Ukrayna Rusya savaşı tırmanışta
Ukrayna’nın son saldırısına karşı Moskova iki önemli adım atıyor. İlki, kısmi seferberliktir; diğeri 23-27 Eylülde Donbass bölgesinde yapılacak referandumlardır. Referandum sonucunda Donbass bölgesi büyük olasılıkla Rusya Federasyonu’na katılacaktır.
Putin’in kısmi seferberlik ilanının Ukrayna’nın son atağına bir cevap olduğu yeterince açık, ancak sadece bu kadar değil; seferberlik ilanının çok riskli bir stratejik boyutu da vardır. 300 bin kişilik bir kuvvetin Donbass bölgesine konuşlandırılacağı söyleniyor. Bu arada kayıplarla ilgili inanılması zor olan rakamlar Rusya Genelkurmayı tarafından açılandı. Ukrayna ordusundan “100 bin kişinin yok edildiğini” açıklayan Rus Genelkurmayı kendi kayıplarının 6 bin olduğunu bildirdi. Kayıplarda bir oransızlık olması savaşın niteliği nedeniyle bir bakıma doğal, ancak bu kadar büyük fark inandırıcı değil.
Ukrayna’nın son saldırısına karşı Moskova iki önemli adım atıyor. İlki, kısmi seferberliktir; diğeri 23-27 Eylülde Donbass bölgesinde yapılacak referandumlardır. Referandum sonucunda Donbass bölgesi büyük olasılıkla Rusya Federasyonu’na katılacaktır. Böylece savaşın niteliğinde iki önemli değişim olacaktır. Moskova bugüne dek olanları ısrarla “askeri operasyon” olarak niteledi. Şimdi durum kısmi seferberlikle bu operasyonları aşan bir seviyeye yükselmiş oluyor. Asıl önemlisi Ukrayna, Donbass bölgesine saldırdığında artık Rus topraklarına girmiş olacaktır. Putin böyle bir durumda “gereken cevabın verileceğini” dünyaya ilan etti. Hatta devreye taktik nükleer silahların da girebileceğini duyurdu. “Blöf yapmıyorum” diye de ilave etti.
Ukrayna’ya son saldırı adımını attıran ABD, kendi kamuoyuna ve Avrupalı dostlarına “savaşı kazanabiliriz” propagandası yapmış oldu. Altı aydır hem savaş sahasında hem de yaptırımlar alanında Rusya, ABD Genelkurmayının beklediği gibi diz çökmedi. Ancak kısmi seferberlik ilanından anlaşıldığı gibi durum gittikçe kritik noktaya yaklaşıyor.
Diğer önemli bir gelişme Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında yaşandı; Putin savaşın gidişine yeterince destek bulamadı. Özellikle Çin ve İran’ın tavrı bu konuda belirleyici olduğuna göre iki ülkeden de bir destek alamadı.
ABD uzayan ve tıkanan savaşın gidişini değiştirmek için Kiev’e hem silah hem de akıl(stratejik kurgu) vererek önemli bir adım atınca, Moskova kendi iç gerilimlerini de dikkate alarak, bu adıma benzer seviyede bir karşı adımla değil de adeta rest çekerek karşılık verdi. Referandum sonrası savaş Luhansk, Donetz, Herson ve Zaprorijya bölgelerinde devam ettiğinde bu artık Rusya Federasyonu’na saldırı anlamını taşıyacaktır. Bu durum askeri operasyon olmaktan çıkacak savaşa dönüşebilecektir. Putin çıtayı neredeyse en yüksek noktaya çekmiş oldu. Bundan sonra artık her şey olabilir.
Bu noktada Almanya’nın son tavırları ile ilgili bir parantez açmak gerekiyor. Alman Sosyal Demokrat Savunma Bakanı Christine Lambrecht 12 Eylülde Berlin’de Alman Dış Politika Topluluğu’nun düzenlediği güvenlik toplantısında şunları söyler:
“Lambrecht “Almanya’nın ‘Avrupa’da askeri bir “öncü güç” olduğunu söyledi. Savunma Bakanı “böyle bir rol, kendi iradesi dışında bile olsa, sırf büyüklüğü nedeniyle otomatik olarak Almanya’ya düşecektir. Ancak Almanya bu öncü rolü, güç veya gövde gösterisi amacıyla değil, barış düzenini desteklemek amacıyla üstlenmeyi hedefliyor. Almanya, ittifaklara entegre olmuş, güç ve askerî konularda ölçülü bir bakış açısına, aynı zamanda istikrarlı kurumlara ve barışçıl bir kültüre sahip bir ülke. Dolayısıyla hiç kimse bu liderlik rolünden korkmamalıdır.” dedi. (“Avrupa Almanya’nın liderliğine hazır mı?” Ayşegül Karakülhancı, 20.09.2022)
Bu “korku” kimleri kapsıyor? Açıkça söylenmese de hem Almanya’nın kendisini hem de Avrupalı dostlarını içine aldığı, tarihe bir göz atılınca anlaşılabilir. Almanya’nın “öncü güç” olmayı hedeflediği tarihsel dönem herkesçe biliniyor. Bu tarihsel bilinci silmek mümkün değildir, o nedenle bu yönde her gelişme bu tarihsel bilincin gölgesiyle birlikte yürümek zorundadır.
“Lambrecht başta Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un hayali olan bir AB ordusu fikrine de mesafe koydu çünkü ABD olmadan Avrupa’yı savunmanın mümkün olmadığını düşünüyor. Bu nedenle de Avrupa’nın ABD’yi NATO’nun diğer kanatlarında rahatlatmak için kendi savunmasına daha fazla yatırım yapması gerektiğini savunuyor. Askeri gücünü daha çok Hint-Pasifik’te yoğunlaştıran ABD, Almanya’nın daha fazla sorumluluk üstlenmesini zaten bekliyordu. ABD’nin örneğin Tayvan ve Doğu Avrupa’da aynı anda askeri olarak hareket edemeyecek olduğu konusunda bir fikir birliği var. Bu nedenle de Lambrecht, NATO savunmasına daha fazla bağlılık çağrısında bulundu.” (a.y. Ayşegül Karakülhancı)
Trump ve Merkel günlerinde ABD’nin Avrupa ile ilişkisi ve NATO’nun durumu tam bir felaket konumundaydı. Bir yandan Trump’ın Avrupa’daki askeri yüklerden kurtulma isteği, öte yandan Macron’un “NATO’nun beyin ölümünden” söz etmesi üzerine durum Merkel’i: “Herkes kendi başının çaresine bakacak” noktasına getirmişti. Ukrayna savaşı ve Alman sosyal demokratları sayesinde bütün sorunlar şimdilik çözülmüş görünüyor. Lambrecht’e göre Avrupa savunmasını NATO içinde düşünmelidir; “ABD olmadan Avrupa’yı savunmak mümkün değildir.” Ancak bir işbölümü gerekiyor. ABD Hint-Pasifik bölgesine yoğunlaşırken, Almanya Avrupa’da bir öncü güç olmalıdır.
Bir cümle bile ilaveye gerek yok, her şey Lambrecht tarafından söylenmiştir.
“Fakat Lambrecht, Ukrayna’ya silah teslimatı konusunda bu rolü üstlenmek istemediğini, ABD’nin yolunu izlemeye devam edeceğini de açıkça belirtti: “Hiçbir ülke henüz batı tarzı zırhlı personel taşıyıcıları veya ana muharebe tankları teslim etmedi. Ortaklarımız da dâhil olmak üzere, bunu yapmama konusunda anlaştık. Almanya bu konuda tek başına hareket etmeyecek” dedi. Böylece Yeşiller’den olan Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock’un domine ettiği tartışmayı da bitirmiş oldu.” ( a.y. Ayşegül Karakülhancı )
“Son tespit, gelecek için büyük strateji kurgusundan sahadaki güncel duruma geliyor: “Ukrayna’ya büyük silahlar vermeyeceğiz. Almanya bu konuda tek başına davranmayacaktır.” (a.y.)
Almanya Avrupa’da “öncü askeri güç” olmaya taliptir, ancak bu savaşta Rusya’nın bir noktadan öteye yıkımına da destek vermeyecektir. En azından bugünkü dengelerde savunmanın başı Lambrecht daha ileriye gitmeye niyetli değildir.
Putin son taktikleriyle Almanya’nın çizdiği sınırlara dayanarak mı yeni bir oyun kurmaya hazırlanıyor? Savaşın çok kritik bir aşamasına gelindi. Aynı zamanda dünya güçler dengesinin yeniden inşa edilişinin de en sancılı günleri yaşanıyor. Dünyanın uçurumun kenarında olduğunu söylemek abartı olabilir; ancak çok da uzağında değil!