Haber olamayan ölülerimiz
Sedat acemisi olduğu işte düşüyor ve ölüyor. O kadar… Hikayesi bitiyor.
Muharrem Aksan nasıl bu kadar kolayca ve sessizce öldürülebilir?
Çünkü yoksuldur, çobandır.
Çünkü Kürttür.
Hayat; her an, yaşanacak bir ülke kurma mücadelemizin aciliyetini, üç maymunu oynamamıza daracık bir alan dahi bırakmadan gözlerimize sokmaya devam ediyor.
Sedat Aslan.
Uğur Tekstil işçisi, direnişçi, haklarını almak için mücadele ettiği işyerinden işbirlikçi sendikanın da yol vermesiyle atılıyor. Gaziantep’te yağ lekesi gibi yayılan işçi direnişlerinin önünü almak için patronlar tarafından oluşturulan kara listeye dahil edildiği için tekstilde iş bulamıyor. 29 yaşında, 3 çocuk sahibi olduğu için çalışmak zorunda. Kapitalizm ona toplumsal zenginlikten pay alabilmek için emek gücünü satarak sömürüle sömürüle çalışmaktan başka yol bırakmamış. Ancak emek hırsızı patronlar, vampir gibi emeğimizi çalarak büyüyen sermaye sömürülmeyi dahi bir ayrıcalık, bir lütuf gibi satmakta kararlı olduğu için Sedat iş bulamıyor. Güvencesi yok, temel gelir hakkı yok. Çünkü zamanında İngiliz Başbakanı Thatcher’ın dediği gibi “Toplum diye bir şey yok!”. Neoliberalizmin zaferi, insanların yalnızlaştırılması ve sermaye karşısında çaresizleştirilmesi üzerine kurulu.
Sedat tekstilde iş bulamayınca çatı işine giriyor. Bu işi yapabilmesi için yeterli deneyimi var mı diye denetleyen kimse yok. İnsanlar çatıda çalışırken düşüp ölmesinler diye gerekli önlemleri alan bir kamu yok.
Sedat acemisi olduğu işte düşüyor ve ölüyor. O kadar… Hikayesi bitiyor.
Temel hizmetler güvencesi olsaydı, ihtiyacı kadar elektrik, su, doğalgaz ücretsiz olsaydı, kimseye muhtaç olmadan ayakta kalabileceği temel gelir güvencesi sağlansaydı Sedat ölmeyecekti. Nasıl yapacağını bilmediği bir işte çalışmak zorunda kalmayacaktı, fabrikasının önünde direnerek hakkını almakta ısrarcı olacaktı. Satılık sendika yöneticilerinden hesap soracaktı. Ama temel ihtiyaçların karşılanması zaruriyeti her şeyden ağır bastı.
Muharrem Aksan.
16 yaşındaydı. Kürt genç. Çoban. Sürüyü otlattığı yer Özel Tim’in atış talimi yaptığı yere yakın. Muharrem, sürüden ayrılan bir hayvanın peşinden muhtemelen riskli olduğunu bildiği ancak etrafta hiçbir önlemin olmadığı bölgeye giriyor. Bölge evlerine 500 metre uzaklıkta. Evden ayrıldıktan birkaç saat sonra cansız bedenine ulaşılıyor. Urfa Barosu’nun açıklamasına göre “vücudunda şarapnel izlerinin olduğu, sis mermisi olabilecek güçte taşı bile parçalayan mermilerin olduğu, çocuğun elinin olmadığı, vücudunun paramparça olduğu ve oraya gittiklerinde de barut kokusunun olduğu belirtilmiştir”.
Muharrem Aksan nasıl bu kadar kolayca ve sessizce öldürülebilir?
Çünkü yoksuldur, çobandır.
Çünkü Kürttür. Çünkü Kürt gençlerinin devlet tarafından kolay öldürülmesi bu ülkenin kör gözlerle dahi okunabilen beyaz harflerle yazılı Anayasasıdır.
Diyarbakır’da 5 yaşındaki Efe Tantekin’i zırhlı araçla ezerek katleden polis hakkında beraat kararı verilmesinin haber dahi olmaması da bu Anayasa’nın bir hükmüdür.
Helalleşme peşindeki Gandhi’nin belediye başkanının Avrupa’da konuşurken kayyum politikasına sahip çıkması da oradan kaynaklanır.
Milliyetçilikte kimseye sıra vermeyen Kemalist ya da İslamcı orta sınıflar çocuklarını yurt dışına göndermek için kırk takla atarken Almanya’da yaşayan bir Ezidi ailesi, anasının babasının yaşadığı topraklara dönebilmek için Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Güneli Mahallesi’nde ev yaptırır. Fakat komşu köyde yaşayanlar Ezidilerin bölgeye geri gelmesini istemedikleri için evi yakarlar. Avrupa’ya göç eden Ezidiler topraklarına dönmek istemektedirler. Atanan memurun sürgün yeri diye gördüğü topraklara dönmek için gün sayarlar ancak topraklarına el koyan komşularının tehditlerinden korkarak kararsız kalırlar.
Hakimler kadın cinayetlerinin faillerine ceza indirimi gerekçesi üretmek için çırpınmaya devam eder bir yandan da kadınlar öldürülmeye…
Eşit vatandaşlığın olmadığı yerde ucuz hayatlar vardır, ölümü haber bile olamayacak insanlar vardır. Eşit vatandaşlık hakkının askıya alındığı her yerde daha katmerli sömürü, daha fütursuz talan, daha büyük keyfiyet vardır. Eşit vatandaşlığın ilgası, zenginlere paralarıyla her şeyi satın alabilecekleri bir dünya yaratmanın gerekçesidir. Hiç bitmeyen ilkel sermaye birikimi, katmerli mülksüzleştirerek sermaye biriktirme mecrasıdır.
Bugün 30 Mart. Arap halkının yiğit evladı Mehmet Latifeci’nin haklarımızın eşitliği mücadelesine katlanamayan kontrgerilla çeteleri tarafından katlinin yıl dönümü. 1968 gençliğinin devrimci önderlerinin, Mahir Çayan ve arkadaşlarının, devrimci dayanışma örneği eyleminin Kızıldere’de Özel Harp Dairesi elemanları tarafından öldürülmesinin de.. Türkiye halklarının NATO’ya duydukları nefreti anlamayanlar, anti-komünist histerinin NATO eliyle inşa ettiği Özel Harp Dairesi ve kontrgerillanın imza attığı katliamlara çok daha yakından bakmalıdır. Bugün yaşanamayacak bir ülkedeysek, iktidar NATO artığı sivil faşist hareketle 12 Eylül beslemesi İslamcıların elindeyse bu doğal bir süreç değil NATO’cu kontrgerilla katliamlarının şekillendirdiği bir tarihin ürünüdür.
Ancak direnenlerin bayrağı yere düşmedi, düşmeyecek.
Eşit vatandaşlık mücadelesini görmeyen bir demokrasi masası da halkı polis talimi kurşunlarının lime lime edici ateşinin ortasına atan faşizm de devrilmeye mahkumdur.
Yaşanacak bir ülkeyi hep birlikte kuracağız.