AKP kendi Can’ını neden yaktı? Kara para, kara siyaset: Can Holding vakası

Operasyon, “yolsuzlukla mücadele” ediyormuş gibi sunuluyor. Ama bu, iktidarın kendi çürümüşlüğünü temizleme çabasından başka nedir ki? Amaç, kamuoyundaki tepkiyi dindirmek ve “Bakın, adalet işliyor!” algısı yaratmaktır.

Operasyon neyin savaşı?

Bir holding battı, 88 milyar lira “kirli para” su yüzüne çıktı ve Türkiye aniden “yolsuzlukla mücadele” masalı dolaşıma sokuldu. Peki bu bir arınma çabası mı, yoksa sahnelenmiş bir gösteri mi? Görünen o ki bu, bir adalet zaferi değil; iktidarın kendi sermayesini disipline ettiği, siyasi dengeleri yeniden kurmaya ve kamuoyunu fena halde manipüle ettiği bir siyaset manevrasıdır.

Operasyonun amacı ne?

Cevap siyasetin karanlık kulislerinde saklıdır. Bu operasyonun gayesini dört temel sebepte toparlayabiliriz:

1. Kontrolü kaybedilen sermayeyi dizginlemek: İktidara yakın ancak bağımsızlaşma eğilimi gösteren, kendi siyasi ağırlığını oluşturmaya başlayan sermaye grupları “kontrol edilemez” hale gelirse, disipline edilmeli ya da tasfiye edilmelidir. Bu, mevcut iktidarı korumanın yanı sıra, gelecekte iktidarın aile çevresine sorunsuz devri için de gereklidir. Can Holding ailesi, Erdoğan’a yakın olduğu kadar, Mehmet Ağar ailesine de yakındır.

2. Parti içinde itaati daha da güçlendirmek: Operasyon, iktidar bloğu içindeki güç savaşlarında bir araçtır. Zayıflatılmak istenen kanatların arkasındaki sermaye hedef alınarak, tüm aktörler yeniden mutlak itaate zorlanır. Bu, Erdoğan sonrası dönemde “aile ittifakı”na yönelik potansiyel siyasi tehditleri önceden bertaraf etme stratejisidir.

3. Daha sadık sermayedarlara varlık transferi yapmak: Operasyon, kayyım yoluyla ele geçirilen varlıkların iktidara daha yakın ve daha sadık yeni sermaye gruplarına aktarılması için bir fırsat yaratmaktadır. Bu, “hukuki kılıf” altında bir servet transferidir ve rejimin gelecekteki ekonomik omurgasını şimdiden inşa etmeye yarar. Türkiye’de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından kayyım olarak yönetilen şirket sayısı son haberlere göre 1.050’ye ulaşmıştır. Bu da TMSF’yi Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri haline getirmiştir. TMSF’nin aktif büyüklüğü ise Haziran 2025 itibarıyla yaklaşık 500 milyar TL civarındadır.

4. Geleceğe yönelik güvenli geçişi kolaylaştırmak: Operasyonun nihai hedefi, iktidarın kendi sonrasını garantilemektir. Erdoğan sonrası dönemde iktidarın düşük profilli, aileye sadık figürlere sorunsuz devredilebilmesi için, bugünden potansiyel rakip olabilecek tüm bağımsız güç odakları sistemli şekilde etkisiz hâle getirilmektedir.

“Temiz eller” masalıyla kamuoyu ikna edilebilecek mi?

Operasyon, “yolsuzlukla mücadele” ediyormuş gibi sunuluyor. Ama bu, iktidarın kendi çürümüşlüğünü temizleme çabasından başka nedir ki? Amaç, kamuoyundaki tepkiyi dindirmek ve “Bakın, adalet işliyor!” algısı yaratmaktır. Çağımızda algı her şey… Bu “temizlik” operasyonları aynı zamanda iktidarın mirasını temize çekme ve aile iktidarına geçişin önündeki toplumsal meşruiyet bariyerini yumuşatma işlevi de görmektedir. Yani “biz bile kendi yakınımıza dokunuyoruz” gösterisiyle, rejim sonrası döneme “ahlaki bir kılıf” kazandırılmaktadır. Hatta daha da ilginci: Bu operasyon, CHP’ye, Belediyelere ve İmamoğlu’na yönelik operasyonlara “meşruiyet” kazandırma amacı da taşıyor. Halk katında inandırıcılığını yitiren bu yargı hamleleriyle meşruiyet aranmaktadır. Amaç, “Herkes yargı önünde eşit” yalanını topluma empoze etmek ve muhalefetin yargı kıskacına alınmasını meşrulaştırmaktır.

Halkın görevi

Can Holding gibi bir vakanın ardından gelen “temizleme vaatleri” ve “yargı hamleleri,” sistemi kökten değiştirecek araçlar değildir; aksine, geçici ve üstten dayatılmış oyalama hamleleridir. Sermaye ile devlet arasındaki organik bağ, Türkiye’nin “geç kapitalistleşmiş ve bağımlı” yapısından kaynaklanmaktadır. Devlet ile sermaye arasındaki organik bağ kırılmadıkça sistem değişmez.

Bu bağ kırılmadıkça, bir holdingin gitmesiyle başka bir holdingin aynı kirli düzene entegre olması kaçınılmazdır. Bugün el konulan varlıklar, yarın iktidarın “aile ekonomisi”nin yapı taşlarına dönüşecektir. Yani “temizlik” değil, mülkiyetin yeniden aile etrafında merkezileştirilmesi yaşanmaktadır.

Muhalefet ve kamuoyu için net bir uyarı vardır: Yargının “temizleme” görevini üstlenmesini beklemek naifliktir. Kara para akışı ve yolsuzluk, ahlaki bir sapma değil, rejimin sürekliliğini sağlayan yapısal bir araçtır. Gerçek denetim ve şeffaflık; halkın örgütlülüğü, işçi sınıfı denetimi, bağımsız medya, şeffaf siyaset finansmanı ve iktidardan bağımsız bir halk denetim mekanizmasıyla mümkündür. Tekil operasyonların başarısı, toplumsal güçlerin denetimi olmadıkça, sadece sermayenin yeniden yapılandırılmasına hizmet eder. Gerçek çözüm, tepeden gelen vaatlerde değil, aşağıdan kurulan halkın denetim aygıtlarıdır.