Türkiye’de laiklik
Katı bir devlet kontrolü modeli olarak sunulan laiklik, özünde din ve vicdan özgürlüğünün, eşitliğin ve demokrasinin en güçlü teminatıdır. Gerçek laiklik, devletin dini yönetmekten ve siyasetin aracı yapmaktan imtina etmesi, dinî hizmetlerin sivil topluma bırakılması ve her inancın kendi kurumlarını özgürce oluşturabilmesidir.

Türkiye’de laiklik ilkesi, özgürlük ve eşitliğin temel garantisidir. Laiklik, Türkiye’de sıklıkla yanlış anlaşılan ve kirli-taraflı yönlendirmeye uğrayan bir ilkedir. Katı bir devlet kontrolü modeli olarak sunulan laiklik, özünde din ve vicdan özgürlüğünün, eşitliğin ve demokrasinin en güçlü teminatıdır. Bizim yaklaşımımız laikliği, bireyin özgürlük alanını genişleten ve herkesi kapsayan bir perspektiften ele almaktadır. Devletin dinî inançlar üzerindeki tekelinin, hegomonyasının sonlandırılması esastır.
Türkiye’deki geleneksel sistem, devletin dini bir tekel yönetimi altına almasıyla karakterize edilebilir. Diyanet İşleri Başkanlığı yalnızca belirli bir mezhebi temsil eden, finanse eden ve yöneten devasa bir kurum olarak bu tekelin en somut örneğidir. Gerçek laiklik, devletin dini yönetmekten ve siyasetin aracı yapmaktan imtina etmesi, dinî hizmetlerin sivil topluma bırakılması ve her inancın kendi kurumlarını özgürce oluşturabilmesidir. Cemevlerinden kiliselere, Sünni inanç kurumlarından tüm inanç merkezlerine eşit ve özgür olabilmesi laikliğin olmazsa olmazıdır.
Eğitimde zorunluluk ve dayatma yerine, bireylerin kendi vicdanları doğrultusunda seçim yapabilme özgürlüğünü ön plana çıkaran bir yaklaşım esastır. Laik bir toplumda eğitim hiçbir öğrencinin inancına veya inançsızlığına baskı uygulamamalıdır. Devlet okullarında zorunlu din dersi uygulaması bu ilkenin temel bir ihlalidir. Laik eğitim belirli bir dinî inancı öğretmek yerine dinler ve inançlar hakkında tarafsız, bilimsel ve eleştirel düşünmeyi teşvik eden bir yapıya kavuşmalıdır. Zorunlu din derslerinin kaldırılarak yerine etik, felsefe ve dinler tarihi gibi nötr içerikli derslerin getirilmesi her çocuğun vicdan özgürlüğünün garantisidir.
Kadınların kendi bedenleri üzerindeki kararları, özgürlüğün ve eşitliğin temel meselesidir. Laiklik ilkesi, kadınların bedenleri ve yaşam seçimleri üzerindeki her türlü dini ve ideolojik baskıya karşı en önemli kalkandır. Dinin siyasallaştırılması, kadınların kıyafetinden doğurganlığına kadar pek çok alanda bir kontrol mekanizmasına dönüşmüştür. Gerçek laiklik, devletin, partilerin veya dini otoritelerin kadın bedeni üzerindeki tahakkümüne son verir. Bir kadının ne giyeceğine, nasıl yaşayacağına ve kendi bedeniyle ilgili neye karar vereceğine yalnızca ve yalnızca kendisinin söz sahibi olmasını güvence altına alır.
Çoğulculuk ve eşitlik, bir toplumun tüm inançları ve inançsızlıkları kapsayıcı bir anlayışla kucaklamasıyla mümkün olur. Laiklik, çoğulcu demokrasinin temelidir. Hiçbiri diğerinden üstün, hiçbiri devlet nezdinde ayrıcalıklı tutulamaz. Alevilerin, Hanifilerin, Şafilerin, Süryanilerin, Ezidilerin, ateistlerin ve diğer tüm inanç gruplarının ibadethaneleri ve pratikleriyle eşit yurttaşlar olarak tanınması laikliğin gereğidir. Devletin kaynakları ve desteği, tüm bu gruplar arasında adilce dağıtılmalı veya bu hizmetler sivil topluma devredilmelidir. Laiklik, herkesin inancını veya inançsızlığını özgürce ifade edebildiği bir kamusal alan yaratmakla yükümlüdür.
Laiklik, toplumsal adaleti tesis etmek ve sömürüye karşı bir kalkan olmak için temel bir ilkedir. Laiklik, yalnızca devlet-din ilişkisini düzenleyen soyut bir ilke değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik sömürüye karşı verilen mücadelenin de bir parçasıdır. Dini söylemler, emekçi sınıfların hak arayışlarının önüne perde çekmek, kadınları eve hapsetmek ve yoksulluğu “kader” olarak sunmak için kullanılabilmektedir. Bu sömürü mekanizması, devasa bir ekonomik aygıta dönüşmüş, holdingleşmiş tarikat yapılanmalarıyla somutlanır. Vergi denetiminden kaçan, şeffaf olmayan, çoğu zaman çocuk işçiliğine ve kayıt dışı istihdama dayalı bu yapılar dinî kisve altında ekonomik bir hegemonya kurmaktadır. Bu nedenle gerçek bir laiklik mücadelesi bu ekonomik tahakkümü kırmayı da zorunlu kılar. Dinî vakıf ve derneklerin mali şeffaflığı, ticari faaliyetlerinin vergi denetimine tabi tutulması, kamu kaynaklarından yararlandırılmamaları ve çocukların korunması için eğitim kurumları üzerinde sıkı denetim getirilmesi laikliğin olmazsa olmazıdır. Gerçek laiklik, dinin bu şekilde bir sömürü ve baskı aracına dönüşmesine izin vermez. Din ve vicdan özgürlüğünü korurken dinî gericiliğin toplumsal adalet mücadelesinin önüne engel olarak çekilmesine karşı durur.
Laiklik, halkın özgürlük ve eşitlik arayışının somut bir projesidir. Özgürlükçü bir laiklik anlayışı, devletin dini yönetmesi veya dini bastırması değildir. Tam tersine devletin tüm inançlar karşısında tarafsız kalarak bireyin özel alanındaki dinî tercihini özgürce yaşayabilmesinin ve kamusal alanda eşit yurttaşlar olarak var olabilmesinin güvencesidir. Yasakçı ve tepeden inmeci değil; özgürlükçü, kapsayıcı ve halkçıdır. Türkiye’nin çok kimlikli, çok inançlı ve çok kültürlü zenginliğini kucaklayabilmesinin tek yolu bu özgürlükçü laiklik anlayışını hayata geçirmektir. Laiklik nihayetinde devletin değil, halkın özgürlüğüdür.