Sedat Peker bilmecesi

Saray hangi manevrayı yapsa tutmuyor. Ülke hızla kesin bir dönüm noktasına ilerliyor. Her yerden feryatlar yükseliyor; intiharlar yaşanıyor. Bütün bu tıkanma, çökme işaretleri arttıkça sokakta bir taşma olması beklenirken, zirvede bir düello yaşanıyor.

Her gün bir skandalla sersemleşen ülkenin gündemine son düşen bomda büyük ilgi görmüşe benziyor. Sedat Peker videoları en çok izlenen dizileri de geçti. Oyunda ortaya çıkan tablo ilginç. Sahnede iki silahşor kaldı. Araya Mehmet Ağar karışsa da esas olarak Peker ve Soylu düello yapıyor. Bahçeli başlarda çok keskin bir inkâr tiradı okudu, ancak sonra sustu. İbrahim Kalın konuştu, fakat Saray genel olarak sessiz.

Saray danışmanlarından “devlet terbiyesi” almış Cemil Çiçek, “binde biri doğru olsa felaket ve sıkıntıdır” dedi. Eski MİT müsteşarlarından Cevat Öneş “90’ları aşan bir durum” olduğu tespitini yaptı.

Bu düellonun devlet ve cumhuriyet açısından genel anlamı nedir? Cumhur ittifakı açısından ne anlama geliyor? İçeride epey zamandır biriken gerilimin bir patlaması mıdır? Rezilliğin tam da bu günlerde patlamasının anlamı ne olabilir? Sahnedeki oyunu seyrederken akla ilk gelen sorulara cevap bulmaya çalışalım. Elbette bizler için bilinmezi çok olan, sahne ışıklarının konumlandırılış şeklinden pek çok yönü karanlıkta kalan bu oyunun bütün şifrelerini çözebilmek neredeyse imkânsızdır.

“90’ları aşan” tespiti önemlidir. O yıllarda devlet iki cephede savaş veriyordu. Kürt Özgürlük Hareketinin yükselişini ve Devrimci Hareketle buluşmasını engellemek için devlet Demirel’in dediği gibi sık sık “rutinin dışına” çıkıyordu. O günler “faili meçhullerle” ve “sokak infazlarıyla” bilinir. Bu savaş büyük bir rant ve onun paylaşımı büyük bir kara ekonomi yaratmıştı. Öte yandan bu yıllarda yükselen Siyasal İslam’a karşı devlet her türlü yöntemi uyguluyordu. Devletteki çeteleşme Susurluk kazası ile manşetlere ve dillere düştü. Bütün bu dönemin sonuna baktığımızda devleti yıllardır yöneten Kemalist ideolojik ve derin yapı büyük bir çöküşe uğradı. 

AKP liderliğinde Siyasal İslam ideolojik olarak Kemalizm’in, siyasal olarak da vesayetin tasfiyesine girişti. Bu tasfiye sürecinde dengeleri tutturabilmek için bir müddet sonra milliyetçilikle Siyasal İslam’ın sıkı ittifakı kaçınılmaz hale geldi. Bir yandan Kürt Özgürlük Hareketi ile önce uzlaşma, sonra tasfiye adımlarının öte yandan Gülen cemaatiyle iktidarı paylaşım kavgasının sonunda, Erdoğan kaçınılmaz olarak iki sürecin içine girdi. “Eski” devletin tasfiyesi, ancak yerine neyin nasıl konulacağının bilinmemesi, sadece cumhur ittifakının siyasal ideolojik yapısıyla yürümenin sonucu ortaya mükemmel bir keyfilik çıktı. Öte yandan, siyasal gücün ve devletin keyfileştirilmesinin yetmeyeceğini iyi bilen Saray çok hızlı bir sermaye birikim sürecine girdi. 17-25 Kasım skandallarıyla bu sermaye birikiminin nasıl olduğunu dünya âlem öğrendi. Ortada devletin imkânlarının yağmasıyla her ihaleden “havuza” para toplayan bir yapı vardı.

Bu yasa dışı ve keyfi gidişe yeraltı dünyasının davetsiz misafir olarak girmesi kaçınılmazdı. Aslında bu daveti iktidarın kendisi bir bakıma yapmak zorundaydı. Bütün kurumsal yapı parçalanınca geride bir tek kurum, “Türk tipi başkanlık sistemi” kalıyordu.

Bugünden 90’lara bakıldığında bazı özellikler dikkat çekiyor. Bu ülkede her zaman bir derin devlet ve yeraltı dünyası oldu. Ama hiçbir zaman bu yapılar 90’lardaki kadar irileşmediler. Fakat o günlerde bile bir yeraltı dünyası lideri, devlet ve siyasetin önde gelenleriyle aynı fotoğraf karesine girmezdi. Şimdilerde girmek bir yana siyaseti dizayn etme pervasızlığını hemen her gün gösteriyorlar. Eskiden derin devlet ve mafya örgütlenmesinin önünde bir sınır olarak vesayetçi devlet yapısı durur, zaman zaman ayar verirdi. Bugün böyle bir ara kademe kalmamıştır. Derin devlet, mafya ve devlet içiçe girmiştir. Sarayla bu dünya arasında esasta bir basamak kalmamıştır. Bu içiçelik devletin rutini ile rutin dışılığı arasındaki sınırları erozyona uğratmıştır.

Öte yandan iktidarın deli gibi paraya ihtiyacı vardır. Devlet olarak ulusları piyasalardan kredi bulabilme gücü giderek düşüyor. Türkiye’ye gelen kara para üzerine çok şey söylendi, bu konuda Halk bankası olayı uluslararası konu oldu, bu ve buna benzer pek çok olay yaşandı. Ancak Haziran 2020’de Kolombiya’da 5 ton kokainle Türkiye’ye gidecek bir geminin yakalanması olayı, Peker videoları olmasaydı belki de ortaya çıkmayacaktı. Afganistan üzerinden yapılan eroin ticaretini, 90’ların mafya dünyasının derin devletle birlikte yürüttüğü bilinen bir sırdı.

Kolombiya’dan yapılan kokain ticareti çok farklı bir basamaktır. Çok daha büyük paraların döndüğü, daha riskli ve çok vahşi bir alandır. 90’lardan beri gidişe göre yapı değiştiren yeraltı dünyasının, yeni devletle içiçeliği düşünülürse, Türkiye’nin Kolombiya’ya benzer bir görüntü vermesi, çürümenin ve sözde değişimin hangi noktalara geldiğinin en somut işaretidir.

Derin devlet, yeraltı dünyası bağlantılarını sınırlayan, bir anlamda şekle sokan kurumsal devlet yapısının çok zayıfladığı, bu yapılarla içiçe girdiği bir ortamda Türkiye, sadece kokain ticaretiyle Kolombiya’ya benzemekle kalmaz, o devletin en önemli gücü paramiliter çeteleri günlük yaşama sokmakla da benzerlik kazanması kaçınılmaz hale gelir. Peker videolarıyla ortaya çıkan genel tablo budur. Bu düellonun nasıl sonuçlanacağından bağımsız, özellikle son on yılda şekillenen “yeni devlet”, kendisini normal kurumlarla ayakta tutamayacağı için paramiliter güçleri örgütlemek ve onlara dayanmak zorundadır. Tablonun en genel anlattığı budur.

Bu düellonun cumhur ittifakının iç gerilimiyle de yakın bir bağı elbette vardır. Saray, Bahçeli’nin çizdiği sınırlar içinde kaldıkça eridiğini artık görüyor. Daha doğrusu devletin bekası çığlıklarının artık ittifaka kazandırdığı bir alan kalmadı. İttifak içinde bir hesaplaşma kaçınılmaz görünüyor. Veya ittifaka yeni bir şekil verme arayışları zaten başladı. Ancak ittifak o kadar saldırgan ve aynı zamanda kırılgan bir alana sıkıştı ki, her yeni arayış kendi içinde kaçınılmaz kırılmalar yaratacaktır. Peker videoları cumhur ittifakı içindeki zeminin ne ölçüde kırılgan hale geldiğini gösteriyor.

Bugün patlamasının nedeni ise yeterince açıktır. İktidar siyasi ve ekonomik olarak artık duvara dayanmıştır. Aslında AKP ve iktidarda çözülme damadın istifası ve kayıplara karışmasıyla başlamıştı. O günden beri Saray hangi manevrayı yapsa tutmuyor. Ülke hızla kesin bir dönüm noktasına ilerliyor. Her yerden feryatlar yükseliyor; intiharlar yaşanıyor. Bütün bu tıkanma, çökme işaretleri arttıkça sokakta bir taşma olması beklenirken, zirvede bir düello yaşanıyor. İyi düzenlenmiş bir sahnede oynanan bu oyun kitlelerin öfkesini alabilir mi? Tersine sahnede birinin dili sürçerse çok başka gidişlerin kapısının açılması kaçınılmazdır.