Sivas’tan Lazkiye’ye: Alevilere karşı nefretin kökleri ve direnişin ruhu!

Coşkun Özdemir yazdı: Aleviler her defasında Pir Sultan’ın isyanıyla ayağa kalktılar. Bugün, bu direniş halkların birleşmesiyle, dayanışmasıyla, eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle anlam kazanıyor.

2 Temmuz 1993, Sivas. Madımak Oteli, devlet destekli bir güruhun ateşe verdiği bir katlin sahnesi oldu. Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılan 33 aydın, yazar, ozan; şeriatçı bir kalabalığın nefret naralarıyla yakıldı. Refah Partisi’nin belediye başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “Gaza!” çağrısı, kolluk kuvvetlerinin seyirci kalışı ve dönemin başbakanı Tansu Çiller’in “Otel dışındaki halkımız zarar görmedi” sözleri, bu katliamın devletle işbirliği içinde gerçekleştiğini gösterdi. Madımak Davası, AKP-MHP ittifakının politik manevralarıyla zaman aşımına uğratıldı; katiller, Erdoğan’ın affıyla serbest bırakıldı. Maraş’ta, Çorum’da,
Gazi’de olduğu gibi, Sivas da Alevilere karşı sistematik bir savaşın parçasıydı. Bugün, bu savaş Suriye’nin Lazkiye ve Tartus’unda sürüyor. Suriye İnsan Hakları Ağı’na (SNHR) göre, Aralık 2024’ten bu yana 779 sivil, çoğu Alevi; HTŞ ve Türkiye destekli milislerin saldırılarında katledildi. Lazkiye kırsalında iki günde 52 Alevi, kimlikleri nedeniyle infaz edildi.

Geçmişten bugüne Alevilere yönelik sistematik zulüm

Madımak, Alevilere yönelik devlet destekli zulmün ne ilki ne de sonuncusuydu. Maraş’ta hamile kadınların katledildiği, Çorum’da sokakların kana bulandığı, Gazi’de halkın hedef alındığı katliamlar, Alevilere karşı tarihsel bir düşmanlığın izlerini taşıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Aleviler ötekileştirildi, asimilasyon politikalarına maruz kaldı, katliamlarla sindirilmeye çalışıldı. Cumhuriyetin “laiklik” söylemi, Alevi kimliğini suni bir İslam anlayışıyla eritmeye çalıştı; cemevleri ibadethane sayılmadı, Alevi köylerine zorla cami yapıldı, dedeler fişlendi. Madımak’ta katiller korunurken dava süreci bilinçli bir şekilde tıkandı; failler,
AKP-MHP ittifakının gölgesinde özgür bırakıldı. Bu, devletin Alevilere mesajıydı: “Sizi eşit görmeyeceğiz, sizi yok sayacağız.”

Suriye’de bugün yaşananlar, bu savaşın küresel bir uzantısıdır. HTŞ ve Türkiye destekli milisler, Alevilere karşı soykırım yürütürken uluslararası toplumun sessizliği suç ortaklığını ortaya koyuyor. Avrupa Birliği, “HTŞ değil, diğer gruplar suçlu” diyerek katilleri aklamaya çalışıyor; ancak HTŞ liderlerinin “Alevilerin katli vaciptir” açıklamaları gerçeği ifşa ediyor. Bu katliamlar, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki vekalet savaşlarının bir parçasıdır. Türkiye’deki egemen sınıflar, Suriye’deki Alevi soykırımını “eski rejim kalıntıları” söylemiyle meşrulaştırırken kendi tarihlerindeki Maraş, Çorum, Gazi ve Sivas katliamlarının mirasını
sürdürüyor.


Madımak’tan bugüne Alevileri neler bekledi?

Madımak katliamından sonra Aleviler, sistematik ayrımcılık ve baskının hedefi olmaya devam etti. Madımak’ın katilleri, göstermelik yargılamalarla aklanmaya çalışıldı; dava, AKP-MHP ittifakının politik hamleleriyle zaman aşımına uğratıldı. Katiller, Erdoğan’ın affıyla serbest bırakıldı, bazıları devlet kademelerinde korundu. Bu süreçte, Alevilere yönelik saldırılar durmadı. İstanbul’da Gazi Mahallesi’nde, Adıyaman’da, Malatya’da ve daha birçok yerde Alevi evleri işaretlendi, cemevleri kundaklandı, Aleviler tehdit edildi. Devlet, Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini reddetti; cemevlerini ibadethane saymadı, zorunlu din dersleriyle asimilasyonu dayattı, Alevi köylerini maden şirketlerine açtı. İş cinayetlerinde ölenlerin çoğu
Alevi işçilerdi; çünkü en güvencesiz işlerde çalışanlar onlardı. Toplumsal barış söylemleri, Alevileri “makbul vatandaş” kalıbına zorladı; bu reddedilince, baskılar ve tehditler devreye girdi. Suriye’de ise Aleviler, küresel cihatçı ağların ve onların yerli işbirlikçilerinin hedefinde. Lazkiye ve Tartus’ta evler yakılıyor, köyler boşaltılıyor, insanlar infaz ediliyor. Bu, sadece mezhepsel bir nefret değil; Alevilerin tarihsel direniş geleneğini yok etmeye yönelik bir stratejidir.

Bundan sonra Alevileri ne bekliyor?

Mevcut düzen devam ettikçe Alevilere yönelik baskı ve katliamlar sürecektir. Türkiye’de, AKP-MHP ittifakının otoriter rejimi, Alevileri asimilasyonla ya da baskıyla sindirmeye devam edecek. Cemevlerine yönelik ayrımcılık, zorunlu din dersleri, Alevi köylerinin talanı gibi politikalar, devletin Alevilere karşı tutumunun değişmediğini gösteriyor. Suriye’de, emperyalist güçlerin vekalet savaşları, Alevileri hedef almayı sürdürecek. Egemen sınıflar, mezhepsel çatışmaları körükleyerek iktidarlarını koruyor; Aleviler, bu stratejinin en büyük mağduru olmaya devam ediyor. Ancak Alevilerin tarihi, boyun eğmeme tarihidir. Pir Sultan Abdal’ın isyanı, Maraş’tan Gazi’ye, Sivas’tan Lazkiye’ye uzanan bir direniş geleneğidir. Aleviler, ne Yavuz’un kılıcına ne Madımak’ın alevlerine teslim oldu. Bugün de bu direniş, varlıklarını korumanın yolunu aydınlatıyor.


Sivastan Lazkiye’ye: Zulüm karşısında direnişin mirası

Aleviler, tarih boyunca sistematik ayrımcılığa, katliamlara, baskılara maruz kaldı. Maraş’ta, Çorum’da, Gazi’de, Sivas’ta ve şimdi Lazkiye’de, bu zulmün hedefi oldular. Ama her defasında Pir Sultan’ın isyanıyla ayağa kalktılar. Bugün, bu direniş halkların birleşmesiyle, dayanışmasıyla, eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle anlam kazanıyor. Madımak’ın 33 canı, Suriye’nin yüzlerce masumu, bize bir sorumluluk bırakıyor: Unutmamak, unutturmamak, hakikati savunmak. Sivas’ta alevlerin arasında kalan Metin Altıok’un dizeleri, Hasret Gültekin’in sazı, Behçet Aysan’ın umudu, bugün Suriye’de katledilen Alevilerin çığlıklarında yaşıyor. Bu yangını söndürmenin yolu, halkların dayanışmasından, eşitlik ve özgürlük
talebinden geçiyor. Sivas’ı, Maraş’ı, Çorum’u, Gazi’yi, Lazkiye’yi unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!