80 sonrası önemli bir örgütlenme deneyimi: “Öğrenci Dernekleri” – 3

İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu’nun (İÖDP) 14 Nisan 87’de Laleli’de gerçekleştirdiği izinsiz kitlesel gösteri, 80 sonrası gelişen demokratik öğrenci hareketinin yeni bir seviyeye taşınışı anlamına gelecektir. Bu noktadan sonra hareket, daha yüksek bir tempo, politizasyon ve gerilim hattında, yeni eylem biçimleriyle ilerleyecektir.

80 sonrası 12 Eylül karanlığında canlanan kitle hareketleri karşısında baskılar artıyor. İç gerilimlerine, tartışmalarına, ayrışmalarına rağmen demokratik öğrenci hareketi dirençle, kararlılıkla yoluna devam ediyor; öğrenci dernekleri, bu zor zamanlarda ciddi kazanımlar elde ediyor. 90’ların “beyaz toroslu” yılları yaklaşıyor…

*   *   *

Nisan 87: “Güdümlü derneklere hayır!”

Yeniden toplumsal mücadelenin odak noktalarından birisi haline gelen üniversiteler, siyasi iktidarın epeyce canını sıkmaya başlamıştır. Öğrenci dernekleri üzerinden gelişen hareketin yolunu kesmek için daha kapsamlı bir adım atılmalıdır. Dönemin ANAP hükümeti, bu adımın hazırlıkları içerisindedir.

ANAP Balıkesir Milletvekili İsmail Dayı, öğrenci derneklerini tamamıyla denetim altına alacak bir yasa tasarısı hazırlar. “2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun 59. Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda 2 Nisan’da kabul edilir.

Tasarı yasalaşıp yürürlüğe girdiğinde, mevcut tüm öğrenci dernekleri kapatılacak; tekrar açılmak istendiğinde de yasanın yeni haline uygun hareket edeceklerdir. Yasa tasarısı, kuruluş sürecinden itibaren öğrenci derneklerini doğrudan rektörlerin denetimi altına alacak hükümler içermektedir. Yine tasarıya göre her üniversitede bir dernek kurulabilecek; o üniversiteye bağlı tüm fakülte ve yüksekokullardan birer öğrenci kurucu olacaktır. Kuruculardan bir kişi bile eksik olursa dernek kurulamayacaktır. O dönem fakülte ve yüksekokulların farklı illere dağılmış durumda olduğu düşünülürse, öğrenci derneklerine daha kuruluş aşamasından itibaren büyük zorluklar getirilmektedir.

“Tek tip öğrenci dernekleri” yasa tasarısına karşı ülke çapında etkili bir öğrenci direnişi örgütlenir. Öğrenci derneklerindeki iç tartışmalar ve ayrışmalar giderek atılan tüm adımlarda kendisini hissettirse de; bu durum, yasa tasarısına karşı güçlü bir muhalefetin örgütlenmesini engellemez. Öğrenciler kazanır; tasarı meclis gündeminden geri çekilir. Yasa tasarısına karşı gerçekleşen eylemlerde toplam 613 öğrenci gözaltına alınır, 218’i tutuklanır.

Ankara…

Yasa tasarısının komisyonda kabul edilmesinin ardından, öğrenci dernekleri iller düzeyinde ve ülke çapında neler yapılabileceğini tartışmaya başlar.

Ankara’daki ilk güçlü protesto, 10 Nisan’da ODTÜ ve Hacettepe’de gerçekleşen yemek boykotu ve oturma eylemleridir. Yüzlerce öğrencinin katıldığı eylemlerin ardından Hacettepe Üniversitesi’nde yemekhaneden çıkan öğrencilerin kimlikleri jandarma tarafından toplanır. ODTÜ’de 3 öğrenci jandarma tarafından yemekhanede gözaltına alınır. Her iki üniversitede de öğrenciler jandarma saldırılarını oturma eylemleriyle protesto eder. ODTÜ’deki oturma eylemine jandarma dipçiklerle saldırır; 1 öğrenciyi daha gözaltına alır.

Ankara Üniversitesi SBF, BYYO, Hukuk ve Eğitim Fakülteleri öğrencileri, Cebeci’de yasayı protesto etmek amacıyla şenlik düzenler.

İlerleyen günlerde eylemler Ankara’daki tüm üniversitelere yayılır. SBF’de yasayla ilgili bülten dağıtımı sonrası dernek üye ve yöneticilerinin gözaltına alınmasına karşı gerçekleşen kitlesel oturma eyleminin ardından öğrenciler serbest bırakılır. Sonrasında SBF’de yine yemek boykotu gerçekleştirilir. Ziraat Fakültesi’ndeki yemek boykotunun ardından öğrencilerin kimliklerinin toplanması üzerine oturma eylemi yapılır; kimlikler geri alınır.

14 Nisan’a gelindiğinde, tasarıya karşı eylemler ülke çapında hız kesmeden sürmektedir. Güçlenen protestolar karşısında devletin baskısı da tırmanır; öğrenciler okullarından, yurtlarından, evlerinden gözaltına alınır.

15 Nisan’da çeşitli üniversitelerden 50-60 kişilik öğrenci grubu meclise giderek yasa teklifinin geri çekilmesi için görüşmeler yapar. Bu sırada başlayan meclis genel kurulundan haber gelir; yasa teklifi meclis gündemine alınmadan komisyona geri gönderilmiştir.

Aynı günün akşamı, Ankara’daki tüm üniversitelerden öğrenciler Abdi İpekçi Parkı’nda buluşup meclise telgraf çekmek üzere postaneye yürüyüşe geçer; polis saldırısında çok sayıda öğrenci gözaltına alınır; postaneye ulaşabilen kalabalık grubun dağılışı sonrasında da gözaltılar sürer; gece evlere yapılan baskınlarla birlikte gün boyu yüzlerce öğrenci gözaltına alınmış olur.

Üniversitelerde toplanan imzaları meclise iletmek üzere İstanbul ve İzmir’den Ankara’ya yürüyen öğrencileri karşılamak üzere 16 Nisan günü kitlesel bir buluşma örgütlenir. Ankara girişinde polis engeliyle karşılaşan yürüyüşçüler, kendilerini karşılamak üzere Milli Kütüphane önünde bir araya gelen kitleyle buluşamaz.

Eylemler boyunca yaşanan baskıları, gözaltıları ve işkenceleri protesto etmek amacıyla 18 Nisan’da Ankara’da üç evde 50’yi aşkın öğrenci açlık grevine başlar. Bu süreçte Ankara DGM’de tutuklanan öğrenci sayısı 50’ye ulaşır. Toplumun çeşitli kesimlerinden sembolik katılımların da yaşandığı açlık grevleri büyük ses getirir.

İzmir…

Yasa tasarısına karşı güçlü ses veren şehirlerin başında İzmir de gelmektedir. Ege ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nde bildiriler dağıtılır, yemek boykotları yapılır. Etkinlikler sırasında yaşanan gözaltıları protesto etmek amacıyla oturma eylemleri gerçekleştirilir. Yasa tasarısına karşı hazırlanan dilekçe 10 Nisan’da üniversitelerde imzaya açılır.

14 Nisan günü Ege Üniversitesi Bornova Kampüsü’nde 1000’i aşkın öğrenci, Ankara’ya yürüyecek arkadaşlarını uğurlamak üzere polis kuşatması altında kampüs çıkışına kadar yürür.

Ertesi gün 48 öğrenci Dokuz Eylül Üniversitesi rektörlüğü önünde “yasa tasarısını ve ülke çapında yaşanan gözaltıları protesto etmek için” açlık grevine başlar; açlık grevine bir öğrencinin annesi de dâhil olur. Dile getirdikleri her düşünce suç kapsamına alındığı için bu eylemde öğrenciler boyunlarına “boş karton” asar. Açlık grevini desteklemek için 16 Nisan’da okulda gerçekleşen buluşmaya polis saldırır; 200’ün üzerinde öğrenci gözaltına alınır. Sonraki gün Ege ve Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlı tüm okullardan öğrenciler Bornova Kampüsü’nde buluşarak meclise telgraf çekmek üzere postaneye yürür.

Gözaltına alınan öğrencilerin DGM’deki duruşmaları 18 Nisan’da sonuçlanır; 18’i tutuklanır. Aynı gün gözaltıları ve tutuklamaları protesto etmek amacıyla 15 öğrenci açlık grevine başlar.

Ankara yürüyüşü…

Öğrenci derneklerinin yasa teklifini içeren ve üniversitelerde imzaya açılan dilekçeleri meclise iletmek üzere 14 Nisan’da İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana’dan Ankara’ya doğru yola çıkılır. Adana’dan yola çıkan grup gözaltına alınır.

Şehir merkezlerinde yürüyüş yapan öğrenciler, yolculuğun diğer kısımlarını otobüslerle sürdürür. Yol boyunca polis baskısı, gözaltılar eksik olmaz.

Tüm yürüyüş kolları Eskişehir’de buluşur. Yürüyüşçü arkadaşlarına destek vermek için Anadolu Üniversitesi’nde toplanan öğrencilere polis saldırır; gözaltılar yaşanır. Bu saldırıları protesto etmek amacıyla yürüyüşçü öğrenciler açlık grevine başlar.

16 Nisan günü Ankara’da 300 kişilik grup Milli Kütüphane önünde Ankara yürüyüşçülerini karşılamak üzere bekler. Grupta öğrencilerin dışında sendikacılar, aydınlar ve SHP milletvekilleri de vardır.

Konvoy, Ankara girişinde polis tarafından durdurulur ve yürüyüş engellenir. Milli Kütüphane önünde bekleyen kitleyle buluşma sağlanamasa da öğrenciler meclise taksilerle ulaşır; meclis yakınında taksilerden inilerek tekrar yürüyüşe geçilir. Öğrenciler mecliste görüşmeler yapar; ayrıca gözaltıları protesto etmek için yürüyüş sırasında başlatılan açlık grevi mecliste sonlandırılır.

Diğer iller…

Yasa tasarısına karşı öğrenci derneklerinin örgütlediği ses getirici eylemler Ankara, İzmir ve İstanbul’daki üniversitelerle sınırlı kalmaz. Ülke çapında çok sayıda üniversiteden öğrenciler, tasarıya karşı sesini yükseltir.

Adana Çukurova Üniversitesi’nden 14 Nisan’da Ankara’ya yürüyüşe geçen 8 öğrenci gözaltına alınır; öğrenciler çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanır. 16 Nisan’da öğrenciler, tutuklamaları protesto etmek amacıyla meclise topluca telgraf çeker; çok sayıda fakültede yemek boykotları yapılır; 14 öğrenci açlık grevine başlar.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nden 5 öğrenci, tasarıyı protesto etmek amacıyla 17 Nisan’da açlık grevine başlar. Öğrencilerin tamamı gözaltına alınıp 20 Nisan’da tutuklanır. Tutuklamaları protesto etmek amacıyla 17 öğrenci daha açlık grevine başlar.

16 Nisan’da Bolu’da tasarıya karşı bildiri dağıtan Gazi Üniversitesi’ne bağlı Bolu İdari Bilimler Yüksekokulu’ndan 3 öğrenci gözaltına alınır. Gözaltılara tepki olarak 14 öğrenci açlık grevine başlar.

Diyarbakır Dicle Üniversitesi öğrencileri, gözaltı ve tutuklamaların sürdürülmesi halinde açlık grevine başlayacaklarını açıklar. Edirne Trakya Üniversitesi öğrencileri, tasarıyı protesto etmek amacıyla 15 Nisan’da yemek boykotu yapar. Bursa Uludağ Üniversitesi’nden 14 öğrenci, toplanan imzaları meclise götürmek üzere 14 Nisan’da Ankara’ya hareket eder. Trabzon Karadeniz Üniversitesi’nden 8 öğrenci, yasa teklifini ve gözaltıları protesto etmek amacıyla 17 Nisan’da açlık grevine başlar; eyleme ertesi gün 6 öğrenci daha katılır.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde 15 Nisan’da yemek boykotu yapılır. Boykotun ardından yemekhaneden çıkan öğrenciler yürüyüşe geçer. Eyleme polis saldırır; 15 öğrenci gözaltına alınır.

Tarihsel bir eşik:  İstanbul/Laleli eylemi…

Öğrenci derneklerinde Yarıncılar ve diğer gruplar arasında ayrışmaların yaşanmaya başlandığını ve giderek derinleştiğini belirtmiştik. Yasa tasarısına karşı gelişen süreçte bu durumun en fazla kendisini hissettirdiği yer İstanbul olur.

10 Nisan’da İstanbul’da çok sayıda üniversitede binlerce öğrencinin katılımıyla yemek boykotu gerçekleştirilir. İstanbul Üniversitesi’ndeki yemek boykotunun ardından okul bahçesinde oturma eylemi yapılır; okul postanesine topluca gidilerek meclise telgraf çekilir. Eylemden dağılan öğrencilerden 3’ü gözaltına alınır, 1’i tutuklanır.

14 Nisan günü yasa tasarısına karşı İstanbul’da iki ayrı eylem gerçekleşir. Ortak bir plana dayanan işbölümünden kaynaklı değildir bu durum; öğrenci derneklerindeki ayrışmanın sonucudur. Ankara yürüyüşü, Yarıncıların etkinliğindeki öğrenci derneklerinin örgütlediği bir kampanyadır; Yarıncılar, tasarıya karşı toplanan imzaları Ankara’ya götürecek arkadaşlarını uğurlamak için Sultanahmet’te buluşacaklardır. Diğer gruplar, Laleli’de izinsiz, kitlesel bir gösteri planlar.

İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu’nun (İÖDP) çağrısıyla Aksaray yeraltı geçidinde buluşan yaklaşık 2000 kişilik kitle Laleli’ye doğru yürüyüşe geçer. Ertuğrul Bilir, o dönemi konu alan değerlendirmesinde eylemi şöyle anlatır:

“Gergin bir gün. TBMM’ye sunulan ‘Tek Tip Dernek’ yasa tasarısına karşı eylemler olacak. Yarıncılar topladıkları imzaları Meclis’e götürecek temsilcileri Sultanahmet Meydanı’ndan uğurluyorlar. Ancak polis diğer öğrenci derneklerinin de bir eylem yapacaklarını biliyor. Sultanahmet’te ve Beyazıt’ta yığınak yapmışlar. Bekliyorlar. Onlar oralarda bekleyedursun Aksaray’da saat 15.30 civarında birden bir toplanma oluyor ve buradan Beyazıt’a doğru yürüyüş başlıyor. 4 ve 5’erli kortejlerden oluşan yürüyüş kolu bir süre sessiz şekilde yürüyor. Çevredeki polis gücü, sayısı yetersiz olduğu için yürüyüşü engelleyemiyor. Yol boyunca yürüyüşe katılımlar oluyor. Yürüyüşçülerin sayısı 2 bine yaklaşıyor. Kitle Vezneciler’de Edebiyat Fakültesi’ne yaklaşırken Pir Sultan Abdal’ın ‘Gelin Canlar Bir Olalım’ türküsünün mevcut duruma uyarlanmış halini söylemeye başlıyor: ‘Gelin canlar bir olalım/ Öğrenci hakkın alalım/ YÖK’e kulluk yetsin artık/ Bu keşmekeş bitsin artık.’

Yürüyüş kortejinin önü Edebiyat Fakültesi hizasında polis tarafından kesilir. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar da oradadır. Her ikisi de 90’ların ağır baskı döneminin başrolünde yer alan işkenceci polis şefleridir.

Polisin “dağılın” uyarısına öğrenciler oturma eylemine geçerek yanıt verir. Direnen öğrencilere coplarla şiddetli bir saldırı başlar. Polis saldırısında çok sayıda öğrenci yaralanır; yüze yakın öğrenci gözaltına alınır. Gözaltına alınan öğrencilerin DGM’de süren duruşmalarının ardından 32’si tutuklanır.

Eylem ülke çapında ses getirir; basında geniş bir şekilde yer alır. 15 Nisan 87 tarihli Hürriyet gazetesi şu manşetle çıkar: “Öğrenci yürüdü, polis copladı… Tıpkı ‘o günler’ gibi… NEREYE?”

17 Nisan günü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yüzlerce öğrencinin katıldığı yemek boykotu yapılır. Aynı gün çok sayıda üniversiteden yaklaşık 300 öğrenci, ülke çapında yaşanan polis saldırılarını, gözaltıları, tutuklamaları protesto etmek amacıyla Beyazıt Meydanı’nda açlık grevine başlar. Öğrenciler, gecelerini meydana yakın bir sendikada geçirir. 20 Nisan’a kadar sürecek eyleme kitle örgütü temsilcilerinin, öğrenci ailelerinin, akademisyenlerin, aydınların, sanatçıların dâhil olduğu geniş bir kitleden destek gelir.

İÖDP’nin Laleli’de gerçekleştirdiği izinsiz kitlesel gösteri, 80 sonrası gelişen demokratik öğrenci hareketinin yeni bir seviyeye taşınışı anlamına gelecektir. Bu noktadan sonra hareket, daha yüksek bir tempo, politizasyon ve gerilim hattında, yeni eylem biçimleriyle ilerleyecektir. Bu yeni sayfada, öğrenci dernekleri sürecine artık Yarıncılar dışındaki siyasi özneler öncülük edecektir.

Tercüman gazetesi: “Yasadışı üç sol örgütün gizli eylem planını açıklıyoruz!”

Siyasi iktidarın hizmetindeki basın, geniş kesimlerden destek bulan “öğrenci hareketini terörize ve kriminalize etme” rolünü o dönemde de oynar.

17 Nisan 87 tarihli Tercüman gazetesi, “Öğrenciler dikkat! Yasadışı üç sol örgütün gizli eylem planını açıklıyoruz!” manşetiyle çıkar. Gazetedeki haber şu şekildedir:

“28-29 Mart’ta TKP’nin İzmir’de, THKP-C ve Aydınlık gruplarının İstanbul’da yaptıkları toplantılarda öğrenci eylemlerine ideolojik yön verilmesi ve kullanılması kararlaştırıldı. Üniversitelerde tek tip dernek kurulmasını öngören kanun teklifine karşı geniş bir öğrenci kitlesinin gösterdiği tepkiyi istismar ederek çığırından çıkarıp ideolojik eyleme dönüştürmek için başta TKP olmak üzere eski TİP ve THKP-C örgütlerinin ajitasyon planları düzenledikleri ortaya çıkarıldı…”

Tercüman 19 Nisan 87 tarihinde bu kez “Direnişe fesat karıştı!” manşetiyle basılır. Haber şöyledir:

“İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin başlattığı açlık grevine biri yabancı dört kişi destek olduklarını açıkladılar. Üniversite öğrencilerinin içine giren ve onlara eylemlerinde destek olan yabancının ‘Uluslararası Af Örgütü’ temsilcisi Helmut Oberdiek, diğerlerinin ise yazar Emin Galip Sandalcı, Leman Fırtına ile Filiz Karakuş olduğu tespit edildi. Öğrenci eylemine destek çıkan üç Türk’ün İnsan Hakları Derneği üyesi olduğu öne sürüldü. Öte yandan, öğrencilerin arasına sızan yabancılar, olayları izleyen vatandaşlar arasında endişe yarattılar…”

Terör örgütleri… Dış mihraklar… Öğrencilerin arasına “sızan” yabancılar Demokratik talepleri için mücadele edenlere karşı devletin aklı, o günlerde de yine aynı şekilde çalışır…

Öğrenci Mitingleri

Kazanımla sonuçlanan ve demokratik öğrenci hareketine ivme katan 87 Nisan eylemlerinin gerçekleştiği öğretim döneminin sonunda 80 sonrasının ilk öğrenci mitingleri örgütlenir. Mitinglerin ilki 16 Mayıs’ta İzmir’de, ikincisi 13 Haziran’da Ankara’da gerçekleşir.

İzmir’deki “Gençlik ve Demokrasi Mitingi”ne, İzmir’deki derneklerin yanı sıra başta çevre iller olmak üzere İstanbul ve Ankara’dan da öğrenci dernekleri katılır. Ankara’da aynı isimle gerçekleşen mitinge, yine çok sayıda şehirden öğrenci dernekleri dâhil olur. Her iki mitingin hazırlıklarında polis engelleriyle karşılaşılır.

Her iki mitinge de ağırlıklı katılım, Yarıncıların etkin olduğu öğrenci derneklerince sağlanır. Öğrenci mitingleri, “Yarıncıların demokratik öğrenci hareketi içerisindeki etkin pozisyonlarının finali” anlamını da taşır.

Öğrenci yurtları kışla değildir!

Barınma ve yurtlar konusu, üniversitelilerin yaşamlarında önemli bir yer tutar. Demokratik öğrenci hareketinin tarihinden bir kesit sunarken, yurtlarda yaşanan sorunlarla ilgili yürütülen mücadeleleri atlamamak gerekir.

80 sonrası süreçte öğrenci yurtlarında öne çıkan sorunların başında askeri mantıkla hazırlanan “baskıcı yurt yönetmelikleri” gelir. Darbe ikliminde, yurtlarda “askeri kışla düzeni” hâkim kılınmaya çalışılır. ODTÜ’de yaşananlar, yurtların durumu hakkında fikir verecek bir örnektir.

11 Mayıs 87 tarihli Resmi Gazete’de “ODTÜ Yurtlar Yönetmeliği” yayınlanır. Bu yönetmeliğe göre, öğrenciler eşyalarını önceden belirlenmiş yerlere koyacaklar; yurtlarda konuşurken ses tonlarına dikkat edecekler; görevlilerin onurlarını kırıcı davranışlarda bulunmayacaklar; yurt yönetimlerince belirlenecek sakıncalı kitapları yurda sokmayacaklar; yasaklanmış giysilerle yurtta dolaşmayacaklardır.

Yönetmeliğe karşı imza kampanyası başlatılır; yemek boykotu yapılır, rektörlüğe yürünür. Aynı sorunlarla ilgili benzeri çalışmalar, o dönem çok sayıda öğrenci yurdunda da gerçekleşir.

Kent hakkı mücadelesi örneği: “Taşkışla İTÜ’nündür!”

80 sonrası neoliberal ekonomi politikaların mimarı Turgut Özal’ın başbakanlık yıllarıdır. Finans kapital, kendisine yeni sermaye birikim alanları açmak için taarruzdadır.

İTÜ’nün tüm birimlerinin Maslak Kampüsü’ne taşınması sürecinde 84 yılında “Taşkışla’nın otel yapılması” konusu gündeme gelir. Bu konuda hükümet ve sermaye grupları birlikte akıl yürütür; üniversite bileşenlerinin fikri dahi alınmaz.

85 yılında “Taşkışla’nın beş yıldızlı bir otel haline dönüştürülmek üzere 49 yıllığına ESKA Holding firmasına kiraya verileceği” açıklanır; 86’da bu amaçla binanın restorasyonuna başlanır. Eğitim devam ederken, bir yandan da restorasyon sürer.

AKP’nin “beşli çetesi” gibi, her dönemde siyasi iktidarların en yakınında kümelenen sermaye grupları var olmuştur. Selim Edes’in sahibi olduğu ESKA Holding, Özal’lı yılların parlayan yıldızıdır.

Bu sürece itiraz eden İTÜ’deki öğrenci dernekleri ve akademisyenler, 87 yılında Taşkışla’yı terk etmeyeceklerini açıklar. ESKA’nın patronu Selim Edes, otel kararına itiraz den akademisyenleri işaret ederek, “Onlar denize nazır odalarından çıkmamak için bu direnişi gösteriyorlar…” der.

Kararı protesto etmek için öğrenci derneklerinin çağrısıyla öğrenciler Taşkışla’da oturma eylemi yapar; ardından bina çevresinde insan zinciri oluşturulur.

88 Haziran ayındaki İTÜ’nün yıldönümü etkinliğinde bir grup öğrenci “Taşkışla İTÜ’nündür” yazılı çelengi alkışlarla rektörün o sırada konuşma yaptığı kürsüye bırakır.

Aynı tarihlerde TMMOB Mimarlar Odası, tarihi Taşkışla binasının otel yapılmasına izin veren Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Maliye ve Gümrük Bakanlığı kararlarının iptali için idare mahkemesinde dava açar.

Okulların yaz tatiline gireceği günler yaklaşır; öğrencilerin okulu terk etmeme kararlılığı ve eylemler sürer.

Temmuz 88’de İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verir. Otel projesinin iptali için dava açan İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinin itirazları Temmuz 89’da haklı bulunur ve proje iptal edilir.

Sıra İTÜ Maçka Kampüsü’nde…

Finans kapitalin iştahı kesilmemektedir. Taşkışla süreci daha devam ederken “Maliye ve Gümrük Bakanlığı tarafından İTÜ Maçka Kampüsü’nün 49 yıllığına İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na (İMKB) kiralandığı” haberi basında yer alır. Dönemin İMKB Başkanı Yaman Törüner’den “Dünyanın çeşitli ülkelerinde borsalar, güzel ve tarihi binalardadır. Bunun için zorluk çıkarıp uzatmayın. (4 Eylül 90, Güneş)” açıklaması gelir.

Yine öğrenci dernekleri ve akademisyenler harekete geçer; girişime itiraz eder. İTÜ İşletme Fakültesi Öğrenci Derneği üyelerinin dağıttığı “Üniversiteleri ticari mantığa esir etmeyeceğiz” sözleriyle biten bildiride, öğrenciler bu karara karşı mücadeleye çağrılır. “Maçka Kampüsü’nün İMKB’ye devredilmesi” kararı, yargı tarafından iptal edilir.

Öğrenci derneklerinin, akademisyenlerin ve meslek odalarının o günlerde verdiği ortak mücadeleyle, Taşkışla ve Maçka binaları bugün halen üniversite kampüsü olarak kullanılmaktadır…

Dönemin eylem biçimleri…

44. Madde’ye karşı yürütülen kampanyada olduğu gibi Ankara yürüyüşü, 87 Nisan eylemleri sürecinde de yine öne çıkan eylemler arasındadır.

Öğrencilerin çeşitli sorunlarıyla ilgili olarak gerçekleşen imza kampanyaları ve toplu dilekçe verme eylemleri; postaneye topluca gidilerek gerçekleştirilen toplu telgraf çekme eylemleri; okul içerisindeki yürüyüşler ve oturma eylemleri; alınan yemeklerin yenmeyerek tepsilerin yemekhane masalarına bırakılması biçiminde gerçekleşen yemek boykotları; gözaltıları ve tutuklamaları protesto etmek amacıyla yapılan açlık grevleri ve son olarak da İzmir ve Ankara’da gerçekleşen öğrenci mitingleri, dönemin diğer eylem biçimleridir.

Görüleceği gibi dönemin eylem çizgisi, “yasallık, izinlilik” sınırını çok fazla aşmayan/aşamayan bir nitelikte seyretmektedir. 80’lerin zor koşullarında yeniden yürüyüşüne başlayan demokratik öğrenci hareketi, doğal olarak ilk birikim döneminde henüz bu sınırı aşacak seviyede değildir.

14 Nisan 87’de Laleli’de gerçekleşen izinsiz kitlesel gösteri, öğrenci derneklerinin yeni döneminin eylem biçimi olacaktır…

Baskılar artıyor…

Öğrenci derneklerinin kazanımlar elde ederek gelişen mücadelesi, devletin baskısını da beraberinde getirir. Üniversitelerde öğrenci derneği üyelerine yönelik disiplin cezaları artar; dernek etkinlikleri engellenir, dernek merkezleri polislerce basılır. Yükseköğrenim Kanununun 59. Maddesine dayanılarak dernekler feshedilmeye çalışılır.

Üniversitelerde giderek şiddetlenen polis baskısına karşı, öğrenci dernekleri tarafından protesto eylemleri örgütlenir. Polis ve öğrenci dernekleri arasındaki gerilim tırmanır…

*   *   *

87 yılı sonrasında Yarıncılarla diğer siyasi gruplar arasında yol ayrımı yaşanacaktır… Demokratik öğrenci hareketi, girdiği yeni evrenin mücadele çizgisinde yoluna devam edecektir…  80 sonrası farklı dinamiklerin gelişen mücadelesini, 90’ların kesif devlet baskısı koşulları beklemektedir…

Çalışmamızın 4. ve son bölümüne bu konularla başlayacağız. Devamında, öğrenci dernekleri döneminin toptan bir değerlendirmesini yapacağız.

Devam edecek…