Filistin’in emperyalist soykırımı: Diasporadan siyonist teröre, göçten Gazze felaketine

Filistin’in özgürlüğü emperyalizmin sonunu hızlandıracak. Gazze’deki soykırım yalnızca İsrail’in değil, ABD ve Avrupa’nın da ahlaki çöküşünü gözler önüne seriyor. Dekolonizasyon sadece toprakların değil, zihinlerin de özgürleşmesini gerektirir.

Görsel: The Conversationalist

Filistin, üç semavi dinin kesişiminde jeopolitik bir mücevher olarak yüzyıllardır emperyalist güçlerin hırsı altında ezildi. Kudüs’ün stratejik konumu İngiliz mandası altında Siyonizm’in tohumlarını ekti; bugün ise ABD destekli İsrail’in soykırım makinesiyle sonuçlandı. Yahudi diasporasının sürgünden Filistin’e göçü, Siyonizm’in ırkçı ideolojisi, Arap-Yahudi ilişkilerinin komşuluktan hasımlığa dönüşümü, Bar-Giora ve Hashomer gibi milislerin terör temelleri ve İsrail’in apartheid rejimi, emperyalist ülkelerin (İngiltere ve ABD) vekil devlet yaratarak Orta Doğu’yu parçalama planının halkalarıdır. Bu zincir, 1948 Nakba’sından 2025 Gazze felaketine uzanır: Milyonlarca Filistinli sürgün, toprak gaspı ve soykırım. Gerçek barış, ancak İsrail rejiminin yıkılışı ve Filistin’in özgürlüğü ile gelecektir.

Yahudi diasporası ve Siyonizm’in doğuşu: Emperyalist manipülasyonun kökleri

Yahudi tarihi, Tevrat’ın efsanevi anlatılarıyla örülü bir sürgün hikâyesidir. M.Ö. 1750’lerde İbrahim’le başlayan “seçilmiş kavim” miti, Mısır esaretinden Babil sürgününe (M.Ö. 586), Roma isyanlarının bastırılmasına (M.S. 70-135) kadar uzanır. Yahudiler, Sami kökenli İbraniler olarak Mezopotamya’dan “Yeşil Hilal”e göç etti, Kenan diyarına yerleşti. Ancak arkeoloji, Filistin’in en eski halkının Kenaniler olduğunu gösterir – Yahudiler, kendilerini “en eski yerleşimci” diye iddia etse de bu topraklar M.Ö. 5000’lerden beri Sami kabilelerin (Araplar dahil) eviydi. Diaspora, Orta Çağ Avrupa’sında pogromlarla derinleşti; Yahudiler, Hıristiyan baskısından kaçarken Osmanlı ve İslam hâkimiyetinde görece huzur buldu – Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethinde Yahudilere kapı açması gibi.

 Yüzyılda Avrupa’daki antisemitizm (1789 Fransız İhtilali sonrası milliyetçilikle birleşen pogromlar), diasporayı Siyonizm’in yakıtı yaptı. Theodor Herzl’in 1896’da “Yahudi Devleti” kitabı ve 1897 Basel Kongresi, Filistin’i “vaat edilmiş toprak” diye mitolojikleştirdi. Ancak Siyonizm, emperyalist bir araçtı: Rothschildler gibi bankerler Avrupa burjuvazisiyle el ele Yahudi sorununu “dışarıya ihraç etti”. Yahudi Ulusal Fonu (1901), Basel Kongreleri’nde kuruldu; dünya Yahudilerinden para toplayarak Filistin topraklarını satın aldı ama kuralı acımasızdı: Topraklar satılamaz, Yahudi olmayan yaşayamaz veya çalışamaz. İlk alım 1905’te 5600 dönümle yapıldı; bu Arapsızlaştırma politikasıydı.

Birinci Aliyah (1882-1903), Rusya pogromlarından kaçan 25-35 bin Yahudi’yi getirdi; Hovevei Zion (Siyon Aşıkları) öncülüğünde yeni yerleşimler (moşavalar) kuruldu. İkinci Aliyah (1904-1914), Poale Zion gibi “işçi Siyonizmi”yle 35-40 bin kişiyi taşıdı; Leon Pinsker’in 1882 “Kendi Kendini Özgürleştirme”si, asimilasyon yerine kolonizasyonu savundu. Bu göçler Osmanlı Filistin’ini dönüştürdü: Nüfus %5’ten %10’a çıktı, ama Arap köylüler (fellahlar) mülksüzleşti. Emperyalist İngiltere, 1917 Balfour Bildirisi’yle Yahudi yurdunu destekledi; San Remo (1920) ve Milletler Cemiyeti mandası (1922), Filistin’i İngiliz sömürgesine çevirdi. Siyonizm, Yahudi diasporasını emperyalist bir orduya dönüştürdü; diaspora “seçilmişlik” mitiyle ırkçı bir üstünlük duygusu taşıyordu – Tevrat’ın Kenan vaadi, Nil’den Fırat’a uzanan toprakları “Yahudilere” vaat ediyordu, Arapları dışlıyordu.

Arap-Yahudi karşılaşması: Komşuluktan hasımlığa sosyolojik dönüşüm

Yüzyıl sonu Filistin’i, Osmanlı sancaklarında (Kudüs, Akka, Nablus) heterojen bir toplumdu: 1881 nüfus sayımında 234 bin Müslüman, 27 bin Hıristiyan, 8 bin Yahudi. Araplar, Sami kökenli Kenaniler’in torunları olarak binlerce yıldır yaşadı; Yahudiler, “eski yişuv” olarak azınlıktı. Birinci Aliyah’la başlayan karşılaşma, toprak alımlarıyla “komşuluk” gibi göründü; Rothschildler’in finanse ettiği moşavalar (Rishon LeZion, 1882) bataklıkları kuruttu ama Arap fellahları yoksullaştırdı. İkinci Aliyah, İşçi Siyonizmi’yle (Poale Zion) değişti: Yahudiler, Arap emeğini dışlayarak “Yahudi emeği”ni dayattı, kibbutzlar kurdu. Bu, sosyolojik bir kırılmaydı: Araplar kendi toprağında yabancılaştı, varoluş korkusu duydu.

Tarihsel sosyoloji bu dönüşümü açıklar: Göç Arapları dezavantajlı kıldı, Yahudiler toprak sahibi olup kalıcılaştı, Araplar mahrumiyet hissetti. 1905’te Nabi Rubin olayı gibi çatışmalar başladı; Araplar, Yahudilerin “niyetini” sorguladı – toprak alımı, yerleşim, emek dışlama. Manda Dönemi’nde (1920-1948) bu hasımlaşma zirveye çıktı: 1936-1939 Arap İsyanı, Balfour’un ikiyüzlülüğüne tepkiydi. Siyonizm, Arapları “tehdit” diye yaftaladı; Jabotinsky’nin “Demir Duvar”ı (1923) zorla egemenlik kurmayı savundu. Emperyalist İngiltere, Yahudileri destekleyerek Arapları ezdi; 1947 BM Taksim Kararı toprakların %55’ini Yahudilere verdi. 1948 Nakba’sı 750 bin Arap’ın sürülmesiyle sonuçlandı – diaspora Yahudileri emperyalist vekil olarak etnik temizlik yaptı.

Siyonist milisler: Bar-Giora ve Hashomer’in haydut kökenleri

Siyonizm’in askerî kanadı göçü şiddetle korudu. Bar-Giora (1907-1909), İkinci Aliyah göçmenleri (Israel Shochat, Yitzhak Ben-Zvi) tarafından kuruldu; Poale Zion’un yeraltı deneyimiyle, “Ateş ve kanla yükselecek” mottosuyla Arap muhafızları kovdu. Simon Bar Giora’dan esinlenen grup gizli hücrelerle Üst Celile kolonilerini ele geçirdi, toprak haritası çıkardı. Hashomer (1909-1920), Bar-Giora’yı absorbe etti; Mas-Ha toplantısında Shochat, Zaid ve Giladi öncülüğünde “Arapsızlaştırma”yı hedefledi. “Bekçilik” kılıfıyla Arap köylerini baskıladı, Bedevileri püskürttü, Tel Adashim gibi yerleşimleri kurdu.

Bu milisler emperyalist terörün tohumuydu: Hashomer, Osmanlı’ya sabotaj yaptı (köprüler, demiryolları), Nili casus ağıyla İngiltere’ye çalıştı. I. Dünya Savaşı’nda silah kaçakçılığıyla güçlendi; Balfour’un hemen öncesinde İngilizlerle ittifak kurdu. Emperyalist İngiltere, bu grupları himaye ederek Filistin’i Yahudileştirdi. Hashomer, Haganah’a (1920) evrildi, IDF’ye uzandı – bugün Gazze katliamlarının mirası.

İsrail toplumu: Apartheid rejimi ve Siyonizm’in çeşitleri

İsrail, 1948’de kovulamayan 150 bin Filistinli’den gelen %20’lik yerli Filistinlilerden (+2 milyon) oluşuyor. 1967’ye kadar sıkıyönetim altında tuttukları bu kesim nihayet “vatandaşlık” verdi ama 60 yasalı gizli Apartheid rejimi altında eziliyor: Toprak gaspı, ayrımcı yasalar, sosyal dışlama. Bu %20, Siyonizm’e karşı; aileleri Batı Şeria, Gazze ve mülteci kamplarında. Emperyalist ülkeler bu rejimi “demokrasi” diye pazarlıyor.

Geri kalan %80 yerleşimci: Sömürgeci rejimi destekliyor. Siyonizm karşıtı küçük grup (%1, birkaç bin kişi) hariç – onlar, Filistinlilerin dönüşünü ve “nehirden denize özgür Filistin”i savunuyor. Siyonizm’in uçlarında, Filistin’in imhasını (2 milyondan fazla Filistinli vatandaşın sürülmesini) isteyen aşırı uçlar var; diğer ucunda katliamı durdurup “insan hakları” veren pragmatikler. Ancak %99’u Siyonist: “Bu toprak verilsin, bu değil” diye tartışsalar da BM 194 sayılı Kararı’nı reddediyor – 8 milyon mültecinin dönüş hakkını kabul etmiyorlar. Emperyalist ABD bu rejimi finanse ederek suç ortağı.

Gazze soykırımı: Emperyalist vekil devletin son hamlesi

Gazze, Siyonizm’in laboratuvarı: 17 yıllık abluka, 2023’ten beri soykırım. Ölü sayısı 64 bini aştı, açlık ve hastalıkla 335 bine ulaşabilir. Açlık, sistematik silah: Yardım konvoyları engelleniyor, su tesisleri bombalanıyor, tarım arazileri %70 tahrip edildi. Çocuklar ve yaşlılar açlıktan ölüyor; hastaneler vuruluyor, ilaçlar yasak. Netanyahu’nun 15 Eylül 2025 Gazze Şehri harekâtı, haftalar önce sessizce başladı: Es-Sabra ve ez-Zeytun yıkıldı, Cibaliye boşaltıldı. Şeyh Rıdvan’da “ateşle itme” taktiğiyle siviller sürüldü; patlayıcı robotlar ve tanklar Saftavi’yi harabeye çevirdi. Sahil şeridinde (Kerame, Sudaniyye) gece katliamları, Tel el-Hava’da zırhlı araç patlamaları devam ediyor. Reşid Caddesi’nde 850 bin kişi sıkışmış, güneye kaçış 1000 dolara mal oluyor.

ABD ve İsrail’in Katar’daki Hamas’a yönelik saldırısı her iki tarafın iki yıldır soykırımı ve Filistin’i yerli halkından arındırma deneyini maskelemek için kullandığı iddia edilen ateşkes görüşmelerinin tüm bahanesini ortadan kaldırdı. ABD, Filistin direnişinin ikincil bir mesele olduğunu iddia ediyor; zira açık taahhüdü milyonlarca yerliyi Gazze’den, ne pahasına olursa olsun, sürgün ederek İsrail sömürgesini sağlamlaştırmak. Bu da direnişin kendisini açıkça ortadan kaldıracaktır. İki devletli sahtekârlığın cesedi artık gerçek sahnede bile değil, oysa Avrupa ülkeleri ve pek çok başka ülke bu görünmez varlığı kucaklamaya devam ediyor.

ABD, Rubio’nun “Hamas’ı yok et” çağrısıyla destekliyor; Trump rehineleri bahane ederek “sonuçları olur” diyor. Katar suikastı (9 Eylül, 6 ölü) barışı sabote etti. İsrail’in Lübnan-Yemen saldırıları, bölgeyi kaosa sürüklüyor. Bu, emperyalist plan: Filistin’i arındır, İsrail’i kalıcılaştır.

Dekolonizasyon çıkmazı ve Filistin’in özgürlük mücadelesi

Bu olup bitenler, her zaman var olan ve bundan sonra da zamanla kaçınılmaz hâle gelecek tek ikilemli seçeneği dayatıyor: ABD’nin Filistinlileri her ne pahasına olursa olsun kovma taahhüdü ya da İsrail rejiminin yıkılmasıyla Filistin’in sömürgesizleştirme taahhüdü. Ülkeler toplu hâlde Filistin’in sömürgesizleştirmesine katılmalı; Avrupa ise İsrail’in çöküşünden bir gün öncesine kadar iki devletli sahtekârlığın ikiyüzlülüğünü sürdürmeye çalışacak. Ancak bu sahtekârlık, Filistin’in haklı davasını gölgeleyemez. BM 194 sayılı Karar, 8 milyon mültecinin dönüş hakkını tanıyor; bu, dekolonizasyonun temel taşıdır. Siyonizm’in ırkçı mirası – diasporadan milislere, Balfour’dan Gazze’ye – emperyalist suçların ürünüdür. Filistin direnişi yalnızca bir halkın kurtuluşu değil, aynı zamanda küresel sömürgeciliğe karşı evrensel bir başkaldırıdır.

Filistin’in özgürlüğü emperyalizmin sonunu hızlandıracak. Gazze’deki soykırım yalnızca İsrail’in değil, ABD ve Avrupa’nın da ahlaki çöküşünü gözler önüne seriyor. Dekolonizasyon sadece toprakların değil, zihinlerin de özgürleşmesini gerektirir: Siyonizm’in “seçilmişlik” mitinin çökmesi, ırkçı üstünlük ideolojisinin sonudur. Halk hareketleri bu mücadelede ön safta; her direnişçi insanlığın onurunu taşıyor. Küresel dayanışma – boykotlar, protestolar, bu yolda kritik ve önemlidir. Filistin, nehirden denize özgür olana dek, ezilen halkların zaferi için bayrak sallayacak.