Devlet görevlisi yok, Köyceğiz halkı yangınla baş başa

Hayatımızı, doğayı ve canlıları günlerdir kavuran yangın bölgelerinden bir tanesi de Muğla’nın Köyceğiz ilçesi. Uzun süren yangınların önemli bir kısmı söndürülmüş olsa da hala bölgede aktif yangınlar var.

Yaşananlar, olması gerekenler ve yapılmayanlar dışında bundan sonrasını nasıl karşılamak gerektiği konusunda da önemli deneyler barındırıyor. Yangın ve söndürme süreçlerinden birini Köyceğiz’den Selin Önal ile konuştuk.

Kendi evinden görünen yangına ve sonrasında bölgede yayılan yangınlara müdahale etmek için çırpınan, Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle yöre halkından herkese yapıldığı gibi yardım merkezlerinden talimatla uzaklaştırılan Önal’a bırakıyoruz sözü…

Küçük bir yangındı, hemen söndürülür sandık

“İlk gün yangın çok küçük bir yerde başladı. Köyceğiz’den de görünen bir yerdeydi. O kadar küçük bir yangındı ki kesin söndürülür diye düşündük. Ama müdahale yetersiz olunca öyle olmadı maalesef. Orası dağlık bir bölge, halkın hemen çıkması imkânsız. Helikopterle söndürülmesi gerekiyordu, söndürülemedi ve gece epey büyüdü. İkinci gün gene müdahale ettirmediler bize. Halkın çıkmasına izin vermediler, daha da büyüdü. Üçüncü gün artık halk ellerinde 5 litrelik sularla gitti söndürme çalışmasına. Geri kalanlarımız onlara yiyecek şeyler hazırlayıp götürdük.

Oraya sadece bir arazöz gönderilmişti. Yeterli olması imkânsızdı.

Sanırım yangının 4. günüydü. Rüzgârın etkisiyle ve söndürmek için ulaşımın karadan yetersiz olduğu yerler olması nedeniyle Zeytinalanı dediğimiz  yerleşim yerlerine kaydı yangın. Ve havadan müdahale hala yoktu maalesef.

Yangın Söndürme gönüllüleri çalışıyor. Kaçak yollarla da olsa…

O gün biz o bölgeye bir tanıdığımızın evini boşaltmaya gittik, yangın sıçrama riski yüzünden. O gün orada her şey karma karışıktı. Zeytinalanı’na halkın geçmesine izin vermediler.  Ama biz buralı olduğumuzdan oradakilere erzak götürmek için bildiğimiz ara yolları kullandık. Daha önce de birkaç arkadaşım yine bu yolları kullanarak yangın söndürme işlemine gönüllü olarak çıkmışlardı.

Gittiğimiz evdeki risk kalkınca biz de oradaki yardım merkezine dâhil olduk. İki yöne giden yangın çalışmaları vardı. O gün Harmandere tarafında yangın yoğundu, oraya katıldık. İki bölgeye de giden ekiplerle su erzak dağıtımı yapılıyordu, bayağı kalabalık bir ekiptik. Köyceğiz ve Dalyan halkı birlikte yapıyorduk, tamamen gönüllü olarak.

Bir süre sonra kaymakamlıktan bazı şeyler hakkında izin çıkmadığını öğrendik. Erzak değil ama  yukarıya gönüllü ve ekip taşımaya engel oldular. Oysa babam dâhil yukarıya insan taşıyan herkes oraya insan lazım olduğunu söylediler. Çok rüzgâr var soğutma çalışmaları için insan lazım dediler. Söndürülmüş de olsa küçücük  bir rüzgârla yangın yeniden büyüyor çünkü. Kaymakamlık izin vermedi. Nedenini bilmiyorum. 

Halk bu konuda isyan etti. “Neden bir şey yapılmıyor? Madem soğutma gerekli bunun için neden helikopter yollanmıyor? Neden desteğe izin verilmiyor?” sesleri yükseldi. Söndürmeye zaten izin yok ama söndürülen yerlerde, arazözlerin eksik olduğu yerlerde soğutma çalışmalarına destek olabilirdik. Oralarda soğutma yapılsın ki yerleşim yerlerine yeniden risk oluşturmasın  korkusu vardı. Bu nedenle halk biraz da kaçak yollarla gönüllü olarak soğutma çalışmalarına gitti.

Orman görevlisi yok. 5 litrelik şişelerle büyük bir mücadele…

Öbür gün artık yangın ileriye gittiği için oradaki yangın merkezini kaldırdılar, bundan sonra yardımlar Beyobası merkezinde toplanacak dediler. Ama biz bölgede durumu bildiğimiz için orada nöbet tuttuk. Şöyle ki, Harmandere’de bir kanyon var, kanyondan öteye geçerse yangını önleyemezsiniz ve evlere sıçrar. Orası çok riskli  bir bölge olmasına rağmen hiç orman yetkilisi yoktu. Yön verecek, bakın burada şu olabilir diyecek bir personel ve tedbir amaçlı bir tane bile arazöz yoktu. Biz yine aynı şekilde elimizde 5 litrelik şişelerle orada bekledik, soğutma çalışması yapılmadığı için yeniden yangın çıkar diye. Beklediğimiz gibi oldu maalesef. Akşamüstü arkamızda yangın çıktı tekrar. Ve yine 5 litrelik sularla söndürmeye gittik gönüllü olarak. Bu ara Azeri askerler geldi diğer yangın bölgesinden yürüyerek. Onlar artık ağaç keserek müdahale etmeye çalıştılar. Orman ekibi bir süre sonra geldi. Çağırdıkları arazöz ise epey geç geldi. Geldiğinde yangın söndürülmüştü.

Bütün bunlar esnasında halk olarak çok kafamız karıştı. Neden biz orada koştururken bunlara müdahale etmiyorlar, neden tedbir için bir arazöz bırakılmıyor oraya? Anlaşılması zor.

Her yerde koordinasyonsuzluk ve yetersiz müdahale.

Sonra babamla ben gönüllü olarak Sazak mevkiine geçtik. Oradaki toplama merkezlerinde erzak ve eşya taşımaya gittik. Bu toplanma merkezini kuranlar, Dalaman’da Tüsev diye gönüllü bir Dernek. İçinde Köyceğizliler de var Dalyanlılar da.  Bütün işleri biz gönüllüler yapıyorduk, belediye sadece şu lazım dediğimizde anonsla duyuru yapıyordu. Daha sonra kaymakamlıktan engelleme gelince bu duyuruları da yapmadılar. 

Sanırım yangının 6 veya 7. günüydü. Biz babamla arabaya Sazak mevkine erzak götürürken Kavacık mevkiinde bir yangın çıktığı haberini aldık. Kendi imkânlarımızla oradan birisinin telefonunu bulup aradık ve Kavacık’a gittik. Ama yollar çok fenaydı. Bizden sonra dozerle yol açmaya çalıştılar. O yollarda 5 sefer yapmak durumunda kaldık. Burası malzeme bölgesi ile 30 kilometre uzaklıkta. Bu şekilde git gellerle yapılacak bir müdahale yetersizdi.  Oraya da bir soğutma merkezi oluşturulması gerekiyordu. Her yerde ciddi bir koordinasyon sorunu vardı gördüğümüz kadarıyla.

Bir de bizim Ağla yaylamız var. Maden ocağı yapılmaya çalışılan bir göletimiz var, Gökçeova Göleti. Bu kez yangın diğer koldan oraya taşındı. Olaya tanık olan babamın söylediği şey, orman değil tek bir ağaç yanıyordu ve hiçbir müdahale yoktu ve yine halkın çıkmasına izin vermiyorlardı.

Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle halkın katılımı tamamen engellendi

Daha sonra Cumhurbaşkanlığı bir genelge yayınladı biliyorsunuz halkın yangın bölgesine girmesinin yasak olduğuna dair. O esnada  ben Beyobası merkezde görev yapıyordum. O yazının ertesi günü biz bir anda bölgeden ve o dağıtım merkezinden çıkarıldık.  Bir gün sonra da oradaki bütün malzeme Sazak dediğimiz dağ köyüne taşındı. Şu an Köyceğiz’e gelen bütün yardımlar belediye tarafından toplanıyor. Bizler hiçbir şekilde katılamıyoruz. Bütün yardımlar artık orada toplanıyor ve oradan dağıtılıyor. AFAD gönüllüsü olmayan kimse yardım bölgesine gidemiyor, gitmişseniz de ceza uyguluyorlar.

Yangından faydalanmak isteyenler mi var?

Şu an Gökçeova Göleti dediğimiz yerde yangın hala devam ediyor. Bölge ormanlık alandan çok, yanan asırlık ağaçların olduğu ve maden ocağı yapılmak istenen yer. Buraya hiçbir şekilde müdahale yok.  Küçücük bir yangının bu kadar gün devam ediyor ve buraya müdahale yapılmıyor olması bizde, “Acaba yangının devam etmesi bazı insanların işine mi yarıyor?” sorusunu uyandırıyor.  2 yıldır Gökçeova’nın talan edilmemesi için halkın çokça mücadelesi oldu ama şu an “yangın üzerinden doğal yollarla talan ediliyor ve buna izin mi veriliyor” sorusu aklımıza takılıyor. Oraya ulaşım çok da zor değil. Bir arazözün gidebilmesi ya da bir uçağın, helikopterin gidip su taşıması mümkün. Şu an daha çok dağ köylerindeki yangınlara müdahale ediliyor. O taraf biraz daha unutulmuş durumda.

Talana hayır diyen köylülerin karşısına dikilen devlet görevlileri söndürme çalışmalarında yoktu

Yangın süresince  Jandarma ya da başka bir devlet görevlisini burada görmedik. Birkaç gün sonra Azeri askerleri gördüklerinde halkın isyan ettiği şeyler biri de buydu. “Utanıyoruz bizim askerimiz yok ama Azeri askerler burada mücadele veriyor” diye. 

Üzüntülerimizden bir tanesi de şudur. Bugüne kadar biz halk olarak mücadele ettik.  Yangını ellerimizde söndürdük. Ama geçtiğimiz dönem yeni köy yasası düzenlemeleriyle buradaki belediyeyi CHP’den alan AKP belediyesi bu çalışmaları kendi hesabına yazmaya çalışacak.  Şu an her şey onun elinin altında, yapılacak yardımlar da belediye üzerinden olunca ihtiyacı olan ve meyilli olan köyler üzerinden bunu seçimlerde oya çevirecekler.”