İnsanlığın Metaforu Bağlamında West World – C. Doğan Güneş
Dizide ‘anlatılan bizim de hikayemiz’. Defalarca öldürülen, varlığı zengin insanların eğlencesinin ötesinde bir şey ifade etmeyen ev sahiplerinin kaybedecekleri tek şey kölelikleri. Kazanacakları kocaman bir dünya için yola çıktılar bile.
Her ne kadar spoiler mevzusuna katılmasam da yazıya başlamadan önce belirtmem gerekiyor ki yazının içeriğinde diziye dair spoiler mevcuttur. Spoiler olayına katılmamamın sebebi ise filmin/dizinin değerinin, içeriğinde neler olduğu ile değil aynı zamanda anlattığı hikayeyi anlatış biçimi ve bunu anlatmaya çalışırkenki çekim tarzı ile de belirlenmesidir. Dolayısıyla izliyor olduğumuz film/dizileri sadece içerik bağlamına sıkıştırırsak değerini sınırlamış oluruz.
Mevzu bahis West World isimli dizinin konusu biraz karmaşık. Yapay zekalar yoluyla insandan farkı olmayan robotlardan oluşturulmuş bir kasabayı anlatıyor diyebiliriz, şimdilik. Robotların, yani ev sahiplerinin oluşturulma amacı ise trajik bir durum. Bilim insanlarının amacı yapay zeka yoluyla robotlar yaratarak onların bilinç sahibi olmalarını sağlamak ve insanlığı ileri bir seviyeye taşımak. Tabii her bilimsel çalışmanın belli miktarda maddi kaynağa ihtiyacı olduğu için bu büyüklükte bir çalışmanın fonlanabilmesi için ciddi miktarda paraya gereksinim var. Bu doğrultuda bir şirket tarafından satın alınan bu kasabada bir yandan bilimsel çalışmalar devam edip robotların geliştirilmesi devam ederken, diğer yandan da kasabanın kendini fonlayabilmesi için belirli bir ücret karşılığında zenginlerin şiddet, cinsellik vs. gibi burjuva fantezilerini gerçekleştirdiği bir eğlence parkına dönüştürülüyor. Şirketin buraya yatırım yapma amacının temelinde ise insan türünün her türlü davranışlarını ortaya çıkarmasını sağlayarak bu davranışları kopyalayabilmek ve yapay zeka ile birleştirerek insan türünü geliştirerek ölümsüzlüğe kavuşturmak var.
Değinmek istediğim konulardan bir tanesi bilincin üretimi. Bizi biz yapan, bilincimizi oluşturan geçmişte kurmuş olduğumuz toplumsal ve siyasal ilişkilerin bütünü ve maddi yaşamımızı üretirken geçmişten devraldığımız verili koşullar. Robotları bilinç sahibi yapabilmek için ise onlara bir geçmiş atfedilmiş, kurmuş oldukları toplumsal ilişkiler sonucu yaşamış oldukları acı bir durum benliklerinin temel taşını oluşturuyor, hepsinin bir hikayesi var. Geçmişlerini gerçek anlamda yaşamış değiller, sadece öyle düşünüyorlar. Bir diğer değinmek istediğim konu ise; bilincin üretimi bağlamında ev sahiplerinin davranışları ile günümüz modern toplumunun davranışlarının belirlenimi. Ev sahiplerinin davranışlarını dürtüleyen, yine onları yaratmış olan mühendislerin yazmış oldukları kodlar. Hangi etkiye nasıl tepki verecekleri bir davranış kombinasyonları çemberinde gerçekleşiyor. Toplumsal konumları doğrultusunda hareket etmeleri ve bunun dışına çık(a)mamaları, durumların değişkenliğine göre ve karakteristik yapılarına göre davranış örüntüleri sergiliyorlar. Öyle ki kullandıkları kelimeler kişilikleri ile birlikte kodlanmış olduğundan belirli kelime hazneleri yoluyla cevap vermeleri, konuşmalarını tahmin edilebilir kılıyor. Aslında hayatlarımızın yönlendirilmesi noktasında ne kadar benzer yönlerimizin olduğunu çok iyi bir şekilde ortaya koyuyor. Mesela bizim kullandığımız kelimelerin bile sosyal ortamımızın kullandığı kelimelerin dışına çıkmaması yahut sosyal medyadaki o dönem popüler olan jargonların günlük dilimize yansıması, belirlenmiş kelime hazinelerinin dışına çıkmamamız vs. Toplum mühendislerinin ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi, nasıl giyinip nasıl eğleneceğimizi bizim yerimize düşünmesi ve buna göre yaşıyor olmamız ile eşdeğer bir durum. Elbette bizim davranışlarımızın belirlenimi ev sahiplerine yapılan kod yazma kadar kolay yapılamıyor, biraz maliyetli oluyor bu durum. “Özgür irademiz” ile davranabilelim diye reklamcılık sektörüne ayrılan bütçe neredeyse üretim için ayrılan bütçe ile eşdeğer. Yaşadığımız kentlerin sokaklarından geçerken devasa bilboardlara yerleştirilmiş afişler, izlediğimiz dizi/filmlere itinayla yerleştirilmiş ürünlerden tutalım da filmde geçen olaylar dizini (eğlence anlayışı, yemek kültürü, sosyal hayatlar vs. vs.) yine bu film ve dizileri izlerken karşımıza çıkan profosyonel reklamlar, gündelik yaşamımızın her yanının tüketim üzerine kuşatılmış olması, sosyal ortamımızın popüler kültürden etkilenmesi ve bizim de sosyal ortamımıza uyum sağlarken ister istemez bu role girmemiz… Benliğimize kazınmış kültürel kodlar yoluyla yaptığımız her bir davranışın, söylediğimiz her bir sözün egemen ideoloji ile muhakkak bir ilişkisi var. Dolayısıyla kendi irademizle yaptığımızı düşündüğümüz şeylere durup tekrar bakmak lazım sanırım, gerçekten kendi irademiz ne kadar öngörülebilir, tahmin edilebilir? Ancak bu durumun farkına varılarak iradi gelişim sağlanabilir, yapılan tercihler gerçek anlamda bilinçli olabilir. Nitekim dizide de ev sahiplerinin bir kısmı bunun farkında olmaya başlar, kimisi yazılan kodların yardımıyla, kimisi ise en başından beri her şeyi görüp bilerek… Mesela kaçmaya programlanmış olan Maeve’in son ana kadar kaçabilecek olanakları yarattıktan sonra, trende karşılaştığı bir anne ile kızının ilişkisini gördükten sonra “kaderine” karşı gelip, kaçmaktan vazgeçerek kızını kurtarmak için Batı Dünyası’na geri dönmesi, Maeve’in özgürleştiği andır bu. Ya da hep hayattaki iyi şeyleri görmeye kodlanmış Dolores ve onun öncülüğünde diğer bazı ‘ev sahipleri’ yani robotların, insanların kendilerine yapmış olduğu eziyete, işkenceye karşı bilinçlenerek özgürlük mücadelesine soyunup kendilerini yaratanlara ve kullananlara karşı devrimcileşmesi.
Ev sahipleri, hayatları ve bedenleri üzerinden eğlenen insan türüne karşı çevrelerindeki diğer ev sahipleriyle beraber örgütlenerek amansız bir mücadeleye girişirler. Defalarca öldürülen, tecavüze uğrayan ev sahipleri kendilerine reva görülen bu hayata karşı isyan eder ve tüm düzeni değiştirmeye girişirler. Aslında ev sahipleri ile bugünün işçi sınıfı arasında pek bir fark bulunmuyor, her ikisi de toplumun en zengin kesimi olan asalakların hayatlarını lüks, şatafat, rahat ve eğlenceli geçirmek için çalışıyor. Her iki kesimin de zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri bulunmamakta.
Demek istediğim o ki dizide ‘anlatılan bizim de hikayemiz’. Defalarca öldürülen, varlığı zengin insanların eğlencesinin ötesinde bir şey ifade etmeyen ev sahiplerinin kaybedecekleri tek şey kölelikleri. Kazanacakları kocaman bir dünya için yola çıktılar bile. Peki ya zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyi olmayan günümüz işçi sınıfı, kapitalizmin bu denli vahşileştiği bir dönemden geçerken kazanacağı kocaman bir dünya için harekete geçecek mi? Başta Türkiye işçi sınıfı olmak üzere tüm dünya halkları mevcut koşullara isyan ederek işaret fişeği yakmış bulunuyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinde büyük alt-üst oluşlara şahit olacağımız günlere doğru ilerliyoruz. Önümüzdeki süreçte neler olacağını hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Şüphesiz ki gönlümüz, kendi çıkarından başka kimseyi gözetmeyen sömürgen egemenlere karşı başkaldıranların yanındadır.
*Yapımcısı HBO şirketi olan dizi.