu görülen ideolojik ve politik eksikliğin verdiği şey, geçmişten aldığımız teorik ve pratik deneyimler ile gelecek arasında kurduğumuz bağın zayıflayıp kopması. Bu da kendini ufuk kopması ve devrimden uzaklaşma olarak gösteriyor.

Bir devrimci hareketin planı vardır, bu planın nihai hedefi yaşanan sınıf eşitsizliğini tamamen ortadan kaldıran devrimdir. Peki hedefi devrim olmayan bir sol hareket ne yaşar en basit ifadeyle savrulur, liberalleşir, gelecekten beklentisi olmayan ve bunun için mücadele de etmeyen, gündelik çözümlerle uğraşan sivil toplumcu bir görünüme dönüşür. Zor dönemlerden geçerken yaşadığı koşulları kavrayamaz, kavrasa da zor günlere uygun hareket planı olmaz, hatta belki buna ihtiyacı olmadığını düşünür. Beklemediği bir zayıflamayla karşılaşınca da çok çabuk çözülür, dağılır. Faşizm bugün amansızca saldırıyor ve gençlik hareketi de yukarıda bahsettiğimiz durumların bir izdüşümünü yaşadı, yaşıyor. Burada faşizmin gençliği tam anlamıyla yıktığını söyleyemeyiz. Evet, bu saldırıları püskürtecek politik yanıtlar üretemedik fakat yenilmedik. Bu dönemsel gerilemenin ileriye dönük birikim sürecinin önünü kestiğini söyleyemeyiz. Geriletti ama üniversiteyi teslim alamadı.

Üniversite gençliği özellikle 2014 sonrasında düzenli saldırılarla karşı karşıya kaldı. Başrolünde devletin olduğu, kimi zaman faşist çetelerle kimi zaman da özel güvenliklerle gerçekleşti bu saldırılar. Barış Akademisyeni hocalarımızın ihraçları, üniversite gençliğine yapılan saldırıların bir dönemine denk geldi. Akademisyenlerin ihraçlarıyla beraber üniversite gençliğine yapılan saldırıların tek başına gençliğe değil üniversitelerin muhalif kimliğine yapılan saldırılar olduğu daha da net anlaşılır oldu. Tabi ülkedeki muhalefete yapılan saldırıların üniversiteye düşeniydi bizim yaşadıklarımız. Üniversite gençliği bu saldırıları karşılayamadı, genel geçer politikalar dışında bir çözüm üretemedi. Bununla paralel olarak, gençlik hareketi, önünü açacak bir politika da üretemedi. Bu da devrimci gençliği faşizmin saldırıları karşısında geri çekilmeye itti. Üniversite gençliğinde ön açıcı kimi çalışmalar vardır elbette. Bu topyekün bir sıçrayışı beraberinde getirmese de sıçrayış zamanına önemli bir birikme sağlayacaktır.

Devrimci gençlik hareketi ya da genel olarak devrimci hareket dönem dönem zayıflamış, geri çekilmeler yaşamıştır. Bu gibi dönemlerde ön açıcı olaylar ve bununla paralel ön açıcılar görülmüştür. Bu ön açıcılar genellikle üniversite gençlik hareketi içinden çıkmıştır. Kimi devrimci örgütler çok zor dönemler yaşamış bölünmüş ya da operasyonlar geçirmiştir. Bu gibi durumlarda da yine hareket içinden, özellikle üniversite gençliğinden, gelmiş kadroların canlandırmayı başardığı görülmüştür. Buradaki örnekler aslında gençlik hareketinin kendine biçtiği misyona bir vurgu yapmak içindir. Kendini öne atan, önderleşen, hareketin yükünü çeken gençlik. Gençlik bu önderleşmede belki teorik ve pratik hatalar çokça sergilese de hareket içerisinde gösterdiği irade, ufuk, inanç ve direnci çevresindekilere de örnek olmuştur. Bugün gençlikteki politik yoksunlukla beraber önderleşmede, hareketin yükünü çekmede ve ön açıcı olmadaki eksikliği görülmektedir.

Gençliğin önderleşme süreci zaten yeniyi kurma iradesinden ve ön açıcı olma pratiğinden gelir. Bugün bizim kuşağımız yeniyi kurma görevini ve önderleşmeyi, arasındaki müthiş farklara ve değişimlere rağmen önceki kuşaktan beklemektedir. Faşizmin de yarın devrilecekmişçesine saldırması politik seviyesi zaten düşük olan devrimci gençliğin önderleşmesini geciktirmektedir. Faşizm bugün bizi kabuğumuza itmektedir, bu kabuğa hapsolmamanın ve kabuğu kırmanın yolu ideolojik donanımımızı sağlamak ve örgütlenmekten geçmektedir. Ki bunların izleri de görülmektedir. İktidar her üniversiteye saldırdığında ‘politikaya bulaşmayan’ üniversitelilerin de tepkisini çekmektedir.

Son olarak postmodernizmin politizasyon/devrimcileşme sürecinde bir kopma yarattığı söylenebilir fakat bugün için ufaktan da olsa bu kopmanın örülmeye başlandığını görüyoruz, yaşıyoruz. Bu seferkinin daha sağlam olması tamamen bizim elimizin maharetindedir. Bu politizasyon sürecinin bir birikme olduğunu söyleyebiliriz.   

carpe-diem: anı yaşa