HDP Milletvekili Ebru Günay: “Saray kimseyi kayyuma ikna edemiyor”

HDP’nin büyük farkla 31 Mart seçimlerinde kayyumlardan geri aldığı üç büyük şehir arasında yer alan Mardin’e 19 Ağustos’ta yeniden kayyum atandı. Mardin’de her gün devam eden “İrademe Dokunma” eylemi sonrası HDP Mardin Milletvekili Ebru Günay Karşı Mahalle’nin sorularını yanıtladı.

Saray önceki kayyum döneminde gördüğümüz gibi hazırlık anlamına gelebilecek bir propaganda yapmadan bir sabah kayyum atadı. Neden ön propagandaya ihtiyaç duymadı?

Propagandaya ihtiyaç duymadılar, çünkü AKP bu topluma hesap vermenin, açıklama yapmanın derdinde değil. Seçimin üzerinden üç dört ay geçmişken sen ne dersen de bu halkı kayyuma ikna edemezsin. Yani şu an ikna edemiyorlar, ihtiyaç da duymuyorlar. Kaybettikleri her yere “Ben yöneteceğim, benim olmalı” gibi kaba bir mantıkla yaklaşıyorlar. 31 Mart’ta seçim oldu, 1 Nisan’da yazı yazıyorlar görevden alınmalar için. Bütün gerekçe ve iftiralar çöküyor. Aslında bir kurgusu var bu iktidarın; “Kazandığım yerleri tamam; kazanamadığım yerleri de yasaları, hukuku kendi çıkarlarım için kullanmaya müsait hale getirdiğim için kayyum atarım” gibi bir mantıkla yaklaştı. AKP bu halkın iradesine, sandıktan çıkardığı sonuca, demokrasi ilkelerine saygısızca saldırdı.

Gasp ettiği tek başına Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ya da Mardin Büyükşehir Belediyesi makamı değil. Gasp ettiği şey demokrasinin iradesi, hukuk devletinin ilkeleri. Kabul edilmemesi gereken mesele bu. Şöyle düşünmek gerekiyor; bu kayyum Diyarbakır, Mardin, Van’a değil; İstanbul, Adana, İzmir, Mersin’e atandı, Türkiye’nin her yerine atandı. Demokrasiye saldırı varsa Türkiye’nin her yerinde bunun karşısında durulması gerekiyor.

AKP savaştan besleniyor”

Kayyum darbesi Öcalan’ın “Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım” mesajına Kandil’den gelebilecek bir olumlu açıklamanın önüne geçmek için atılmış bir adım mıdır?

Türkiye’nin Kürt sorununu çözmedeki tarihsel süreçlerine bakmak gerekiyor. Sonuçta bu sorunu çözmeye her çalıştığında bir şekilde birileri engellemeye çalışıyor. Hatırlanırsa Sayın Öcalan daha önceki görüşmelerinde de 30-40 günlük süreç sonrasında işin neye evrileceği, nasıl bir sonuca ulaşacağını ifade etmişti. Kuşkusuz bunu da ondan bağımsız değerlendirmemek gerekiyor. Sonuçta çözüm iradesine, Kürtlerin kendisini ifade etme biçimlerine müdahale etme hali var. Mardin’i yüzde 56 gibi açık ara bir oyla kazandık. Siz sandıktan çıkan yüzde 56’nın iradesini tanımıyorsunuz. Diyarbakır, Van bunlar çok ciddi kentler ve Kürt sorununun nabzının tutulduğu yerler. Barışçıl bir süreç başlatacaksanız o andan itibaren bu kentlerde hissetmeye başlarsınız. Tersine bir şey yapıyorsanız bu kentlerden başlarsınız. AKP, siyaseten bu hamlesiyle bu ülkenin siyasetini, bu ülkenin toplumunu yeniden yeniden geriyor ve kutuplaştırıyor. Ve topyekûn muhalefetin sesini bastırmaya çalışıyor. Çünkü barışmak AKP’nin işine gelmiyor. AKP’ye kazandıran, AKP’yi ayakta tutan savaşın kendisi! Belediyelere yaptığı en büyük izahat  “Terör yuvalarına döndüler, bilmem nereye para aktardılar” ama bunu kanıtlayacak tek bir belge yok ellerinde. Bunların hepsi farazi söylemler, bir faturayla da ispatlayabilecek durumda değiller. Bunu sadece propaganda ve karalama üzerinden yapıyorlar. Ama biz AKP’nin yolsuzluklarını belgeleyecek durumdayız. Ve nitekim belgeledik de.

Mardin’de şöyle ilginç durum var; şu an görevi başında olan Belediye Meclis Üyeleri, Belediye’ye alınmıyor. Bunun hiçbir açıklaması yok! Görevden alınmamışlar, hiçbir işlem yapılmamış, “Ben sizi belediyeye sokmuyorum.” diyor. Arkadaşlarımız defalarca Belediye’nin kapısından döndüler. Bunun hiçbir gerekçesi de yok; “Kayyum valinin talimatı bu” deniyor. Daha ilgincini söyleyeyim, 19 Ağustos’ta kayyum atandı ve bize eylemlerde “19 Ağustos’ta alınmış Valilik kararına göre 30 gün boyunca kentteki bütün eylemler yasaklanmıştır” diye söylüyorlar. Valilik’ten çıkıp Belediye’ye giderken şöyle düşündü herhalde; ya ben kayyum olarak atandım, beni protesto edecekleri de engelleyin, sesini kısın, benim yolsuzluklarımı açığa çıkartmasınlar, hakikati insanlara anlatmasınlar…

“Bakan almadıysa hediyeler nerede?”

HDP ve kayyum arasında belge savaşları yaşanıyor. Bunun daha çok Mardin’de öne çıktığını görüyoruz. Önümüzdeki süreç belgeler üzerinden mi devam edecek?

Mesele tek başına harcama değil. Evet, harcamalarla bu halkın parasını, yoksulun cebinden çıkan vergileri götürüp çarçur ettiklerini belgeliyoruz. Bu çok ayrı bir konu. Ama öbür tarafta çok ciddi siyasi müdahale hali var. Bakın, Erdoğan bu ülkeyi tek adam rejimi üzerinden yönetiyor. Bütün yetkileri kendisine toplayan bir Cumhurbaşkanı aynı şeyi yerelde bütün yetkileriyle Vali’de toplayarak yapıyor. Mesela bu valilerin hepsi bir yere gittiğinde şöyle söylüyor; Vali ve Mardin Büyükşehir Belediyesi! Bunlar seçilmiş belediye başkanları değil ki, atanmış kayyumlar! Birden fazla sıfatı kendilerinde buluyorlar, insanların kazanımları üzerinden siyaset yapıyorlar. Kayyum dediğimiz şey bu. Ortada iki durum var (Süleyman Soylu’ya verilen hediye); Bakan almadım diyor, Vali verdim diyor. Bakan almadıysa hediyeler nerede? Birinden biri doğru söylemiyor. Biri kabul ediyor biri yok diyor.

Demokratik ülkelerde, hukuk devletinde bu yüzde yüz çok büyük bir skandal ve istifa sebebidir. Ama bunu izah etmek, belgeleriyle hakikati açığa çıkarmak gibi bir dertleri yok. Kendilerinde belediyeleri gasp etmeyi hak gören bir anlayış var. Yönetim felsefeleri budur. Ben yaptım oldu!

Kayyumların Suriye’deki gelişmelerle bağlantısı var mı?

AKP her alanda halkların kazanımlarına tahammül edemiyor. Sonuçta Suriye’nin kendi demokratik güçleri, yerel dinamiklerinin kendileri bu işi yürütmek isterken AKP buna tahammül edemiyor. Çünkü orada gelişebilecek olası yerel dinamik gücü burayı da etkileyecek. Buradaki vatandaş şunu söyleyecek: Benim de yerel dinamiklerim var, sen neden bunu görmüyorsun? Bunun bir açıklaması yok. Toplamda hem dış politikası hem de iç politikası itibariyle faşizan bir diktatöryal mekanizma üzerinden iş yapıyor. Kendini savaş dinamiği ve arzusu üzerinden ayakta tutmaya çalışan AKP gerçeği var. Sorunu demokratik barışçıl yöntemlerle çözebileceğini düşünen AKP hükümeti yok.

SDG’nin bir açıklaması olmuştu; dolaylı olarak Türkiye ile görüşüyoruz, bir takım politikalarımız hayat buluyor, diye. Bu açıklamalarla kayyumların doğrudan bağını kurabilir miyiz?

AKP hükümeti Ortadoğu coğrafyasında demokratik bir siyaset anlayışının gelişmesini istemiyor. Çünkü demokratik bir ortamda AKP hükümetinin toplumsal bir projesi yok. Toplumun farklı dinamiklerini bir arada tutabilecek, onu yeniden var edebilecek toplumsal inşa projesi yok.

Suriye’deki masada elini güçlü tutmak için mi burada Kürtlere saldırıyor?

Sadece AKP hükümeti üzerinden düşünmeyelim. Bütün dünya deneyimlerinde bu böyledir. Masaya oturmak isteyen herkes elinin güçlü olmasını ister. Elinin güçlü olma halini de iki yolla yaparsın. Ya savaşarak karşının gücünü yıpratırsın, çok ciddi zarar verirsin ya da ideolojik ve felsefi anlamda çok güçlü bir toplumsal dayanağın vardır; ben bununla masadayım, bunun hukukunu birlikte inşa edelim dersin. Bu yapılmaya çalışılıyor. Bence AKP baskı ve tehditlerle masaya oturmak istiyor. Yoksa toplumsal bir projesi olsaydı 2002-2003’ten beri iktidarda ama yaptığı bir şey yok. Sonuç ortada; büyük bir işsizlik ordusu, her geçen gün kutuplaşan bir toplum gerçeği, her gün baskı ve gözaltı ile tehdit edilen demokratik muhalif cephe var.

AKP ile Kürt burjuvazisi arasındaki ilişki son noktada nedir?

Mardin’de Kürt burjuvazisi var mıdır ondan emin değilim. Çünkü Mardin halkı yoksullaştı. Mardin bir tarım kenti; buğday ve mısır üzerinden kendini var eder. Un için ithal buğday şartı getirmiş hükümet gerçekliği var. Dolayısıyla Mardinliler ürettikleri buğdayı satamıyorlar ve ellerinde kalıyor. Daha önemlisi GAP sulama sistemi hayata geçirilmediği için ciddi su sıkıntısının olduğu, sondajlarla tarım sulamasının yapıldığı bir kent Mardin. Ve bununla da şöyle bir sorun ortaya çıkıyor; elektrikli sondaj makineleri olduğu için DEDAŞ eliyle her gün insanların elektrikleri kesildi. Devlet desteklemeden faydalananların elektrik borçları varsa icra süreci beklenmeden bankadaki o parayı DEDAŞ bloke edip kendi hesabına aktarıyor. Devlet tarım için desteklemeyi bir taraftan verip diğer taraftan başka bir yandaşının cebine yolluyor. Dolayısıyla yoksullaşan bir kent gerçekliği var. Nusaybin, sınır ticaretinde çok zengin bir kentti ama ördüğü duvar nedeniyle insanlar şu anda ticaret yapamıyor. Kızıltepe ve Nusaybin şu an yoksullaşıyor. Topyekûn bir toplumsal refleks ve tepki var AKP hükümetine…

Kayyumun Mardin’e hediyesi: Bol ışıklandırma ve Erdoğan fotoğrafları”

İki gündür Mardin’deyim. İlk dikkatimi çeken ve insanı çok rahatsız eden şeylerden bir tanesi de AKP’yi en iyi ifade eden inşaatlar, devasa bloklar var. 2016’dan sonra çok sayıda müteahhidin kaçtığı söyleniyor…

Ekonomik kriz tabana indiğinde idare edilemiyor. Mardin yarım kalmış inşaatlarla dolu. İnşaatların yanı sıra kayyumun hediyesi korkunç bir ışıklandırma, orta refüjlerde tamamen doğal dengeye aykırı bir şekilde plastikle süslenmiş kaldırım taşları ve refüjün tamamı Erdoğan’ın fotoğrafı! Kendini zorla kabul ettirmeye çalışmak, insanların hafızalarına zorla kazımak böyle bir şey olsa gerek. Üçüncü dünya ülkelerinin ya da otoriter rejimlerin yöntemleri maalesef bu kentte de var. Dikkatinizi çekmiştir, bütün kamu kurumlarının önünde beton bloklar vardır. Kendilerini neden korudukları anlaşılmayan, halkın çok rahat içeri girip çıkamadığı bir kamu gerçekliği var. Nusaybin Belediyesi’ne ziyarete gittiğimde dikkatimi çekmişti. Kayyum, odasına kurşungeçirmez cam yapmış. Düşünüyorum; neden kurşungeçirmez cam? Neden? Bunun bir açıklaması yok. 14-15 cm’lik kalın cam! Mardin soğuk bir kent olsa hadi diyeceğim biraz ısınmak için yapmışlardır ama Mardin sıcak bir kenttir. Ben artık şunu anladım; AKP hükümetinin yaptıklarında mantık aramamak lazım, akıl sağlığınızı korumak için mantık aramayın. İçinden çıkılamaz!

CHP Kürtçe konusunda daha cesur olmalı

CHP’nin Kürtçe söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt diline yaklaşım konusunda önemli bir adım olarak görüyorum. Kürtçe bu coğrafyanın en kadim dillerinden biri ve eğitim dili haline dönüşmesi gerekiyor. Artuklu Üniversitesi’nde Yaşayan Diller Enstitüsü kurulmuştu. İşin ilginç yanı AKP, Kürt ve Kürtçe bir yerde geçmesin diye Kürt Dili ve Edebiyatı olan bölümü Yaşayan Diller Enstitüsü’ne çevirdi. 2018 yılındaki öğretmen atamalarında sadece üç tane Kürtçe öğretmenliği için yer açmışlardı. 20 milyon Kürt var, üç tane Kürt Dili ve Edebiyatı öğretmeni için kadro açıyorlar. Dalga geçer gibi! Nitekim bir ay önce Artuklu Üniversitesi, Senato kararıyla Yaşayan Diller Enstitüsü’nü kapattı. Bir halkın varlığı kendi diliyle olur. Dolayısıyla buna yönelik yapılmış her adım ve söz kıymetlidir, anlamlıdır. Ama tabi daha cesur ve daha girişken olmak lazım bu konuda. Kürt dili korkulacak bir dil değildir.

HDP Mardin’de ve genel olarak yerel yönetimlerde neyi yapamadı?

Hz. Hüseyin Kerbela’da su beklerken Yezid her kapının önüne bir asker dikiyor ve Hüseyin’e su götürürseniz sizi vururuz diye tehdit ediyorlar. Aslında bizim yaşadığımız şey de bu. Bugün her evin kapısının önünde fiili bir polis bekletme hali var. Bunu işten çıkartmayla yapıyor, bunu cezaevine atmakla, gözaltına almakla yapıyor vs. Tepki yokmuş gibi yansıtmayı ben doğru bulmuyorum. Sonuçta bu AKP’nin yarattığı güvenlik devleti, korku rejimini görmek ve bunu eleştirmek lazım.

Mardin Büyükşehir Belediyesi bir önceki seçimde büyükşehir oldu ve ilk kuran da Ahmet Türk’ün kendisidir. Yeni büyükşehir olmuş bir belediyeyi kurmak, onun dairesini, işleyişini kurmak bile zaman isteyen bir şeydir, ki daha onlar gerçekleşmeden kayyum atandı. Aslında Mardin Büyükşehir Belediyesi Mardin’e hizmet yapacak zamanı bulamadı. Şimdi de böyle oldu; 31 Mart’ta seçim yaptık, 19 Ağustos’ta kayyum atandı. Ve şöyle düşünün; korkunç bir borçla bırakılmış bir belediye! Bakın MARSU’nun borcu yeni bir elektrik borcu değildi. Bunlar kayyumun bıraktığı elektrik borcuydu. Bugüne kadar hiç elektriği kesilmeyen MARSU’nun, Ahmet Türk mazbatayı aldıktan birkaç gün sonra elektriğini kestiler. Şimdi kalkıp “Hizmet edemediler, bir şeyleri başaramadılar” demek gerçekten haksızlık olur. Çok basit bir proje için bile günlerce para bekleyen, demokratik anlamda belediyelerin işlemesini engelleyen korkunç bir silsile vardı. Ahmet Bey bir konuşmasında anlatmıştı, çok dikkat çekiciydi; normalde kamu dairesinde personel maaşlarını ödedikten sonra kalan bakiye ile borçları ödersin. Ama kayyum, gitmeden önce personel maaşlarından önce başka borçları ödemek üzere bir düzenleme yapıyor. Yani işçi maaşlarının ödenmesinin önüne geçiyor. Nereden tutsanız elinizde patlıyor.