Esenyurt darbesi ne amaçlıyor?
M. Sinan Mert yazdı: Bahçeli’nin faşist kimliğine Öcalan’ı meclise çağırtarak bir şok etkisi yaratılmasının amacı, altyapısında çok önemli tavizlerin bulunmadığı bir paketle ilgili beklentileri hak etmediği kadar yükseltebilmek.
Bu hafta yaşananlar iktidarın Kürt sorunu hamlelerinin öncelikle iç cepheyi güçlendirme amacı güttüğünü en iyimser ve beklentisi yüksek aktörlere de göstermiş oldu. İktidarın ana taktik hedefi muhalif bloğun içerisinde kendisiyle çalışmaya ve koopte edilmeye hazır bir kanatla kendisini açıkça iktidardan etmeyi ana plan hâlinde tutanlar arasında bölünme yaratmaya çalışmak. Bu anlamıyla ortada hedefleri açıkça belirlenmiş ve koordineli yürütülmek istenen bir plan olduğu aşikâr. Bu planın etkili olabilmesi için devletin Kürt sorunu konusunda ezberleri bozacak bir tutum geliştireceğine dair inancın güçlü tutulması bir zorunluluk. Bahçeli’nin faşist kimliğine Öcalan’ı meclise çağırtarak bir şok etkisi yaratılmasının amacı da altyapısında çok önemli tavizlerin bulunmadığı bir paketle ilgili beklentileri hak etmediği kadar yükseltebilmek. En azından hedefledikleri kesimlerde bu beklentileri yaratmayı başardıklarına göre çok da hafife alınmaması gereken bir planla karşı karşıya olduğumuz ortada. Nebati döneminde uygulanan politikaların, içinden geçtiğimiz yoksulluk ve pahalılık sınavını yarattığı ortada ancak düşük faiz-yüksek iç talep-yüksek istihdam üçlüsünün iktidara seçim kazandırdığı bugün çok geniş bir kesim tarafından kabul ediliyor. Oysa bunların önemli bir kısmı o dönemki hamleleri orta sınıf kibriyle “liyakatsizlik” genellemesiyle tarif etmişti. Bugünkü politik çerçevenin de benzeri bir hafife almayla karşılanması iktidarın ömrünü uzatabileceği dinamikleri rahatlıkla harekete geçirebilir.
Esenyurt Belediyesine kayyum atanması oldukça uzun süredir hazırlanan bir planın hayata geçirilmesi olarak değerlendirilmeli. Bu sürecin CHP ve DEM yakınlaşmasıyla ortaya çıkan muhalif tandemi dağıtmaya yönelik bir hamle olduğu ve esas olarak da İmamoğlu’nu devre dışı bırakmayı hedefleyen bir kurgunun parçası olduğu düşünülebilir. İktidar, yerel seçimlerdeki yenilgisinin kazananı olarak Özel’i bilinçli olarak öne çıkardı, şimdiyse onu CHP içindeki iktidar kavgasında kendisine yakın bir kanat olarak kurmaya gayret ediyor. Özel’in “tarihin doğru tarafında” kalmak adına iktidarla aynı karede konumlanmakta bir sorun görmemesi onu iktidar açısından kullanışlı bir aparat hâline getiriyor. Özel’in sola ve Kürt hareketine en yakın isim olarak görünmesine rağmen böylesi bir konuma sıkışması biraz da liberal solcu akıl hocalarının fazlalığından kaynaklanıyor. İmamoğlu’nun finans kapitalin belirleyici öğelerinin açık desteğiyle Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında rejime meydan okumasıyla Mansur Yavaş’ın Kürt sorunu ekseninde çok daha belirgin bir milliyetçi görünüm sergilemeye özen göstermesi sonrasında CHP içindeki kutuplaşma daha belirgin bir biçimde ortaya çıktı. Açılımın iktidar hanesine yazdırdığı küçümsenmeyecek bir başarı olarak not edilmeli.
DEM Parti PM toplantısı sonrasında yayınladığı sonuç bildirgesiyle iktidarın kendisine çizdiği sınırlara hapsedilemeyeceğini ortaya koydu. Olumsuzluk gibi görünse de sonrasındaki karalama kampanyalarına rağmen DEM’in zeminini güçlendiren bir hamle oldu bu. İktidarın küçük bir havuç ve koca bir sopayla tüm muhalefeti parçalama ve biçimlendirme girişimlerine pabuç bırakılmayacağını göstermek şu aşamada en önemlisi. İktidarın, DEM içindeki tartışmalarda reel politik bir konum alarak “sorun çözülecekse ancak iktidarla çözülür” noktasında emir atan burjuva kanadın varlığından haberdar olduğu, hamleleriyle bu kanadı güçlendirmek istediği açıktır. Genel seçimler sonrasında iç tartışmaların gereğinden fazla uluorta yürütülmesi, özellikle bileşenlerin günah keçisi olarak lanse edilmesiyle kendisini perdeleyen uzlaşmacı tutumun parti içerisinde bir zemine sahip olduğunu gösterdi. DEM’in iktidarın beklentisi doğrultusunda davrandığı sürece “sürecin” belirleyici aktörlerinden birisi olacağı vaadi bu kesimlerin öne çıkarılmasını ve inisiyatif kazanmasını hedefliyor. Bu kesimlerin yaşanan olumsuzlukların CHP ve diğer çevrelerle ittifaktan ve faşizme kaybettirme tutumundan kaynaklandığını düşündüğünü de çok iyi hatırlıyoruz.
Barzanici kimi çevrelerin barış sürecinin neredeyse bütünüyle olgunlaşmış olduğuna dair anlatıları kendi teşhir olmuş politik zeminlerini yeniden güçlendirmeyi hedefliyor. Beklentileri artırmayı hedefleyen ve Ortadoğu’da yeni ortaya çıkan koşulların iktidarı kaçınılmaz olarak Kürtlerle uzlaşmaya mecbur bıraktığını anlatan kim olursa olsun büyük bir temkinlilikle ele alınması gerektiği açık.
Açılan sürecin gerçek bir barış seçeneğine dönüşebilmesi iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarına karşı işçi sınıfının yoksulluk ve pahalılık sarmalından çıkış için güçlü bir mücadeleyi örgütleyebilmesine bağlı. İktidar işçi sınıfı üzerindeki hegemonyasını yeniden tesis etmeyi başaracak zamanı kazanabilirse Kürt sorunu konusunda da yarattığı beklentileri karşılıksız bırakmak için elini çok daha fazla güçlendirmiş olacaktır. Toplumsal gelişmeleri sadece tek bir parametreye bakarak yorumlayanların ıskaladığı temel nokta bu.