Şikefta Caseneyê ve sonrası
Sürece dair kafa karışıklıkları hızla çözümlenerek bu ayrıksı dönemin politik avantajları değerlendirilmelidir. Kürt hareketiyle anti-faşist zeminde kurulan ittifak, faşizmi yenme hedefi açısından stratejiktir.

PKK’nin silah bırakması ve kendini feshi sosyalistlerle ittifak kulvarından çıktığı anlamına gelir mi? Silah bırakmanın mücadeleyi değil bir mücadele yöntemini bırakmayı amaçladığı, demokratik toplum mücadelesinin çeşitli biçimlerde devam edeceği vurgusu belirgin bir biçimde ortadayken ilk cümledeki soruya evet cevabı veremeyiz, vermemeliyiz. Faşizme karşı mücadele yelpazesinin zenginliğini korumaya çalışmak dönemin en belirgin görevlerinin başında gelmektedir. Kürt hareketiyle ittifak yeteneğini kaybeden bir demokrasi mücadelesinin bugünkünden çok daha fazla zorlanacağı açıktır. Şimdiye kadar faşizme karşı mücadele eden tüm kesimlerin temel mücadele yöntemi olarak silahlı mücadeleyi kullanıyor olmamaları birlikteliğin önünde temel bir sorun yaratmıyorduysa bundan sonra da benzer şekilde yürünebilir.
Türkiye’nin batısında CHP’ye yönelik yıkıcı saldırılar devam ederken barış sürecinin yapıcı bir biçimde sonuçlanması ne kadar mümkün? Açıkçası iktidarın aklında barışı faşizmi derinleştirmek için bir araç olarak kullanmak gibi akıllara ziyan bir proje var. Ancak bu ilk günden, ekimdeki Bahçeli jestinden beri böyleydi ama bu durum sürecin Casene’ye ulaşmasına engel olmadı. Tarafların çatışmasızlığa ihtiyacı olduğu sürece, Suriye’de işler rayında ilerlediği müddetçe süreç iki adım ileri bir adım geri tempoda sürer. Hiçbir politik aktör, Kürt hareketinin CHP’ye yönelik saldırılar gerekçesiyle süreçten çekilmesini bekleyemez, çok uzun yıllar boyunca düzenin neredeyse tüm hışmını tek başına göğüslemiş bir hareketten ve barışa, ekmek ve su kadar ihtiyaç duyan bir halktan bahsediyoruz. Bir çelişki gibi görülen iki sürecin birbirinden ayrıksı biçimde ele alınması kaçınılmaz olarak devam edecek. Dolayısıyla bizlere düşen barış mücadelesinde öncelikle Dem Parti’yle birlikte sürecin demokratik bir zemine kavuşması için mücadele etmekken diğer yandan da Batı’daki faşist saldırganlığın püskürtülmesi için hareket hâlindeki güçlerle birlikteliği geliştirmek. Gerçek bir dönüşümün ancak bu iktidardan kurtuluş koşuluyla mümkün olduğu son derece açık olduğu için de iki sürecin paralel ancak ayrıksı koşullarda akmasının, arasına dinamitler yerleştirebileceği iki tarafın demokrasi güçlerini bir arada tutacak yönde tavırlar almak.
Kürt hareketi silah bırakmayı kendi tercihiyle ve demokratik mücadelenin hukuki temellerinin oluşturulması koşuluyla hayata geçiriyor. Silahların yakılması töreni sonrasında törene katılan 30 kişinin geri dönmüş olması da aslında atılan adımın devleti harekete geçmeye zorlama hamlesi olduğunu açıkça gösteriyor. Demokratik entegrasyon, hareketin silah bırakarak ancak politik iskeletini koruyarak ve demokrasi mücadelesinin öznesi olarak devamlılığını güvence altına almanın bir yöntemi olarak görülüyor. Demokratik entegrasyon kanalları açılmazsa silah bırakmanın devamı gelmeyebilir. Bu açıdan yaşanan sembolik törenin bir sonuç değil ama çok önemli bir başlangıç olduğu görülmelidir.
Erdoğan’ın Meclis konuşmasında Dem Parti’yi Cumhur İttifakı’na yamamaya çalışan söyleminin amacı toplumsal muhalefet bloğu içerisinde çatlak yaratma çabasının bir işareti olarak değerlendirilmelidir. Dem Parti hiç kuşku yok ki Meclis Komisyonu’nun oluşumu esnasında ve sonrasında iktidarla iş yapacaktır ancak bu iş yapmanın politik bir işbirliğine dönüşmesine dair hiçbir ipucu ortada yoktur. Zaten görüşme heyetinde bulunan ve bu tür netameli konulara girmekten sürekli kaçınan Buldan’ın ittifakın sadece süreçle ilgili olduğu, herkesin yolunun belli olduğu yönlü açıklaması da bu tespiti doğruluyor. Dem Parti CHP’nin de sürecin bir parçası olması yönünde açık bir eğilim ortaya koymaktadır. İktidarın CHP’yi yalnızlaştırma çabasında olduğunu, CHP belediyelerine yönelik operasyonların da devam edeceğini öngörebiliriz. Dem Parti bu durumun sürecin ilerlemesi açısından büyük sorunlar yarattığını birçok kez ifade etti, İmamoğlu cezaevinde eş başkanlar tarafından ziyaret edildi. Kürt hareketi barış sürecini derinleştirmek istiyor ancak bunu toplumsal muhalefetten ayrışmasına yol açacak bir durum olarak görmüyor. Sarıgazi’deki CHP mitinginde Dem Partili katılımcılara gösterilen sıcak karşılama yaşananların şimdilik parti tabanları arasında bir kopuşa yol açmadığını gösteriyor. Kürt hareketi bu konudaki hassasiyetini koruyorken barış sürecini demokratikleşme mücadelesine doğru ortaklaştırmak önemlidir. Dem Parti’nin sürecin devamlılığıyla ilgili özeni ve toplumsal muhalefet güçlerini yabancılaştırmamak için ortaya koyduğu jestleri şimdilik dengeli bir biçimde sürdürebildiği not edilmeli.
Sosyalistler, iktidarın bu süreçten murat ettiklerini gerçekleşmiş, tamamlanmış, Kürt hareketinin de rızası alınmış olgular olarak ele almamalı. Kürt hareketi kendi gücüne güvenerek bu olanağı somutlaştırmaya çalışıyor ancak bunu yaparken eleştirilerini de sakınmıyor, beklentilerin farklılaştığını açıkça ortaya koyuyor. Demokratikleşme zemininin güçlenmesi ısrarı ortadan kalkmadıkça ve seçimlerin fiilen kadük hâle gelmesine yol açacak kimi hukuki düzenlemelere açık destek verilmediği sürece sosyalistlerin Kürt hareketiyle demokrasi mücadelesi kapsamında geliştirmiş oldukları ittifak sorgulanmamalıdır. Meclis’te kurulan komisyonun bir paraleli de barış sürecini demokratikleşmeyle taçlandıracak bir mücadele birliği olarak meclis dışında, halk güçlerinin ortak hareketini geliştirecek biçimde kurulmalıdır. İktidarın demokratikleşme seçeneğine kapalı olması sürecin yarattığı olanakları demokrasi mücadelesini ilerletmek için kullanmamızın önünde bir engel teşkil etmemelidir. Devletin elinden “terör” manivelasının alındığı bu tür dönemler halk hareketinin ivmelenmesi için uygun koşullara sahiptir.
Erdoğan’ın konuşmasına damgasını vuran Türk-Kürt-Arap ittifakı vurgusu dışarıda bıraktıklarıyla anlam kazanmaktadır. ABD’nin de desteklediği bu çerçeveye göre İran’ın baskı altına alınması ve dönüştürülmesi açısından bir güç merkezi inşası girişiminden söz edilebilir. Benzer biçimde İsrail’in bölgede güçlenen profilini de dengeleyebilecek, onu dengelerken de aslında İran ve anti-emperyalist eğilimler konusunda da uyumlu çalışabilecek bir odak yaratma hedefi belirgindir. Türkiye böylesi bir ittifakı bölgede etkin bir güç hâline gelebilmenin aracı olarak değerlendirmektedir. Yeni Osmanlıcılık çizgisinin bir tür restorasyonu eğilimi Türkiye’nin süreçten beklentilerinin ana başlığını oluşturmaktadır. Sünnilik zemininde bir ittifak arayışı İran’ın Şii Hilalinin simetriği gibi görülebilir. Ancak Öcalan tarafından da zaman zaman kullanılan bölgede etkili olacak ittifak meselesi daha çok iç kamuoylarını manipüle etmek için işlevlidir, şu anki konjonktürde Erdoğan’ın Sünni ümmetçiliğinin kaderi para kaynağı Körfez ülkelerinin ve ABD’nin tutumuna büyük oranda bağlıdır.
ABD Büyükelçisi Thomas Barrack, her ne kadar Sykes-Picot planlarını yapanları eleştiriyor görünüyorsa da bölgedeki yeniden yapılanmanın da emperyalist merkezin planları doğrultusunda gerçekleşmesi amacıyla yoğun ve açık bir baskı oluşturmaktadır. ABD’nin tekfircilerle kurmuş olduğu tarihsel ittifakın yeniden görünürlük kazandığı bugünlerde Barrack, Kürtleri Colani’nin şartlarını kabul etmeye zorlayan bir görünüm sergilemektedir. Bu durumun Kürt çevrelerinde de tedirginlik yarattığını gözleyebiliyoruz. Barrack’ın bu tutumunun Türkiye’de iktidarın elini çok daha güçlendireceği görülüyor. Suriye’de yaşanabilecek bir tıkanma burada süreç açısından bir kasırga etkisi yaratabilir. Şimdilik bu ihtimal çok güçlü olmasa da Rojava’nın Suriye devletine hangi güç dengeleri ölçeğinde entegre olacağı PKK’nin Türkiye’deki siyasal sisteme demokratik entegrasyonunun mümkün olup olamayacağını da belirleyecektir. Sürecin kaderi Türkiye’deki demokratikleşme seviyesinden ziyade Suriye sahasında yaşanacak gelişmeler tarafından belirlenecektir. Abdi ve Colani arasında yapılan Şam’daki son görüşmelerin ortaklaşmadan ziyade uzlaşmazlıkları fazlasıyla ön plana çıkardığı görülmektedir.
Cumhuriyet gazetesinin sosyalist yazarı Ergin Yıldızoğlu, sosyal medyada hem faşizmle hem de emperyalizmle iş birliği yapan bir hareketin nasıl tanımlanabileceğini bilemediği yönünde bir paylaşımda bulundu. Savaşın çok derin acılarını çekmiş, statüsüz bırakılmış ve her fırsatta katliamdan geçirilmiş bir halkın bıçak sırtında yürüttüğü bir mücadeleci siyaseti bu şekilde düşmanlaştırarak itibarsızlaştırmak ancak Türkiye’de faşizme karşı mücadele eden güçleri birbirinden koparmaya çalışan iktidarın ekmeğine yağ sürer. 2015’ten sonra hayata geçirilmek istenen Çökertme Planı esas olarak Sri Lanka modelini hayat geçirme niyetindeydi. Planın aşamaları uygulanırken birkaç onurlu karşı çıkış dışında Batı demokratik kamuoyu üç maymunu oynamıştı. Yıldızoğlu bu tutumu faşizmle iş birliği olarak nitelemiş miydi bakmak lazım. Ancak halklarımızın arasına derin güvensizlik tohumları eken bu tür söylemlerden uzak durmak, faşizme karşı demokratik direnişin bileşenlerini birbirine yabancılaştırmayan bir yaklaşıma ihtiyaç büyüktür. Rejime öfkeli birkaç unsurun dikkatini çekmek için Kürt hareketiyle henüz rüşeym aşamasındaki çelişkileri, olgunlaşmış ve mutlaklaşmış yarılmalarmışçasına göze batırmaya çalışmak, tekrar altını çizmek gerekir ki faşizme karşı ortak mücadelenin rahatsız ettiği kesimleri besler. Türkiye devrimci hareketindeki kimi gelenekler kendi stratejilerini Kürt devrimcilerin kendilerinden çok daha etkili bir biçimde hayata geçirmiş olmasını tarihsel olarak affedememektedir, ancak bu gerekçe politikanın değil psikolojinin alanına girmektedir.
Kürt hareketi sürecin belli bir noktasında iktidarla kritik bir konuda iş birliği geliştirerek sosyalist ittifaklarıyla ve diğer demokrasi güçleriyle derin bir çelişkiye düşemez mi? İktidarın niyetleri ve Kürt hareketi açısından Suriye’deki gelişmelerin önceliği böylesi bir ihtimale açık kapı bırakıyor. Öylesi bir noktada farklı yönlere dümen kırma kaçınılmaz hâle gelebilir ancak böylesi bir noktaya gelineceği bugünden kesin olarak öngörülemez. Politik özneler böylesi bir olasılığın faşizme karşı mücadele açısından yıkıcı sonuçlar yaratacağının bilinciyle bu ihtimalin hayat bulmasını engellemek için mücadele etmelidir. Sürecin yarattığı politik olanakların verimli bir biçimde değerlendirilmesi, özellikle ekmek ve ücret siyasetinde daha da büyüyen ortak mücadele imkânlarının geliştirilmesi hayati önemdedir. Sürece dair kafa karışıklıkları hızla çözümlenerek bu ayrıksı dönemin politik avantajları değerlendirilmelidir. Kürt hareketiyle anti-faşist zeminde kurulan ittifak faşizmi yenme hedefi açısından stratejiktir, hiç kimse üç beş trolün sosyal medya performansından yola çıkarak Kürt hareketiyle yürütülen ittifaka, aşağı atıldığında sıcak hava balonunun yukarıya çıkmasını sağlayacak kum torbası muamelesi yapmamalıdır.
Öcalan’ın çizdiği ideolojik çerçevenin kimi politik düğümlerin çözülmesi noktasında işlevsel olduğu kabul edilse de Kürt hareketinin Öcalan’ın yaklaşımlarının sosyalist bileşenler tarafından kayıtsız şartsız benimsenmesini beklemek hayalciliktir. Günümüzde sınıf mücadelesinin herhangi bir başka ikilikle ikame edilmesi hiçbir Marksist açısından kabul edilebilir bir teklif değildir. Bu tür metazori ve dayatma eğilimi olarak anlaşılabilecek yaklaşımlar bileşenlerin birbirine yabancılaşmasına hizmet eder ki bu şu anda en son ihtiyaç duyduğumuz seçenektir. Bu yenilenmecilik rüzgârının ittifak ortamlarında ayaklar frene basılı bir biçimde estirilmesi çok daha anlamlı olacaktır. Parti, bileşenli yapısını koruyacaksa bu konuda çok daha özenli olmak gerekir. Halk toplantılarında kullanılan metinlerin ortak mutabakatları zorlamayacak şekilde oluşturulması bu hassas dönemin çok daha olumlu bir biçimde değerlendirilmesine hizmet edeceği açıktır.
Umuyoruz ki tüm bölge halkları için barış, demokrasi ve sosyalizmin kazanılması noktasında ortak mücadele zafere kadar sürecektir.