Reform Lakırdıları

AKP’nin 2000’li yıllardaki reformcu kimliğine geri dönebileceği beklentisinin bu kadar yükselebilmesi bir yandan sözde muhalif entelijansiyanın acizliğinden kaynaklandığı gibi aynı zamanda restorasyon ve konsolidasyon cephelerinin programatik yakınlığından da besleniyor.

Politik anlamda zaman içinde geçmişe yolculuk yapabileceğimiz bir momentte miyiz? Biden’in seçimleri kazanması bir küresel restorasyon ve normalleşmeye mi işaret ediyor?

ABD’de Trump’ın uzun süre ayak diremesine rağmen seçim sonuçlarını kabullenme sinyali vermesi ve Cumhuriyetçi Darbe olasılığının şimdilik azalması küresel ölçekte bir restorasyon iştahını artırdı. Biden’in kazanmasını küreselleşme dinamiklerinin yeniden canlanacağının işareti olarak görenler ön plana çıkıyor. Trump’ın hızlandırdığı Çin ile ticaret savaşlarının mutedil hale getirilmesi, Avrupa ve ABD arasında daha dengeli ilişkilerin kurulması, Rusya’nın genişleyen etki alanının daha etkin bir biçimde çevrelenmesi yönündeki beklentiler yükseliyor. Covid-19 aşısı ile ilgili haberlerin sıklaşması da benzeri iyimserlik dalgalarını güçlendiriyor.

Bu iyimserlik ikliminin Türkiye’ye yansıması için de uzun süre geçmesi gerekmedi. Erdoğan’ın ortaya attığı reform lakırdısının oldukça fazla sayıda alıcısının bulunduğuna bir kez daha maalesef şahit olduk. ABD’nin Biden ile bildik “ılımlı” çizgisine dönmesi “AKP faşizmini” de hizaya getirmekteydi. Albayrak’ın istifa görünümlü kızağa çekilme ve kovulma hadisesi bir milat olarak kabul edilebilirdi. AKP’nin 2000’li yıllardaki reformcu kimliğine geri dönebileceği beklentisinin bu kadar yükselebilmesi bir yandan sözde muhalif entelijansiyanın acizliğinden kaynaklandığı gibi aynı zamanda restorasyon ve konsolidasyon cephelerinin programatik yakınlığından da besleniyor. Şahikasına “Yetmez ama Evet” taktiği ile ulaşmış ve Erdoğan’ın şapkadan her zaman bir tavşan çıkaracağına dair anlamsız budalalık en küçük kıpırdanmada son derece can sıkıcı bir biçimde başını kaldırıveriyor. Uzunca bir süre yarattıkları gereksiz beklentilerle toplumsal muhalefeti felç edebilen mahfiller yeniden etkin hale geçebiliyor. Bunların bu kadar alıcısının olabilmesi ise ezilenlerin politik aktörlerinin kafa karışıklığının ve ideolojik hegemonya inşa konusundaki zayıflıklarının bir tezahürü.

Oysa Biden’ın ABD’yi Obama günlerine döndürmesinin mümkün olamayacağı gibi Erdoğan’ın da reform lakırdılarının finans kapitali iktidarın iktisat politikasına ortak etme çabasından öte bir ufku yok. Aynı nehirde iki kere yıkanılmıyor. Biden’in birçok alanda, özellikle Çin ile ilişkilerde, Trump’tan 180 derece farklı bir yoldan yürüyeceğini ummak gerçekçi değil. Erdoğan, devlet ihalelerinin mutlak alıcıları Cengiz, Kalyon, Limak, Vestel, Bayraktar vs. adına hayata geçirmeye çalıştığı devlet kapitalisti politikaların dış fon akışının yaşadığı sert duruş ile sürdürülemeyeceğine kesin olarak kanaat getirince finans kapitalin iktisat politikasına daha etkin bir şekilde kazanılmasını kabul etmek zorunda kaldı. Devletin ekonomiye müdahalesi ile ilgili söylemlerden son derece rahatsız olan, söz konusu olan kamulaştırma olunca Cengizlere, Kolinlere, Limaklara akıtılan KÖİ transferlerinin kesilmesine bile aslanlar gibi karşı çıkan TÜSİAD, son reform ve hukuk lakırdılarından son derece memnun görünüyor. TÜSİAD’ın bu memnuniyeti CHP’de “Acaba 2015 seçimleri sonrasında sonuçlandırılamayan istikşafi görüşmeler bir kez daha başlar mı?” beklentilerini yükseltmiş görünüyor. Bahçeli de bu yolu kapatmak için Çakıcı piyonu ile hamle yapıyor.

Cumhur İttifakı’nın vadesi ile ilgili tartışmaların ortalığı kaplaması da ortamlarımızda gereksiz rehavetler yaratmaya aday. AKP-MHP ittifakının sorunlar yaşadığı muhakkak olsa da kısa vadede dağılacağına dair emareler çok zayıf, son birkaç günde yaşananlar da bunu gösterdi. İktidarın iç çelişkilerinin yoğunlaştığı bir dönemden geçtiğimiz muhakkak ancak tekrar altını çizmek gerekiyor ki restorasyon ve konsolidasyon cephelerinden net bir biçimde ayrışabilmiş, özellikle de pandeminin ve ekonomik krizin alt ve alt-orta sınıfların yaşamlarını cehenneme çeviren etkilerine karşı mücadeleyi esas alan bir odak inşası noktasında muazzam görevlerimiz hala ortada duruyor ve iktidarın krizinin derinleşmesi bizlerin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi daha da artırıyor. Bir Netflix dizisi ekseninde ortaya çıkan tartışmaların da sergilediği kültürselleştirme anaforunun çekimine kapılmadan muazzam bir yıkım yaşayan emekçi sınıfların öfkesini parça parça yansıttıkları tabloyu ileriye sıçratmak için yapmamız gereken, çekirdek çitleyerek Cumhur İttifakı’nın çöküşünü beklemekten çok daha acil işlerimiz var. Erdoğan’ın eski rejimin kontrgerilla artıkları ile girdiği ittifakın basit bir yüzük atma ile çözülemeyeceği ve olağanüstü şiddetli politik türbülanslar yaratacağı açıkken böylesi bir fırtınalı döneme kendisini çok daha güçlü bir biçimde ifade eden bir halkçı seçenek ile girebilmek dışındaki durumların emekçilerin, Kürtlerin, kadınların, gençlerin tarihi bir fırsatı kaçırması anlamına geleceği açık.

Aralık ayını iktidar için gerçek bir meydan okuma haline getirmek için emekçilerin, kadınların, Kürtlerin, gençlerin öfkelerini ve umutlarını birleştirmek olanaklı.