Anneannemin Söyleyemediği Şarkılar
Bu kitaptaki yazıları okumak ve anlamlandırmak, aynı kuşağın kadını olarak bende derin etkiler bıraktı. Kelimelerinin içine sinen duygudan, onunla birebir aynı baktığımızı gördüm. Bizim kuşağın çoğu kadınlarının anneleri de güzel sözler söylemeyi ve sevdiklerine sarılmayı bilmezdi, Funda Şenol’un annesi gibi.

“Okumayı, yazmayı ve anlatmayı direnme biçimine dönüştürdüm…”
Anneannemin Söyleyemediği Şarkılar, Funda Şenol’un “anlamak anlatmak niyetiyle” yazdığı yazılarından oluşan ve İletişim Yayınları tarafından bu sene basılan kitabının adı. Funda Şenol, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi iken 2017 yılında barış imzacısı olduğu için ihraç edildi. Ama üniversite-akademi dışında araştırmalarına, yazılarına devam etti. Bir röportajında “Ne kadar aksi için uğraşılsa da akademinin fildişi kule olma özelliği var” yorumunda bulunarak “Siyaseti, sokağı, başka meslekleri, mücadele ve çalışma alanlarını ihraçla birlikte öğrendim. Yakınlaştım” demiş. Barış imzacılarına yönelik ihraçların çok büyük bedelleri oldu muhakkak ama Funda Şenol açısından ödediği bedellerin yanında hem onun için hem de bizler için kazanımlar da yarattı bu süreç. Elimizde sıcağı sıcağına bu ortamda üretilen “Anneannemin Söyleyemediği Şarkılar” kitabı var. Funda Şenol, yaklaşık sekiz yıl boyunca hem Gazete Duvar’da hem de başka mecralarda yayınlanan yazılarından oluşturduğu değerli bir eser vermiş oldu okurlarına.
Funda Şenol’u Gazete Duvar’daki (kapanan internet gazetesi) yazıları ile tanıdık çoğumuz. Özellikle kişisel yaşantısını, gözlemlerini, değerlendirmelerini aktardığı yazıları çok etkileyici idi. Samimiyetini, derdinin ne olduğunu hemen anlıyorsunuz yazılarında ve özdeşleşiyor, duygudaşlık kuruyorsunuz. Zaten öğrencilerinin ekşi sözlük’teki yorumları da çok olumlu. Bir öğretim üyesi iken de yaptığı işte, öğrencilerine yönelik çabasının ve emeğinin de yüzeysel olmadığını, bir dert ve gayret içerdiğini hissediyorsunuz. Feminist ve sol bilincin hayata ve kendi pratiğine aktarılmasının izlerini bütün üretimlerinde görüyorsunuz.
Funda Şenol’un yazma serüvenine dair ifade ettiği şu sözleri, onun duruşunu çok güzel özetliyor:
“Bu yazılar, zaten çok sevdiği ve meslek edindiği okumayı, yazmayı ve anlatmayı direnme biçimine dönüştürmüş birinin kaleminden çıktı. ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız!’ bildirisini imzalamış olmak bahanesiyle 2017’de üniversiteden ihraç edilmem, benim için bir işin, mesleğin değil, yaşam tarzının kaybı anlamına gelebilirdi. Buna izin vermedim. Benim durumumdaki çoğu meslektaşım ve kamu emekçisi gibi, eskisinden daha çok çalıştım, ürettim ve zapturapt altına alınmaya çalışılan akademiyi sokağa yayan akademisyenlerden biri olmaya çabaladım. Bunu yaparken neşeyi de yedeğime aldım.”
Bu topraklardaki pek çok kadının hayatı ile benzer olduğu için ve kendi karakterinin oluşumundaki etkisinden dolayı anneannesinin hikâyesiyle başlar, bu başlangıç kitabın adına da yansır. Funda Şenol, 1970 Ankara doğumlu ama ailesi Niğdeli. Anneannesi, 20. yüzyılın başlarında Niğde’de daha 14 yaşlarında iken kendisinden büyük bir adamla evlendirilmiş, 3 çocuğu olmuş bir kadın. Kadınlığını beğenmeyen bir kocanın kuma getirmesi, istemediği ve karşı çıktığı hayat katılaştırmış onu, hoyrat bir kadına dönüştürmüş. “Anneannem, bu coğrafyanın kadınlarının payına düşen acıları çekip, bu acıların sebebi olan kadınlığından soyunarak güçleneceğine inanmıştı” diyor Funda Şenol. Ayrıca en sevdiği torunu olan Funda Şenol’a anneannesinin telkini, “cüzdanını cebine koymadan evlenmemesi” olmuş. Patriyarkanın kadınlara yaşattıkları, kadınların kurtuluş mücadelesindeki temel meselenin ne olduğunun bilincini veriyor hemen, “kendine ait bir cüzdan…” Fazla söze gerek kalmıyor gerçekten.
Kitap üç bölümden oluşuyor. “Maziye Bir Bakıver” bölümünde kişisel hikâyesini anlatıyor toplumsal dönüşümlerin izinde. Bu bölümde, ailesi ve yakın çevresindeki eril düzenin karşısında yer alan kadınlar ve patriyarka ile işbirliği yapan kadınlarla ‘halleşiyor’. Bu halleşmeden, “Dünya ilk gruptaki kadınların yüzü suyu hürmetine dönüyor. İkinci gruptaki kadınları ise anlamaya çalıştım, ama affettim mi? Hayır!” sonucunu çıkartıyor.
“Hayat Bilgisi” başlıklı ikinci bölümde, kişisel tecrübelerinden ziyade gözlemlerini, izlenimlerini aktarıyor erkeklik hâlleri üzerine.
Üçüncü bölümde ise, “Bana Göre Siz” başlığında kendisinin değer verdiği, tanıtmak istediği isimleri buluşturuyor bizlerle. Didar Şensoy, Kerime Nadir, Melek Kobra bu isimlerden bazıları.
Bu kitaptaki yazıları okumak ve anlamlandırmak, aynı kuşağın kadını olarak bende derin etkiler bıraktı. Kelimelerinin içine sinen duygudan, Didar Şensoy ve Duygu Asena’ya onunla birebir aynı baktığımızı gördüm. Metin Tekin hayranlığı, hiç de yabancısı olmadığım bir konu… Bizim kuşağın çoğu kadınlarının anneleri de güzel sözler söylemeyi ve sevdiklerine sarılmayı bilmezdi, Funda Şenol’un annesi gibi.
Umarım günümüzdeki genç kuşaklara da bu yazıların dayanışmacı, güçlendirici ve umut verici yönü etki etmiştir. Emeğine, aklına sağlık Funda Şenol.