PİM’den işçi sınıfı iktidarına: 10 maddede ekonomide mücadele ve yeniden inşa

Ücret artışları talebi sadece asgari ücretle sınırlanmamalı, orta sınıf-beyaz yakalı işçilerle proletarya-prekarya arasında meritokratik söylemlerle yabancılaşma üretilmesi engellenmeli, kurtuluşun işçi sınıfının tüm fraksiyonlarının birleşmesinde olduğu görülmelidir.

  1. Sosyalist hareketin küresel ölçekte yaşadığı sorunların en önemli sebeplerinden bir tanesi 1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında neoliberal saldırı karşısında güçlü bir alternatif ekonomi programı ortaya koyamamış olmasıdır. Sosyal demokrasinin neoliberal politikaları katıksızca benimsemiş olması hem kendi çöküşüne hem de kendisinin solunda kalan kesimlerin de ideolojik etkisinin azalmasına yol açmıştır. Sovyetler Birliği’nin çöküşünde de ekonomik yapının giderek verimsizleşmesi ve üretim seviyesinin düşmesi önemli etkenler olarak ortaya çıkmıştır. Daha sonrasında küresel ölçekte yaşanan Güney Avrupa ve Latin Amerika merkezli sosyal demokrasinin ötesine geçen arayışlar da ekonomik alanda cazibe merkezi hâline gelemeden irtifa kaybetmiştir. Çin’de ortaya çıkan sıra dışı gelişmeler ise başka bir maddede ele alınacaktır.
  2. 1991 sonrasında ideolojik hegemonyası genişleyen post-Marksist sınıftan kaçış teorileri, sosyalist hareketlerin sınıfsal sömürü ilişkilerini politize edebilme yeteneklerini büyük ölçüde köreltmiştir. Sınıfın yapısal dönüşümünün de gerekçesi olduğu örgütlenme sorunlarıyla da birleşince sınıfsal alanı neredeyse boşaltan ve genel demokratik talepler sahasında mesai harcayan, orta sınıf karakteri giderek ön plana çıkan bir sosyalist hareket işçi sınıfı içindeki mevzilerini büyük oranda kaybetmiştir. Bu tablo işçi sınıfının giderek yoğunlaşan iktisadi sömürüyü, güvencesizleşmeyi, prekaryalaşmayı anti-kapitalist bir mercekten değerlendirebilme kapasitesini zayıflatmış, konumlarını ve statülerini kaybeden proleterya ve orta sınıf işçi katmanları yüzlerini yabancı ve göçmen düşmanı faşist hareketlere dönmeye başlamıştır. Türkiye’de finans kapitalin 12 Eylül’de  güçlü bir biçimde darbelediği işçi sınıfı örgütlülüğünün 89 Bahar Eylemleri sonrasında özelleştirmelerle ikinci kez örgütsüzleştirilmesi sonrasında özellikle proletarya ve prekaryaya dahil edebileceğimiz katmanlar siyasal İslamcı hegemonyanın etki alanında kilitlenmişlerdir. Bu durum da sosyalist hareketin sınırlı çerçevesini aşmasını zorlaştırmaktadır.
  3. Saray rejiminin inşası sürecinde uygulanan iktisadi politikalar her iki döneminde de (2023 seçimleri öncesinde finans kapitali dışlayan, 2023 seçimleri sonrasında Şimşek programı ekseninde finans kapitalle Anadolu burjuvazisinin konsolidasyonunu hedefleyen) işçi sınıfının en geniş katmanları (üç temel katman olarak proletarya, prekarya ve orta sınıflar) üzerinde sömürü oranlarını arttırmış, işçi sınıfının nüfus içindeki payı artarken milli gelirden aldığı pay (istisnai 2023 hariç) azalmıştır. Bu tablo sınıfın zaten 2013 itibariyle siyasal İslam hegemonyasından büyük oranda kopmuş kentli orta sınıfların yanı sıra proletarya ve prekaryanın da rejimden köklü bir biçimde kopmasının zeminini oluşturmuştur. Ancak burjuva muhalefetin restorasyon programı Şimşek programının ve TÜSİAD’ın ufkuyla sınırlı kalmış, orta sınıflara hapsolmuş sosyalist hareketler ise faşizme karşı mücadelenin temel halkasının sınıfı kazanmak olduğunu kavrayamamışlardır. Proletarya sosyalizmi ise arayışlarına rağmen güç konsolidasyonu sağlayamadığından etkili olamamıştır. 2024 yerel seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar bu kopuşma potansiyelini bütün açıklığıyla ortaya koydu.
  4. Rejimin faşizmi kurumsallaştırma çabalarına karşı demokrasi mücadelesinin işçi sınıfının ekmek mücadelesiyle birleşmesi bir zorunluluktur. Salt liberal bir kavrayışla sınırlı diktatörlük karşıtı mücadele işçi sınıfının geniş yığınlarını kazanamazsa başarıya ulaşamaz. Bu desteğin kazanılmasında alternatif ekonomi programı kilit önemdedir. Son New York yerel seçimlerinde Zohran Mamdani’nin öne çıkması bunun küçük ancak dikkat çekici bir örneğidir.
  5. Güncel konjonktür açısından alternatif ekonomi programının kalbi ücret siyaseti olmak durumundadır. Saray rejiminin finans kapitale en büyük hizmeti asgari ücreti ortalama ücret haline getirmeyi başarmış olmasıdır. Birçok sektörde işgücü maliyetleri, toplam maliyetlerin %10’unun altına düşmüştür, muazzam bir sömürü oranına ulaşılmıştır. Asgari ücretin yoksulluk sınırının yarısının altında kalması kabul edilemez. Asgari ücretin yükseltilmesi mücadelesi sadece Aralık ve Temmuz’la sınırlı olmamalıdır. Bu konuda sınıfı yukarıdan aşağıya politize edecek sürekli bir kampanya ve mücadele ortak zeminde büyütülmelidir. Günümüzün parçalanmışlık koşullarında işçi sınıfına dayalı bir öznenin sendikal faaliyetler aracılığıyla aşağıdan yukarıya geliştirilmesi çok yavaş ilerlemekte, sendikal mücadeleye kazanılan işçilerin politikleştirilmesiyse çok daha büyük zorluklar yaşatmaktadır. Bu sebepten sınıfa dayalı özne yukarıdan aşağıya, mücadele programı aracılığıyla inşa edilebilir. Politik sınıf hareketinin inşası hem faşizmle mücadelenin hem de sosyalistleri anti-faşist mücadelede belirleyici etken haline getirecek tek yoldur. Bu yolun zorluklarından dolayı ıskalanması sosyalist hareketin erozyonuna ve patinajına yol açmaktadır. Neoliberalizmin işçi sınıfından sermayenin tüm fraksiyonlarına servet aktarılmasına yol açan politikaları tersine çevrilmeli ve yeniden paylaşımcı bir siyaset öne çıkarılmalıdır.
  6. Pahalılık ve İşsizlikle Mücadele (PİM) gündelik mücadelenin temel yönelimidir. Enflasyonun sebebinin işçi ücretleri değil tekel karları olduğu vurgusu öne çıkarılmalıdır. İşçiler enflasyonun sebebi değil kurbanıdır. Enflasyonun sürekliliği işçi sınıfından sermayeye kaynak transferinin temel mekanizması olarak çalışmaktadır. Büyük soygun olarak kodlanabilecek bu mekanizma sürekli teşhir edilmelidir. Ücret artışları talebi sadece asgari ücretle sınırlanmamalı, orta sınıf-beyaz yakalı işçilerle proletarya-prekarya arasında meritokratik söylemlerle yabancılaşma üretilmesi engellenmeli, kurtuluşun işçi sınıfının tüm fraksiyonlarının birleşmesinde olduğu görülmelidir.
  7. Metasızlaştırma, programın temel başlıklarından olmalıdır. Özellikle toplumsal bir faaliyet olarak üretim sürecinin yükünü omuzlarında taşıyan emekçilerin emek güçlerini yeniden üretmek için tüketmek zorunda oldukları temel hizmetler kamusal olarak sağlanmalıdır. Su, elektrik, doğalgaz, ulaşım belli kotalar dahilinde kamusal kaynaklardan finanse edilmelidir. Elektrik dağıtımı gibi sektörler derhal kamulaştırılmalıdır. Eğitim ve sağlık piyasa ilişkilerinin dışına çıkarılmalıdır. Toplumun giderek yaşlandığı koşullarda bakım emeğinin kamusallaştırılması bir zorunluluktur. Programımızın temel hedeflerinden birisi metasızlaştırılmış ve piyasa ilişkileri dışarısına çıkarılmış bir güvence ekonomisi alanının giderek büyütülmesi olmalıdır. Temel gelir güvencesi, özellikle işsizliğin arttığı dönemlerde güçlü bir biçimde öne çıkarılmalıdır. Bu gibi taleplerin aşağıdan yukarıya mücadeleyi örgütlemeye hizmet ettiği ölçüde güçlendirici olduğu ancak zaman zaman iktidar tarafından hareketi massetmek için de istismar edilebileceği unutulmamalıdır. Bizim için doğru program sınıfın otonom hareketini ve örgütlülüğünü büyüten programdır. Sarayın ve finans kapitalin ulufeleri her zaman ancak mücadele gerekçesi olabilir. Güvence ekonomimiz, hiçbir işçinin işsiz kalmaktan korkmayacağı, öğrencilerin okula aç gitmeyeceği, kadınların zorunlu yeniden üretim emeğinden bağımsızlaşacağı, emeklilerin en güzel günlerinde kâbus görmek zorunda kalmayacağı bir ülke yaratacaktır. Toplumsal zenginliğin üç beş dolar milyonerinin kasasına akmaktansa halkın yaşam sigortası haline getirilmesini sağlayacaktır.
  8. Tekellerin dağıtılması güncel bir talep haline gelmelidir Koç Holding’in gelirlerinin 1/3’ünün kaynağı olan TÜPRAŞ yeniden kamulaştırılmalıdır. İşçi üretim kooperatiflerinin desteklenmesi ve korunması, üretim süreçlerinin adım adım sermayenin egemenliğinden sökülüp alınması açısından önemlidir. Ancak sadece kooperatiflere ya da komünlere dayanan ütopik ekonomi programları günümüzün ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Özellikle tarım ve iklim krizi gibi başlıklardan yola çıkarak demokratik planlamanın zorunluğu gündeme taşınmalıdır. Demokratik planlama, bugün dev tekeller tarafından hayata geçirilen sermayeci planlamanın varlığı koşullarında bütünüyle meşrudur ve sahiplenilmelidir. Varoufakis ve diğerleri tarafından geliştirilen tekno-feodalizm kavramı spekülatif yönleri olsa da tekelciliğin geldiği boyutları ve yarattığı yıkımı teşhiri açısından dikkat çekicidir.
  9. Bugün iktidar olursak yapacaklarımızla işçi sınıfını örgütlemek ve mücadeleye sevk etmek için ortaya konması gereken programın nüanslarının olması doğaldır. Örneğin servet vergisi genel programımızda yer almalıdır ancak faşizme taze gelir sağlayacak bir uygulamanın bugün için savunulması işçileri mücadeleye çekecek en güçlü talep olmayabilir. Finans işlemlerinin kamulaştırılması sosyalist bir ekonomi programının olmazsa olmazıdır ancak bugün açısından taleplerin en merkezinde yer almayabilir. Programın kafamızdaki sorulara değil de konjonktüre yanıt üretmesi öncelikli hedef olmalıdır.  
  10. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılması nihai hedefine ne hızla yürünebileceği küresel ve ulusal güç dengelerine ve ekonomik gelişmelerin seviyesine bağlıdır. Sosyalist iktidarın önceliği işçi sınıfı iktidarını korumak, sınıfla olan organik bağlarını sürekli güçlendirmek olmalıdır yoksa “yeryüzünde cenneti inşa etmek” türünden takıntılara saplanıp kalmak sosyalist devlet ve toplum arasındaki ilişkilerde yıkıcı sonuçlar yaratabilmektedir. 1928 sonrasında Sovyetler’de gerçekleşen kolektivizasyon belki faşizme karşı direnişin sanayi temelinin inşası için hayati önemdeydi ancak devlet ile özellikle köylülük arasında yaşanan yabancılaşmanın güçlü tohumları da meyvelerini vermemezlik edemedi. Biz genel olarak uzun süreli bir NEP’in uygun olacağını, kilit sektörlerde hakimiyetin devlette olacağı ancak piyasa ilişkilerinin bütünüyle ve hızla ortadan kaldırılmadığı bir biçimin sosyalizm için uygun olduğunu düşünüyoruz. Çin’de uygulanan kalkınma modelinin işçi sınıfını iktidarsız bırakan bürokratik yönleri bir tarafa hepimiz açısından üzerine dikkatle eğilinmesi gereken yönleri olduğunu düşünüyoruz. İşçi sınıfının otonom örgütleri aracılığıyla kuracakları denetimin hem üretimin genel koşulları hem de devletin işleyişi sahasında hayati önemde olacağına inanıyoruz. 21. yüzyıl sosyalizmi anlayışımızın özü budur. Kalkınma çabalarını bütünüyle itibarsızlaştıran bir sol söylemin hangi gerekçeyle olursa olsun nezdimizde meşruiyet elde etmesi mümkün değildir. Bu kararlılık ekolojik yıkım gerçeğini görmemize engel değildir. Ancak temel iddiamız, Türkiye’de 120 yıllık burjuvazi iktidarının ülkemizi geri kalmışlık ve bağımlılık çukurundan çıkaramadığı tefeci bezirgân kalıntısı burjuvazinin bu yeteneğinin bulunmadığının artık açıkça ortaya çıktığı yönündedir. Ekonominin içine itildiği bu çok yönlü yıkımdan ancak bir işçi sınıfı iktidarıyla çıkarılabileceği, proletarya sosyalizminin sadece işçilerin yaşam koşullarının güvencesi değil gerçek bir kalkınmanın da öncüsü olabileceği iddiamız ortadadır. Sanayi devriminin yeni bir aşamasına geçildiği büyük alt üstlük koşullarında rejimin ağzının içine bakan finans kapitalin günübirlik vurgun siyaseti geri kalmışlığı daha da büyütüyor.

Sonuç olarak,

Güncel Parolamız “Pahalılık ve İşsizlikle Mücadele (PİM)”.

Ekonomi Programımızın Temel Başlıkları:

-Metasızlaştırma ve Güvence Ekonomisi – Bizden çalınanları yeniden paylaşacağız!

-Üretimde işçi denetimi ve giderek büyüyen kooperatif sektörü Üretimde, Yönetimde ve Bölüşümde İşçi Denetimi

-Demokratik Planlama- İğneden İpliğe değil ama statejik sektörlerde kamusal mülkiyet ve demokratik planlama- Tarım ve gıda güvencesi piyasanın ve Sarayın vicdanına terk edilemez

-Sosyalist Kalkınma- Burjuvazi köleleştirdi! İşçi sınıfı kalkınmanın öncüsüdür.