Yaşanacak ücret istiyoruz
M. Sinan Mert yazdı: Siyasal İslam, kültürel kodları itibariyle “halka yakın görünme” kozunu, devlet mimarisinde giderek daha da önemli ve belirleyici aktörler hâline gelen tarikatlar eliyle ayakta tuttuğu patronaj ağlarıyla da destekleyerek patronlar için dikensiz bir gül bahçesi yaratmayı başarmıştır.
Saray Rejimi, sermayenin tüm kesimlerini memnun eden iki önemli halk düşmanı başarıya imza attı.
Bunlardan birincisi normal şartlar altında bir tabanı temsil etmesi gereken asgari ücretin ortalama ücret hâline getirilmesidir. Birçok ülkede asgari ücretle çalışanların tüm istihdam edilenlere oranı %4-5 seviyesinde kalırken asgari ücretin %20 fazlasını alanlar ile birlikte düşünüldüğünde bu oran ülkemizde %70’lere kadar ulaşmaktadır. Türkiye’de 10 işçiden 6’sı asgari ücretin yüzde 20 fazlasının altında çalışıyor. Bu oran 20 yıl önce 10 kişide 4 civarındaydı. Emek hareketinin güçsüzlüğü ve işçi sınıfının örgütsüzlüğü asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmesini mümkün kılan en belirleyici etmendir. Siyasal İslam, kültürel kodları itibariyle “halka yakın görünme” kozunu, devlet mimarisinde giderek daha da önemli ve belirleyici aktörler hâline gelen tarikatlar eliyle ayakta tuttuğu patronaj (sadaka yoluyla siyasi destek devşirme) ağlarıyla da destekleyerek patronlar için dikensiz bir gül bahçesi yaratmayı başarmıştır. Değiştirilen iş yasalarıyla yaygınlaştırılan güvencesizlik, özelleştirmelerle giderek sınırlanan güvenceli istihdam olanakları, yasaklanan grevler aracılığıyla neredeyse askıya alınan toplu sözleşme hakkı bu dikensiz gül bahçesinin temel mihenk taşlarıdır.
Saray Rejimi’nin sermayeye bir diğer büyük hizmetiyse işçilerin millî gelirden aldığı payı özellikle 2023 yılı başına kadar büyük bir hızla aşağılara çekmeyi başarmasıdır. Saray Rejimi’nin Yeni Ekonomi Modeli olarak lanse ettiği negatif faiz politikası, enflasyonu bilinçli olarak tetikleyerek önce kur şoklarını tetiklemiş, ardındansa işçi ücretlerini reel olarak büyük bir hızla aşağı çekmiştir. İşçi ücretlerinin bu biçimde düşürülmesi sayesinde Batı sermayesinin Çin’e alternatif arayışlarının yeni çekim merkezi olmak hedeflenmiş, sadece coğrafi yakınlık ve ucuz işgücü sağlanması sayesinde küresel meta zincirlerini kısaltma arayışındaki Batı finans-kapitalinin yönelişinin sağlanacağı umulmuştur. Önceki dönemde alt-emperyalist bir fütuhatçılığa soyunarak Doğu Akdeniz’den, Somali’ye, Libya’ya ucuz enerji kaynaklarına ulaşmak yoluyla sermayenin kâr oranlarını artırma çabası karşılık bulmayan Saray Rejimi, bu sefer kendi halkına bir sömürgeci olarak yönelmeyi tercih etmiştir. İşçi ücretlerinin reel olarak inanılmaz bir hızda düşmesi gündelik hayata dayanılmaz bir pahalılık olarak yansımış, beslenme ve barınma krizine yol açmıştır. Öğrencilerin okula aç gitmesi, emekçi ailelerin artan kiralar dolayısıyla mahalle ve çoğu zaman şehir değiştirmek zorunda kalmaları bu krizin yansımalarıdır. İşçi sınıfından sermayeye aktarılan kaynağın boyutları açısından bakıldığında bu tablo Cumhuriyet tarihinde yaşanan en büyük soygun olarak tarihe geçmiştir. Enflasyon oranının çok altındaki faizlerle devlet bankalarından dağıtılan kredilere el koyan sermaye, üretim altyapısını daha verimli hâle getirecek ve ülkeyi bir üretim merkezi haline getirecek yatırımlar yerine dolar, altın spekülasyonuna girişerek kurlarda daha da keskin yükselişlere yol açmıştır. Kuru kontrol altında tutmak için hayata geçirilen Kur Garantili Mevduat aracılıyla da sermayeye yüklü bir kaynak aktarımı gerçekleşti. Emek getirileri pula dönüşürken, finansallaşan sermaye büyük soygunun nimetleriyle kendi sepetini dört bir yandan doldurdu.
Düşük faiz-yüksek enflasyon-kur şoku döngüsünün sınırıysa giderek artan dış ticaret açıkları ve ödemeler dengesi şoku riski tarafından çizildi. 2023 Mayıs seçimleri sonrasına ertelenen yerli millî IMF programı, Mehmet Şimşek’in finans kapitalin, en güçlü burjuva fraksiyonun da ve uluslararası sermayenin de güvenini kazanmış bir bürokrat olarak ekonomi yönetiminin başına geçmesiyle yürürlüğe girdi. Şimşek yönetimindeki ekibin temel projesi halkın gırtlağına daha da basarak, iç talebi daha da kısarak enflasyonu düşürmek. TL’nin değer kazanmasını sağlamak için kısa vadeli yabancı sermaye hareketlerini teşvik etmek. Bu sebeple Merkez Bankası hızla faizleri artırarak ülkeyi kısa vadeli sermaye spekülasyonları için cazip hâle getirdi. Bu politikanın etkisiyle yerel seçimler sonrasında ülkeye belli oranda yabancı sermaye girişi başladı. Sermayenin tüm fraksiyonları asgari ücretin yılda bir kez arttırılması, maaş artışlarının gerçekleşen değil beklenen enflasyona göre yapılması, öğretmen başta olmak üzere kamu çalışanı alımlarının sınırlanması konusunda anlaşmış görünüyorlar. Burjuva muhalefetin ekonomi entelijansiyası, Şimşek’i AKP’lilerden dahi daha çok seven ve sahiplenen konumda yer alıyorlar. Şimşek programı ekseninde burjuvazinin tüm kanatları arasında oluşan konsensus, büyük soygunun kazançlarına sahip çıkma ve yaşanan bölüşüm şokunun yükünü ülkenin emekçilerinin omuzlarına yüklemek ekseninde inşa edilmiştir. Saray ile burjuva muhalefet arasında oluşan yumuşama havası da bu zeminde gelişmektedir. Her momentte oluşan maliyetleri sermayenin değil geniş toplumsal kesimlerin, emekçilerin, alt-orta sınıfların, kırsal üreticilerin üzerine yıkma noktasında anlaşanların her kapışması sahte ve zevahiri kurtarmaya dönük olmaya mecburdur. Talanın rantını yiyenler talancıdan hesap soramaz.
İktidarın güncel ekonomi programının mızrak ucu asgari ücretin yılda bir kere belirlenmesinde yoğunlaşmış durumdadır. Sınıf mücadelesinin en güncel cephesi asgari ücret ekseninde oluşmuştur. Yerel seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi prekarya ve proletarya siyasal İslam’ın ve Türk-İslam sentezci çetenin hegemonyasından kopuşmaktadır. ‘Büyük Soygun’ halkın bilincinde tüm mekanizmalarıyla çözümlenemese bile köklü bir dönüşümü zorlamaktadır. Bu potansiyelin farkında olan gerici-dinci-ırkçı kimi odaklar hegemonyadan kopanlar açısından bir seçenek hâline gelmeye çalışmaktadır. Burada sosyalistler olarak kendi köklü krizimizi aşmak için tarihsel bir fırsat ile karşı karşıyayız. Düzenin dayattığı gündemden koptukça, muhalif görünümlü ekonomi müderrislerinin “liyakat” muhalefetiyle soslanmış Şimşek “rasyonalitesi”ne meftun cehaletlerinden azade hâle geldikçe, halktan çalınanları halka döndürme mücadelesini sokak sokak örgütledikçe yıllardır içine sıkışılmış kısır döngülerin bir bir aşıldığı görülecektir.
Saray’ın Erdoğan’ı bir kez daha seçime sokabilmek için kumpanyalaştırdığı Anayasa lakırdırlarına karnımız tok. Daha 1 Mayıs’ta barikatı zorlayan devrimcileri sudan gerekçelerle zindana atan, Selahattin’i, Alp’i, Günay’ı, Figen’i, Kışanak’ı ve daha binlercesini rehin tutan, ülkenin bütün zenginliklerini bir avuç Cengiz’e, Kalyon’a, Koç’a peşkeş çeken, sınır ötesi savaşlar için gün sayan bu rejimle demokrasi müzakeresi yürüterek kaybedecek vaktimiz yok.
Cennet vatanımızı işçi mezarlığına çeviren talancı sürüsünden mutlaka kurtulacağız.