Stratejinin Sonuna Doğru – Mehmet Yılmazer

Bugüne kadar ezmekten, “çökertmekten” başka kelimeleri ağızına almayan Saray’ın çok küçük de olsa bir taviz vermesi, yumuşadığının değil, stratejik olarak tıkandığının bir kanıtıdır.

Aşağılama savaşları şiddetleniyor. Erdoğan Trump’ın danışmanı Bolton’u aşağılamıştı; cevap olarak Trump’dan “ekonominizi mahvederim” tehdidini aldı. Herkes “ey Trump” efelenmesi beklerken, Erdoğan “el yükseltemedi.” “Açıklama bizi üzdü” diyerek oldukça aşağıdan aldı. Ardından yapılan telefon görüşmesi sonrası “uzlaşma sağlandı” açıklaması yapıldı. Üstelik kurulacak güvenli bölgenin sorumlusunun Türkiye olacağını İbrahim Kalın açıkladı. Olayların kısa tarihine baktığımızda Kalın’ın açıklamalarının inandırıcılığı çok tartışmalıdır.

Kısa sürede yaşananlara “akıl erdirmek” neredeyse mümkün değil. Trump beklenmedik çıkışlar yapıyor, ardından inişe geçiyor. Ancak konumuz ABD yönetiminin dağınıklığı ve kafa karışıklığı değil; Suriye’de son yaşananların Saray’ın geleceğini nasıl etkileyeceğidir.

Son günlerde içeride iki önemli gelişme yaşandı. Birisi, iki komutanın geri görevlere alınmasıdır. 15 Temmuz sonrası yıldızları parlayan bu komutanlarla Saray’ın arası neden açıldı? Söylenenlere göre Fırat’ın doğusuna yapılacak harekat konusunda Saray’la görüş ayrılığına düşmeleridir. Komutanlar bu harekatın öncekilere göre çok daha fazla riskli olduğunu söyleyince geri görevlere çekilmişlerdir.

İkinci önemli gelişme, yıllardır süren tecritten sonra Öcalan’la kardeşinin görüşmesine izin verilmesidir. Bu gelişmede uzun süredir devam eden eylemler ve açlık grevlerinin önemli bir etkisi olmuştur. Aynı zamanda Beyaz Saray’dan yapılan “Türkiye’nin Kürtleri katletmesine izin vermeyeceğiz” açıklamasının da etkili olduğu yeterince açıktır. Ankara, görünüşü yumuşatma çabasına mı girmiştir? Belki… Ancak böyle adımların hiçbir inandırıcılığı olmadığı bellidir.

Ankara’yı etkileyecek iki önemli gelişme de Suriye’de yaşanmıştır. Trump’ın çekilme açıklamasından sonra Suriye ordusunun Menbiç’in kuzey batısına girmesidir. Böylece eski dengeler içinde kendine bazı manevra alanları yaratan Ankara’nın artık hareket alanı daralmaktadır. Amerika’nın Suriye’den çekilme hazırlığı-henüz çok belirsiz bir süreçten geçilse de, Türkiye’nin pozisyonunu çok sorunlu hale getirecektir.

Suriye’de diğer önemli gelişme Heyet Tahrir Şam’ın İdlib’te savaş başlatması ve ÖSO güçlerini İdlip’ten süpürmesidir. Bu durum Ankara’nın İdlip savaşını erteleme şansının tükenmekte olduğuna işaret ediyor. Yakında gerçekleşecek Putin Erdoğan görüşmesinde Ankara’nın ‘görevleri’ belki de son kez masaya yatırılacaktır.

Son gelişmeler Saray’ın iktidarını sağlamlaştırmak için yürüttüğü gerilim ve savaş stratejisinin önemli bir tıkanmaya doğru yol aldığını gösteriyor. Harekatla ilgili ordu içindeki görüş faklılıklarının derinliğini kestirmek zordur. Ancak her seçim dönemi söylenen “bir gece ansızın gelebiliriz” şarkısı artık kulağa eskisi kadar “hoş” gelmiyor. Öte yandan bugüne kadar ezmekten, “çökertmekten” başka kelimeleri ağızına almayan Saray’ın çok küçük de olsa bir taviz vermesi, yumuşadığının değil, stratejik olarak tıkandığının bir kanıtıdır.

Öte yandan, Trump’ın duvardan bir tuğla çekmesi ile değişen dengelerle Ankara’nın “oyalama” ve “oyun bozma” yönünde gelişen stratejisinin artık katedecek yolu kalmamıştır.

2019’da şiddeti artacak ekonomik kriz koşullarında savaş ve gerilim stratejisi ne ölçüde sürdürülebilir? Saray, Amerika’ya efelenmenin sınırına geldiğinin farkındadır. Öte yandan, ABD’nin çekilme sürecine girdiği koşullarda Ankara’nın Moskova ile pazarlık gücünün gerileyeceği açıktır.

Saray’ın stratejisi artık kuşatma altındadır. Sorunların örtüldüğü ve ertelendiği süreçten mucize bir çıkış olamayacağına göre çöküş kaçınılmazdır. Çöküşün kapsamı ve derinliğini yaşayarak göreceğiz.