Siyasal güç dengelerinde yeniden “Kürt Sorunu”
Bugün uzaktan bakınca tablo tersine dönmüş görünüyor. AKP ve elbette cumhur ittifakı Kürt sorunu yoktur diyerek eski devlet aklına geri dönmüş oluyor; CHP ve diğer muhalif partiler “vardır” diyerek yeni bir akla doğru yola çıkıyorlar.
“Kürt sorununda başa döndük” söylemi bugünlerde ortalığı kapladı. Malum Erdoğan “böyle bir sorun yok biz bu sorunu çözdük” diyor. Muhalefet partileri, bazıları güçlü bazıları zayıf bir sesle sorunun varlığından söz ediyorlar. Gerçekten başa mı döndük?
Yakın tarihimizde bilindiği gibi Kürt sorununda başlıca iki dönem yaşandı: Birisi Özal yıllarıdır, belki de Özal’ın yaşamına mal olmuştur. Diğeri, Erdoğan yıllarıdır. Bakalım neye mal olacak?
AKP iktidarı bir dönem Kürt sorununda gerçekten etkileyici adımlar attı. Bunların siyasal ve taktik olarak eleştirisi yazının konusu değil. Erdoğan bu girişimleri belli anlamda klasik “devlet aklı”na rağmen yaptı. Zaten bu yıllarda vesayet rejimiyle kavgalıydı. Bu süreçte CHP ise sürekli devlet aklının yanında durdu. Erdoğan’ın adımlarını eleştirdi.
Bugün uzaktan bakınca tablo tersine dönmüş görünüyor. AKP ve elbette cumhur ittifakı Kürt sorunu yoktur diyerek eski devlet aklına geri dönmüş oluyor; CHP ve diğer muhalif partiler “vardır” diyerek yeni bir akla doğru yola çıkıyorlar.
Bu kaba bakış bile başa dönülmediğini bazı köklü değişimlerin yaşandığını gösteriyor. CHP kurucusu olduğu ve her koşulda savunduğu devlet aklından nasıl uzaklaşmıştır? Çünkü devlet o eski devlet değildir. Önceki günlerde Deniz Baykal’ın açıkladığı gibi Türkiye “devletini kaybetmiştir”. Keyfileşen, çeteleşen, hatta “narko devlet” yolunda ilerleyen bir yapı vardır artık. Veya “tek adam devleti” de denebilir. Bu çok önemli bir değişimdir ve yaklaşan süreci pek çok bilinmezle yüklemektedir.
Bilindiği gibi Erdoğan’ın Kürt sorunuyla bağı bir seçim dönemine giderken koptu. 7 Haziran 2015 seçimleriyle birlikte Erdoğan eski devlet aklına geri döndü ancak yeni bir devlet yapısıyla. Siyasi tarihin en karanlık altı ayı Haziran Kasım arasında yaşandı. Bu tarihten sonra Erdoğan için artık Kürt sorunu yoktu. Nedeni çok açıktır. Sorunun çözümü için atılan adımlar “sahaya yansımamış” yani AKP’yi güçlendirmemiş, tam tersine Kürt hareketini güçlendirmiştir. Aynı zamanda ülkeyi daha demokratik bir sürecin içine sokmuştur. Erdoğan bu karanlık altı ayda büyük bir zulümle hepsini geri aldı. Demek ki Kürt sorununun çözümü AKP’nin işine yaradığı sürece vardır, aksi durumda yoktur.
Şimdi yine bir seçim dönemindeyiz. Üstelik o karanlık altı ayı aratacak birikimlerle… Yeni Şafak gazetesinin militan yazarı İbrahim Karagül, yaklaşan günleri şöyle görüyor:
“Bizim Türkiye’miz” mi “Onların Türkiye’si” mi? Büyük kuruluş mu büyük çöküş mü? 2023 ya büyük kuruluşun ya da büyük çöküşün tarihi olacak.” (Yeni şafak, 27.09)
Üstelik şunu da açıkça vurguluyor: “Kılıçdaroğlu’nun siyasi ömrünün 2023’e ulaşıp ulaşmayacağı bile şüpheli iken, onun öncülüğünde formatlanan bir siyasi cephenin başına çok şey gelebilir.” (a.y.)
Bahçeli de sık sık Kılıçdaroğlu’nun artık bir “güvenlik sorunu”na dönüştüğünü söylemiyor mu?
Ancak bu tuzaklar artık eskisi ölçüsünde işlemiyor. Devlet değişti daha doğrusu çeteleşti, hem devlet hem de aklı yeniden kurulacak…Muhalefeti bekleyen Cumhuriyeti yeniden kurmak kadar zorlu bir görev!
AKP kendi egemenliğini sağlamlaştırmak için Kürt sorununu araçsallaştırdı. Yetinmedi yanına “FETÖ”yü ekledi. Dış seferler yaparak devletin bekası için savaşlar yaptı. Ancak bunlar yeterince rol oynamayınca kendi dışındaki herkesi “terörist” ilan ettikçe bu aracın büyüsü bozuldu.
2023 seçimleri büyük bir hesaplaşma olacak. Muhalefet tıpkı AKP’nin yaptığı gibi Kürt sorununu kendi iktidar yolunda araçsallaştırırsa, bu pragmatik adımlar ülke için gerçekten yaklaşan başka bir karanlığın habercisi olur.
Bu anlamda Kürt sorununda başa dönülmemiştir; çözümü cumhuriyetin yaşanılır hale gelebilmesi için olmazsa olmaz bir sorun seviyesine yüklenmiştir.