2026’da bizi neler bekliyor?

AKP, asgari ücret zammı ile 2026 yılı için kaynak transferini artıracağı kararlılığını göstermiş oldu. 2026, sadece hayatta kalma yılı değil, aynı zamanda direnme ve değiştirme iradesini gösterme yılı da olmalı!

Enflasyon İlleti Yakamızı Bırakmıyor

“Enflasyon bitti, bitecek” boş laftan ibaret. Bilinmelidir ki enflasyon kurnazca bir soygundur. Çalışanlar buna karşı savunmasızdır; kolektif gücünün farkına varamadıkça… Alım gücünü eritip durur. Satın alınanlar da ne ola ki? Olsa olsa yiyecek ve ev kirası. Mehmet Şimşek’in hedeflerine ulaşsa bile, enflasyon halk için yine de yüksektir. Bu mekanizma yoksulluğun yeni yılda da artarak devam etmesine yol açacaktır.

Maaşlar mı? Bu kronik enflasyonda buharlaşmaya devam edecektir. Emekli ve asgari ücretli ne kadar zam alırsa alsın “gerçek” enflasyonun altında ezilecek. 2026’da zenginleşmek hayal; asıl mesele hayatta kalma…

Artık temel ihtiyaçları karşılamaya çalışmak yetmiyor. İkinci bir iş olmazsa olmaz artık. Gece bekçiliği mi dersiniz, online işler mi, günlük işler mi, işportacılık mı? Ne bulunursa artık. Düzenli yardım arayışları bitmeyecek.  Belediyelerin “askıda fatura”, “gıda kolisi” ve “ücretsiz ulaşım” projelerine başvurular katlanarak artacak.

Asgari ücret, harca harca bitmez artık

Asgari ücret yüzde 27 artışla 28.000 lira oldu ama “bu parayla geçinirsiniz” demek utanmazlıktır. İşveren hükümetlerinde utanma gibi bir ahlaki kategori yoktur. Ocak ayından itibaren berberden kasaba her şeye en az yüzde 30 zam beklemek için kâhin olmaya gerek yok.

Esnaflar tükeniyor, fabrikalar kitlenmeye başladı, şimdi ‘ulufe’ dağıtarak sonuç alacaklarını hesap ediyorlar!

Enflasyon kâğıt üstünde düşse de krediye erişim imkânsız kalmaya devam edecektir. Bu durum eksilen yatırım-üretim çarkını daha da küçültecektir. Siyasi operasyonların, el koymaların (çökme) yarattığı güvensizlik sermaye kaçışı hızlandırıyor.

Bu durum da, büyük firmaları geçtik, orta ve küçük üreticinin kapasite düşürmesine ya da iflas etmesine neden olacaktır. İşsizlik katlanarak artacaktır.

Beklenti, seçimler yaklaştıkça (olasılıkla 2027 ilkbaharına kaldı) iktidarın halkı “tavlamak” adına önceki seçimlerde dahi görülmemiş büyüklükte bir popülizm dalgasıyla ulufe organizasyonu hazırladığı yönünde. Seçim ekonomisinin toplumu ikna edip etmediğini birlikte göreceğiz. Unutmayalım, en bol keseden dağıtılan, aslında dün bizlerden çalınmış olanlardır.

Hükümet adım adım ensemizde, vergi müfettişi kapıda

Yeni vergi yasalarıyla hayat daha da zorlaşacak. Emlak vergileri rayiç bedel artışıyla katlanırken (2025’in üç katına kadar), kira istisnaları, vergi muafiyeti tarih olacak. Üstelik piyasaya sürülen yaklaşık 3 bin yeni vergi müfettişiyle denetim, blöf bir tehdit olmaktan çıkıyor. Bunlar kapı kapı gezip “bir şeyler koparmak” için peşimize düşecek. Mehmet Şimşek, bütçe açığını kapatmak için her delikten vergi koparmaya devam edecek. Kaçabilene aşk olsun. Gelir vergisi dilimleri enflasyona göre güncellenmediği için çalışanlar oradan da “gol yemeye” devam edecek.

Operasyonlarının perde arkası ne ola ki? Dikkat dağıtma ve sermaye transferi

Sermaye değişimine yönelik operasyonlar devam edecek mi? Medyatik şovlar, ayıp örten yönleri açısından da işlevsel görünüyor. “Dikkat dağıtma operasyonu” olarak sürecek gibi. Hükümet açısından büyük kaynak keşfi; Karadeniz’de bulunan doğal gazdan daha bereketli.

2026’da konkordato ilan eden şirket sayısı 20 binleri bulabilir mi? Üstüne bir de şirketlere yönelik “kara para” operasyonları eklenince iş dünyasının “iş yapma şevki” kırılacak. Şirketlerin TMSF’ye devredilmesi veya el konulması korkusu piyasayı “Rus ruletine” çevirmeye devam edecek. Bu durum çalışanlarda “Yarın kapının önüne konur muyum?” kaygısını büyütecek. Şirket operasyonları ve kara para soruşturmaları devam edecek, çünkü çok kârlı. TMSF’nin kendi yayımladığı verilere göre %50 ve üzerinde ortaklık hissesine kayyım atanan şirket sayısı 1.034’tür. Bu, Türkiye finans-kapitalin devlerinden daha büyük bir holding demektir; Koç, Sabancı seviyesi demek.

İktidar bloğu içindeki halefiyet savaşları

İktidar bloğu içindeki olası halefiyet savaşları ne ola ki? Öngörülemeyen halk muhalefeti açısından bir işe yarar mı bilinmez. “Erdoğan eğer bir gün emekli olursa onun halefi kim olacak?” sorusuyla çarpışanların kendi aralarında kavgaları olduğu netçe görülmektedir. Bu durum, bürokrasiyi ele geçirme ve mevki kapma yarışı olarak kendini göstermektedir.

Bilal Erdoğan’ın görünürlüğünün arttığı ve artacağı görülmektedir ancak bu “bir veliaht” pozisyonu mudur? Bilinmez. Bahçeli’nin Erdoğan görüşmesinden çıkarken kapıda bir de “Bilal ile mi uğraşacağı” sözü kulislerde dolaşıyor. MHP-AKP sürtüşmeleri ayyuka çıkmış durumda. Bilal Erdoğan’ın yanında alternatif isimler olarak, seçmen gözünde daha güçlü karşılığı olan Hakan Fidan ve drone teknolojisindeki başarısı nedeniyle Selçuk Bayraktar zikredilmektedir. Büyük bir miras var ortada, paylaşımı da büyük olmalı. Kim kasanın anahtarlarını ele geçirecek? Servetin sahibi kim olacak? Kim kimin ayağını kaydıracak? Pasta büyük nihayetinde.

Güçlü aday bırakmama hedefi

AKP’nin muhalefeti zayıflatma adımları 2026’da da devam edecek. Güçlü rakiplerini hukuk görünümlü adımlarla oyun dışına atmış oldu. CHP içine 2025 yılı itibarıyla yaptığı manipülasyonlar başarısız oldu. Yeni yılda hangi hamlelerini tasarlıyordur? Burjuva siyasetinde prensip değil de pazar ekonomisi oldukça içeriye hamle imkânları bitmez; yeni birileri bulunur. Süreç “yurtta savaş, cihanda barış” olarak yürüyecek gibi duruyor.

Muhalefetin durumu

DEM Parti, ittifakları ile ekonomik can yakmaya karşı tepki oluşturmaya çalışıyor; etki alanı büyük oranda kendi mahallesi. Diğer muhalefet partileri, hükümetin canını yaktığı kitleleri tepkiye dönüştürmekle uğraşmadığı gibi “sürecin” ırkçı-milliyetçi meyvelerini toplamaya çalışıyor. En fazla taban bulan, kitle toplayan, Erdoğan’dan daha büyük pay alır. Sinan Oğan vakası ortada.

CHP, ağırlıklı olarak kendi tabanıyla bağlarını güçlendirmeye çalışıyor, miting üstüne miting yapıyor. Tabanının direnme seviyesini yükseltmeye çalışması, hükümetin planları düşünüldüğünde ne kadar yeterli olacak? Kendi etki alanı dışındaki, hükümetin eziyet ettiği kitlelere hangi politikalarla ulaşacak? Yeni yılın merak edilenleri arasında sayılabilir.

Sonuç

AKP, asgari ücret zammı ile 2026 yılı için kaynak transferini artıracağı kararlılığını göstermiş oldu. Peki, emekçi sınıflar ve halklarımız bu yoksulluğa, bu kepazeliğe karşı ne diyecek? Seslerini yükseltmeyecek mi? Unutmayın, tarih, suskunların değil, ağırlığını koyanların bir destandır. 2026, sadece hayatta kalma yılı değil, aynı zamanda direnme ve değiştirme iradesini gösterme yılı da olmalı!