Güvence Haktır buluşması: “Bizim olanı geri almak için buluştuk”

Güvence Hareketi bugün gerçekleştirdiği online buluşmada “Güvence Haktır” talebine ilişkin birçok konuşmacıyı ağırladı.

Bugün saat 11.00’de başlayıp 16.30’a kadar süren Güvence Haktır buluşmasında dienişte olan birçok işçi, yazar, akademisyen ve siyasetçiler yer aldı.

İlk oturumda Baldur işçisi Levent Kılıç, Sinbo işçisi Dilbent Türker, Migros işçisi Ümit Gürler, Kayı İnşaat işçisi Sinan Ekinci, PTT-Sen Genel Sekreteri Burhan Tan, İmece Ev İşçileri Sendikası’ndan Minire İnal, Dev-Turizm İş Marmara Şube Başkanı Turgay Özdemir, Kırkyama Kadın Dayanışması’ndan Gülşah Akkum, Dev-Turizm İş Öğrenci Komisyonu’ndan Gökhan Alkan, Sıfır Ayrımcılık Derneği’nden Sitem Kara, Mapfre Sigorta’dan Kod29 ile işten çıkarılan Mesut Toprak, Kadıköy Belediyesi İşyeri Temsilcisi Yılmaz Şengül, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Kod29’la işten atılan Serkan İnan direniş süreçlerinden bahsettiler.

İlk olarak söz alan Kayı İnşaat işçisi Sinan Ekici: “Kimse ilgilenmedi uzun süre. Şu anda iyi bir kazanım elde ettik. Birlik olalım beraber olalım sesimizi güçlü çıkartalım.” dedi.

Baldur işçisi Levent Kılıç: “Greve çıkmadan önce çok zorlu bir süreç yaşadık. Şu anda da zorlu bir süreç yaşıyoruz ama Baldur kazansa bütün işçiler kazanacak. İşveren buradaki işçileri köle olarak görüyor. Artık birilerinin sesini çıkartması lazım.”

Sinbo işçisi Dilbent Türker: “Daha önce 2 arkadaşımız iş cinayeti sonucu yaşamını yitirdi. Maaşlarımız 4 taksit olarak belirsiz günlerde yatıyordu. Pandemide hastalıkla baş başa bırakıldık. Kod29 bahane edilerek işten atıldım. Bu saldırılara karşı mücadeleye devam ediyoruz.”

Migros işçisi Ümit Gürler: “İş kazalarını ve iş yerindeki problemleri görmezden geldiler. Biz bunu dile getirdiğimizde sürgün yedik, işten atıldık. Bugün 48. gün. Patron para teklif etti direnişi kırmak için. Biz bu işi para için değil hak kazanmak için yapıyoruz!”

PTT-SEN Genel Sekreteri Burhan Tan: “Biz hakkımızı aradığımızda polis kalkanlarıyla karşılaştık. Anayasa ikiye bölünmüş durumda; zenginler için farklı, yoksullar için farklı yasalar uygulanıyor.”

İmece Ev İşçileri Sendikası’ndan dan Minire İnal: “Ev işçileri pandemi boyunca çalışamadılar. İnsanlar kiralarını ve faturalarını ödeyemiyor. Yoksulluk çok derin. 2 liralık ekmeği 1 liraya alabilmenin yolunu arıyor.”

“Devlet; müzisyen, seyyar satıcı gibi güvencesiz çalışanlar için hiçbir önlem almıyor ve bu konu sivil toplum örgütlerine bırakılıyor”

Mapfre Sigorta’dan Kod29 ile işten çıkarılan Mesut Toprak: “Ben 6 ay önce Kod29’la işten atıldım. Benim 2 temel talebim var: İlki benim işe iadem ve hakkımın geri verilmesi. İkinci talebim ise daha genel. Bu mağduriyetleri yaşayan işçi arkadaşlarımla beraber hareket edebilmek. Şirketler Kod29’la yargılamayı ahlak sorgulaması yapıyor. Buna hakları yok. Bunun da çözümü dayanışmayı ve mücadeleyi büyütmektir. Bütün insanlar onurlu bir çalışma ve ekmeğini kazanma hakkına sahiptir.”

Sıfır Ayrımcılık Derneği’nden den Sitem Kara: “Pandeminin getirdiği ağır şartlarda intihar eden çok fazla sanatçı var. Bu şartlarda sosyal devletin güvencesiz işçilerin taleplerini görmesi gerekiyordu. Yerel yönetimlerin yaptığı minimal bazdaki yardımlar da çok yetersiz. Güvencesiz çalışanlar derin bir yoksulluğa itiliyor. Pandeminin başından beri 100’den fazla müzisyen intihar etti. Fakat devlet; müzisyen, seyyar satıcı gibi güvencesiz çalışanlar için hiçbir önlem almıyor ve bu konu sivil toplum örgütlerine bırakılıyor.”

Kadıköy Belediyesi İşyeri Temsilcisi Yılmaz Şengül: “Belediye gibi bir yerde greve gidildiğinde karşınıza sadece patron değil, siyasi ilişkiler çıkıyor. Bizlerin sadece çalıştığımız alanlarda hakkımızı almamız değil topyekün işçi sınıfı olarak kazanmamız gerekiyor. Hegel’in tarihsiz toplumlar nitelemesi gibi işçi sınıfının tarihi unutturulmaya çalışılıyor. Bu tarihi yeniden oluşturmamız gerekiyor. Eğer devletin bize sahip çıkmasını beklersek, Afrika’da çikolata fabrikasında çalışıp çikolatanın tadını bimeyen işçiler gibi olacağız!”

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Kod29’la işten atılan Serkan İnan: “Türkiye’de yıllarca çalışsanız bile bir gün telefonla işinize son verilir. Ayrıca Kod29’la hayatınız bitirilir, ölüme mahkum edilirsiniz.”

Kırkyama Kadın Dayanışması’ndan dan Gülşah Akkum: “Yoksulluk derinleşiyor. Güvencesizliğin, mobbingin, şiddetin arttığı bir zamanda biz kadınlar bunları daha fazla hissediyoruz. Aynı zamanda kadın olmak pandemi sürecinin de etkilerini daha fazla hissetmek demek oldu. Genel olarak kadınlar daha güvencesiz, belirli süreli, yarı zamanlı işlere itiliyor ve kadınlara “makbul” iş layık görülüyor. Biz kadınlar olarak eşit, özgür ve güvenceli bir yaşam istiyoruz!”

Dev-Turizm İş Marmara Şube Başkanı Turgay Özdemir: “Bizler DİSK’in geçmişten gelen değerini biliyoruz ve devrimcilerin aktif rol aldığı ve çalıştığı sendika olarak çalışıyoruz. Sınıf içindeki varlığımızı değiştirici, dönüştürücü olarak nitelendiriyoruz.”

Öğrenci İşçiler Komisyonu’ndan Gökhan Alkan: “Bizler okurken çalışmak zorunda kalıyoruz. Öğrenci olduğumuz için geçici ve güvencesiziz. Genel olarak kafe/bar sektöründe çalıştığımız için pandeminin etkilerini derin bir şekilde hissediyoruz.”

“Pandeminin en önemli fotoğrafı marketlerdeki kilitli mamalardır”

İkinci oturumda ise HDP Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan, Derin Yosulluk Ağı’ndan Hacer Foggo, Akademisyen Doç. Dr. Erdem Yörük, Akademisyen Doç. Dr. Hakan Koçak, Demokrasi için Birlik’ten yazar Ayşegül Devecioğlu, Güvence Hareketi’nden Mert Büyükkarabacak ağırlıkla temel gelir tartışmaları üzerine konuşmalar yaptı.

İkinci oturum Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo‘nun önemli veriler paylaştığı konuşmasıyla paylaştı: “Araştırma yapılan 103 hanenin %64’ü günlük işlerde çalışıyor. Aylık gelirleri 700-800 lira, bu para kira-faturaya gidiyor. Hanelerin %63’ü hijyenik ped ihtiyacını düzenli bir şekilde karşılayamıyor. %67’sinde en az bir kronik hastalık bulunuyor. Yoksulluğun tanımı yalnızca gelirle sınırlı değil. Burada derin bir yoksulluk yaşanıyor. Pandeminin en önemli fotoğrafı marketlerdeki kilitli mamalardır. Anneler marketlerden mama alamadıkları için 6 aylık bir bebeğine çorba veya süt içirmek zorunda kalıyor. Oysaki bu sağlık açısından çok riskli”

Koç Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Erdem Yörük konuşmasında devletlerin sosyal yardım politikalarının halk hareketlerini pasifize etmek için kullanılan bir strateji olduğunu vurguladı. “Temel gelir güvencesinin bir hak olarak talep edilmesi, toplumsal hareketin yükselmesinde önemli bir gelişme olacaktır.”

“Yaşamı kutsal görenler açısından gelir güvencesine sahip olma hakkı sorgulanamaz”

Akademisyen Doç. Dr. Hakan Koçak: “Güvencesizlik derken salt çalışma yaşamından söz etmiyoruz. Metropol emekçileri için konutlar en temel güvenceydi. Bir şekilde ucuz barınma imkânı ve ikinci kuşaklara da bir barınma güvencesi sunuyordu. Ancak kentsel dönüşüm bu güvenceyi elden aldı. Diğer güvencesizleştirme emekçilerin borçlandırılması. Emek hareketinin bariyeri her zaman polis baskısı değil, çok sık zikredilmeyen bariyerlerden biri borçlanmadır. Ev taksiti ödeyen emekçi greve çıkamaz çünkü düzenli bir gelirin güvencesini kaybetmek istemiyor. Bugünlerde çeşitli biçimlerde devam eden tekil direniş hareketleri var ama talep hareketlerine ihtiyacımız var. Bence güvence talebi böyle bir toplumsal hareketin yol açıcısı olacaktır.

Demokrasi İçin Birlik platformundan Ayşegül Devecioğlu: “Çalışmanın hayatta kalmanın tek koşulu olmasını ortadan kaldırmaya ihtiyaç var. Temel gelir talebi bu anlamda çok kıymetli. Bu ülkenin kaynaklarını bu ülkenin yoksulları yaratıyor. Bu kaynakta hakkımız var. Toplumsal kaynağı biz yaratıyoruz; bize geri verilmeli. Güvence talebi toplumsallaşmalı. Temel gelir güvencesini onurlu bir yaşam için önemli buluyoruz.

Güvence Hareketi’nden Mert Büyükkarabacak: “Kapitalizmin gelinen konağında istihdam, mülkiyet, sosyal devlet ve aile kurumları güvence sağlama kapasitelerini kaybetti. Emekçilerde açısından en önemlisi de istihdam krizi. Özgürlük ve eşitliğin inşası bireyin varlığının güvencesi olarak toplumun yeniden inşasını zorunlu kılıyor. Toplumlar her zaman ezilenlerin nezdinde vücut bulur. Toplumun çözülmesi devlet ve sermaye karşısında çözülme ve güçsüzleşme sonucunu doğurur. Gelir güvencesi toplumun bir parçası olmaktan kaynaklanan bir haktır. Toplumun varlığı bireyin emeğine muhtaç olduğu sürece birikmiş toplumsal zenginlikten pay alma hakkı askıya alınamaz. İnsan açlık ve yoklukla terbiye edilemez. Açlığı ve yoksulluğu verimliliğin, üretkenliğin koşulu olarak görenler sömürücülerin sözcüleridir. Yaşamı kutsal görenler açısından gelir güvencesine sahip olma hakkı sorgulanamaz.”

HDP Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan: “Biz HDP olarak neoliberal politikaların vatandaşlarımızı güvencesiz, işsiz, aşsız, umutsuz bıraktığı politikalara karşı bir güvence ekonomisini savunuyoruz ve bu çerçevede vatandaşlarımızın temel ihtiyaçları güvence altına alınmalıdır diyoruz. Güvence Hareketi’ni sonuna kadar destekliyorum. Bu anlamda Temel Yurttaşlık Geliri üzerine de tartışıyoruz. Bu gelir vatandaşlara para vermeyi mi savunuyor yoksa vatandaşların temel ihtiyaçlarını güvence altına almayı mı? Tercihimiz vatandaşların temel ihtiyaçlarını güvence altına almak. Böylece parasız bir yaşama doğru yürüyebiliriz. Bizim önerimiz; kamucu bir anlayışla vatandaşlarımızın temel ihtiyaçlarını güvence altına alınmasıdır.”