Köylüye işkence, heyete barikat | Sevtap Akdağ izlenimlerini aktarıyor

Van’a yaptığı ziyaretle işkence ve helikopterden atma iddialarını inceleme heyetinde yer alan HDP MYK üyesi Sevtap Akdağ sorularımızı yanıtladı.

11 Eylül’de Van’ın Çatak ilçesinde operasyon düzenleyen askerler tarafından gözaltına alınan ve daha sonra helikopterden atıldıkları iddia edilen Osman Şiban (50) ve Servet Turgut (57) adlı iki köylünün durumu, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve DEVA Partisi’nden siyasetçiler tarafından Meclis gündemine getirilmişti.

Köylülerin işkence edilerek helikopterden atılması olayı hakkında incelemelerde bulunmak üzere HDP izleme heyeti kentteydi.

Van’a yaptığı ziyaretle işkence ve helikopterden atma iddialarını inceleme heyetinde yer alan HDP MYK üyesi Sevtap Akdağ sorularımızı yanıtladı.

Van’da heyet olarak nasıl karşılandınız?

Şehre vardığımızda havaalanına bizi karşılamaya gelecek olan il yöneticilerimizin il binasından çıkışlarının polislerce engellendiği bilgisi aldık. Ancak bir zaman sonra belli bir noktada arkadaşlarımızla buluşabildik. Hastane başhekimini ve orada hastasını bekleyen aileyi görmek ve gerekli bilgileri almak üzere hastaneye ulaştığımızda adeta bir çevik kuvvet ordusu ve akrep, panzer tarzı araçlarla karşılandık. Gün boyu her gittiğimiz yerde yanı başımızda idiler.

Peki, kolluk güçlerinin size kitlesel olarak eşlik etmeleri dışında engelle karşılaştınız mı?

Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin meclis grup başkan vekili, merkez yöneticileri ve milletvekillerinden oluşan merkezi heyet olarak yapmak istediğimiz araştırmanın her aşamasında ciddi engellemelerle karşılaştık. Hastane bahçesinde açıklama yapmak istediğimizde önce basın çalışanları zor kullanılarak uzaklaştırıldı. Sonra partililerimiz aynı muameleye maruz bırakıldı. Konuşurken engellenmeye çalışıldık. Polis kalkanlarının kurduğu barikatın arkasında tecrit edildik. Basın açıklamamızı milletvekillerimizin kendi telefonlarıyla yaptıkları kayıtlarla gerçekleştirebildik.

İşkence ve helikopterden atılma iddiaları konusunda bilgilere ulaşabildiniz mi?

Van’ın Çatak ilçesindeki köylerinden diğer köylülerin gözleri önünde 11 Eylül tarihinde askerlerce gözaltına alınan iki kişiden Servet Turgut’un büyük bir hayati tehlike içinde yoğun bakımda tutulduğu yönünde hastane başhekimi ile yaptığımız görüşme basına yansıyan bilgileri doğrular nitelikte idi. Başhekim, her iki hastanın da büyük çoğunluğu baş bölgesi olmak üzere ciddi çoklu travmalar ve beyinde kanamalar yaşamış olduğunu dile getirdi. Osman Şiban’ın durumunun nispeten daha iyi olduğu ve yapılan tedaviler sonucu taburcu edildiği, Servet Turgut’un yaşama ihtimalinden umutlu olamadıkları da verdiği bilgiler arasında idi. Baş ve vücudun çeşitli yerindeki travma ve kırık noktalarının niteliği yüksekten yüzüstü düştüğünü doğruluyor. Hastaneye gelen kişilerin o esnada kendisinden ya da onları hastaneye getiren kişilerden alınan bilgilerin tanı ve tedavi açısından önemini vurgulayan başhekim, hastane epikriz raporunda “helikopterden düşme” bilgisinin yer aldığını ifade etti.

Hastanede tespit edilen darp ve travmalar gözaltı sürecinde mi olmuş?

Hasta yakınları ve avukatları ile yaptığımız görüşmelerde her iki insanımızın köylerinden askerlerce sapasağlam alındıklarını, sonrasında köyün çıkışında bir helikoptere bindirilerek götürüldükleri konusunda çokça görgü tanığı olduğunu öğrendik. Daha sonra idari makamlara, jandarma komutanlığına yaptıkları başvurularda Servet ve Orhan’ın kendilerinin ellerinde olmadığını söyledikleri, aile ve avukatların ısrarlı arama taramaları ile Van Eğitim ve Araştırma hastanesi yoğun bakımında oldukları bilgisine ulaşabildiklerini söylediler. Yoğun işkenceye maruz kaldıkları ilk görüşte anlaşılıyormuş. Biliyorsunuz Türkiye’nin de imzalamış olduğu insan hakları anlaşmalarına göre; gözaltı sürecinin en başında ve en sonunda Adli Tıp’tan söz konusu kişinin genel tıbbi durumu tespit edilir ve kayıt altına alınır. O aradaki zamanda vücudunun herhangi bir yerinde oluşan en küçük bir iz bile gözaltı yapanlarca açıklanabilir olmalıdır.

Servet Turgut’un ağabeyi, hükümetin köylere dönüş çağrısı yaptığını, köyüne gidip tarlalarını ekmeye çalışan kardeşinin başına gelenlerin kabul edilemez olduğunu içi yanarak anlatıyordu. “Kardeşimin bir suçu varsa gözaltına alır, mahkemesini açar, cezası neyse verirsiniz. Bu yapılan zulümdür, ne yasada ne Kuran’da yeri vardır. Biz vergimizi veren yurttaşlarız, kime güveneceğiz?” diye soruyordu.

Osman Şiban’ı ziyaretiniz mümkün olmadı sanırım.

Yola çıkmadan önce Osman Şiban’ın tahliye olduğunu öğrenmiş ve kaldığı akraba evinde ziyaret etmeyi planlamıştık. Ancak bizim kente geleceğimiz sabah saat beşte Osman’ın kaldığı ev onlarca polis ve jandarma tarafından basılmış, isteği dışında Van askeri hastanesine yatırılmıştı. İdari bir kararla yapıldığı anlaşılan işlemin gerekçesini anlamak ise mümkün değildi. Söz konusu hastanenin başhekimi ile yaptığımız görüşmede kolluk güçlerince yatışı yapılan hastanın genel tetkiklerine baktıklarını durumunu iyi gördüklerini ve akşama taburcu edeceklerini öğrendik. İki gün önce zaten taburcu edilmiş olan hastanın neden hastaneye yeniden yatırıldığı bir muamma olarak duruyor.

İdari makamlar ve hukukçular ne diyor bu yaşananlara?

Aynı zamanda belediye başkanlığı koltuğunda kayyum olarak oturan Vali’nin yaptığı yazılı açıklamayı gördük. İnanılır gibi değildi. Yaptığı uzun açıklamada iki yurttaşın “usulüne uygun şekilde muhafaza altına alındığı”nı belirtiyordu. Şaka gibi gerçekten. Bu nasıl bir uygun usül ise yurttaşlardan biri ölüm döşeğinde, bir diğeri yaşadığı travmaların etkisi ile yaşadıklarını ifade edemez durumda.

Bölgedeki demokratik kitle örgütleriyle ve hukukçularla yaptığımız görüşmede olayların onlara yansıyan boyutlarını konuştuk. Avukatlar ve hak örgütleri bu süreci hukuken takip ettiklerini ama benzer olayların bölgede artarak devam ettiğini dile getirdiler. Bu meselelerde hukuken takibin yeterli olmayacağını, kamuoyu duyarlılığının önemli bir payı olduğunu vurguladılar. 90’lı yıllardan da bildiğimiz üzere işkence ve kötü muamelede toplumsal muhalefetin ses çıkarmasının öneminin altını çizdiler.